Katar'a yönelik Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır'ın başını çektiği "siyasi ve ekonomik saldırı" üçüncü haftasını tamamladı. Geçtiğimiz hafta bu ülkeler bir bildiri yayımlayarak Katar'dan yeni taleplerini sıraladı. İran'la ilişkilerin sonlandırılması, Türkiye'nin ülkedeki askeri üssünün kaldırılması, Müslüman Kardeşler hareketine desteğin kesilmesi ve El-Cezire ofisinin kapatılması gibi bir ülkenin egemenlik hakkını ihlal kabul edilebilecek talepler Doha yönetimi tarafından derhal reddedildi. Krizin nereye evrileceğiyle ilgili soru işaretleri devam ederken, süreçte tartışmaların odağındaki ülkelerden birisi Katar'a yönelik bu politikanın arkasındaki ülke olduğu iddia edilen BAE oldu.
Umman, Bahreyn ve Kuveyt gibi Körfez bölgesi ülkelerinin aksine BAE dış politikada çok daha etkin ve aktif bir siyaset izlemektedir. Bu durum özellikle Filistin meselesinde önemli bir aktör olan Abu Dabi'nin Mısır'daki devrim süreci, Yemen'deki iç savaş ve son olarak Katar'a yönelik başlatılan siyasi ablukada rol oynamasıyla çok daha gözle görülür bir hal almıştır. Her ne kadar Körfez bölgesinde Suudi Arabistan'ın dominasyonu belirgin olsa da, Katar'la başlayan "bölge ülkelerinden bağımsız dış politika izleme" geleneği BAE ile devam etmiştir. BAE'yi Katar'dan bu noktada farklı kılan ise Suudi Arabistan'la çatışan değil uzlaşı içinde olan bir dış politika izlemesidir. Arap devrimlerine yaklaşım başta olmak üzere Mısır, İran ve Libya siyasetlerinde Suudi Arabistan'a paralel politikalar benimseyen Abu Dabi yönetimi, sadece Yemen konusunda Riyad'la kısmen ayrı düşmüştür.
Son dönemde bölgesel siyasette daha etkin bir aktör olma hedefindeki BAE, bu çerçevede hem Ortadoğu hem de Afrika Boynuzu'nda önemli stratejik hamleler atmıştır. Mısır'da Müslüman Kardeşler liderliğindeki siyasi iktidarın askeri darbe ile devrilmesinde başat rol oynayan BAE, Libya ve Yemen'de kendi çıkarlarına paralel siyaset izleyecek grupların iktidara gelmesi için önemli eforlar sarf etmektedir. Öyle ki bu uğurda Türkiye gibi bölgenin en güçlü aktörlerinden birisiyle karşı karşıya gelmeyi dahi göze alan BAE, Mısır ve Libya'da Ankara ile taban tabana zıt politikalar izlemiş, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde ilk kez bir diplomatik temsilcilik açmış ve Yunanistan'la askeri tatbikatlar düzenlemiştir. Bölgedeki aktivizmi ve ulaşmak istediği hedefleri göz önünde bulundurulduğunda, yedi emirlikten oluşan bu küçük ülkenin gelecek dönemde çok daha etkin bir aktör olacağı söylenebilir.
AFRİKA BOYNUZU'NDA GÜÇ MÜCADELESİ
BAE'nin bu bağlamda önem verdiği bölgelerden birisi Afrika Boynuzu olarak isimlendirilen coğrafyadır. Özellikle Yemen operasyonlarında hayati konumdaki bölgede son birkaç yıldır ciddi bir BAE aktivizmi olduğu gözlemlenmektedir. Geçtiğimiz martta Somali'nin otonom bir bölgesi olan Somaliland Parlamentosunda kabul edilen anlaşmayla BAE'ye bölgede 25 yıllığına bir askeri üs kurma konusunda izin verilmiştir. Abu Dabi yönetimi Somali'nin yarı-otonom Puntland bölgesi ile de benzer bir anlaşmayı hayata geçirmiştir. Bu iki askeri üs de Somali'deki merkezi hükümet tarafından onaylanmamış ve tepkiyle karşılanmıştır. BAE'nin 2015'te Eritre ile de benzer anlaşmalar yaptığı ve Assab şehrinde askeri bir üs inşa ettiği göz önünde bulundurulduğunda Abu Dabi'nin Afrika Boynuzu'nu stratejik bir bölge olarak kullanmaktan vazgeçmeyeceği açıktır.
SOKOTRA ADASI'NDA BAE "İŞGALİ"
Öte yandan benzer bir durum son günlerde Yemen'e bağlı Sokotra Adası'nda yaşanmaktadır. Aden Körfezi'nin Hint Okyanusuna açılan bölgesinde bulunan Sokotra adasında son dönemde BAE'nin ciddi bir varlığı görülmektedir. Uzunca bir süredir bölgedeki etkinliğini artırma çabası içinde olan BAE'nin Sokotra Adası'na bu nedenle önem verdiği iddia edilmektedir. 2013'te cumhurbaşkanlığı kararı ile özel bölge statüsü verilen Sokotra Adası'nın ve yakınlarındaki Abd el-Kuri Adası'nın 2014'te Yemen'de cumhurbaşkanlığı görevi yapan Mansur Hadi tarafından BAE'ye 99 yıllığına kiralandığı belirtilmiştir. İzleyen dönemde BAE'nin ada üzerindeki mali yatırımları artmış, özellikle insani yardım konusunda ciddi bütçeler ayrılmıştır. Turizm alanında da yatırımlar yapan BAE'deki Rotana Jet firması bölgeye Abu Dabi'den uçuşlar başlatmıştır.
Bu sayede Sokotra Adası toprakları üzerinde etkisini artırmayı hedefleyen BAE yönetimi 15 Mayıs'ta yaptığı açıklamayla adada askeri üslerinin kurulduğunu duyurmuştur. Abu Dabi yönetiminin bu girişimi Yemen'de BAE'nin adayı işgal ettiği iddialarının dillendirilmesine neden olmuş ve ülkede tepkiyle karşılanmıştır. BAE'nin Yemen politikasında tepki çeken bir başka durum da Abu Dabi'nin Babül Mendeb Boğazı'nda Husiler tarafından kontrol edilen Perim Adası'nı işgal ederek kontrolü altına almasıdır. Uluslararası enerji arzının önemli kısmının güvenli biçimde sağlanması açısından stratejik önemdeki bu adalara yönelik BAE'nin uzun dönemli strateji geliştirdiğini söylemek yerinde olacaktır. Bu nedenle Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nin güvenliğini sağlama almayı ve bölgede etkinliğini artırmayı hedefleyen Abu Dabi yönetiminin bu politikasını izlemeye devam edeceği söylenebilir.
BAŞARI ŞANSI NEDİR?
Abu Dabi'nin tüm bu faaliyetleri nüfusu bir milyonu BAE vatandaşı olmak üzere 10 milyonu bulan ülke için bölgesel etki mücadelesinin araçları olarak görülmektedir. Bu amacın arkasındaki BAE veliaht prensi ve ülkenin genelkurmay başkan yardımcısı olan 56 yaşındaki Muhamemd bin Zayed'in BAE'yi dünyanın en büyük üçüncü silah ithalatçısı yapması da bu durumu doğrulamaktadır. Ancak BAE'nin uluslararası ittifak ilişkilerini göz ardı ederek, bölgesel güçlerle rekabete girerek ve yerel aktörleri devre dışı bırakarak bu politikalarında ne derece başarılı olacağı tartışma konusudur.
[Sabah, 01 Temmuz 2017].