Ortadoğu yeni bir tırmanışın içerisine girdi. 2011’de Arap Baharı ile başlayan değişim/dönüşüm trendinin tam aksini tesis etmeyi amaçlayan bu tırmanış, freni patlamış kamyon gibi etrafa çarparak ilerliyor. Şu an sahnelenen tırmanışın hazırlık aşamasında, 2011’den bu yana yüz binlerce Ortadoğulu hayatını kaybetti, milyonlarcası evlerini terk etti. Yeni terör örgütleri türedi. Darbeler, iktisadi operasyonlar, kalkışmalar hayata geçirildi. Son 6 senede bölgenin yaşadıkları, statükonun intikamı ve güçlenerek geri dönüş çabasından ibaret. Amaç, Arap Baharı öncesi statükoyu güçlendirip yeniden tesis etmek.
Suriye ve Yemen’deki karşı devrim ve iç savaşla, Libya ve Mısır’daki darbeyle, Türkiye’deki darbe girişimiyle, statükonun elbirliğiyle palazlandırılan DEAŞ’la ve PKK’yla, lambadan çıkarılan mezhepçilik ciniyle ve Yemen’den Suriye’ye pasaportsuz dolaşan İrancı milislerle mezkur tırmanışın altyapısı kuruldu. Trump’ın ekibinin Körfez’deki ve Tel Aviv’deki angajmanları, kâğıt üzerinde bir araya gelemeyecek statükocu aktörleri ortak amaç uğruna birleştirdi. İsrail’in eski Washington Büyükelçisi Michael Oren’in deyimiyle bu operasyonla Arap-İsrail çatışması, Arapların diğer Araplara karşı çatışmasına dönüştürülüyor. Diğer bir ifadeyle İsrail dâhil olmak üzere Arap Baharı’na en fazla karşı çıkan aktörler, Trump yönetiminin desteğiyle Körfez’i, Levant’ı, Kuzey Afrika’yı, Filistin’i, kısacası Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek tırmanışa start verdiler.
Katar’a yapılan son operasyonu bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Gidenler daha iyi bilecektir: Katar, etrafında bu denli tartışmanın dönmesinin garip geleceği kadar küçük bir ülke. Fakat Katar, küresel ve bölgesel ölçeğinden daha büyük anlam taşıyor. Arap Baharı sürecinde değişim kanadında yer alan nadir ülkelerden birisi. Muazzam medya gücü var. İktisadi ve siyasi yatırımlarını çeşitlendiriyor. Vekilleri üzerinden Suriye’de İran’la, Libya’da Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır destekli darbeci Hafter güçleriyle çatışma halinde. Yemen’de Suudi Arabistan’la birlikte operasyonlara katılıyor. Somali’den Irak’a kadar birçok ülkede temas kurduğu/desteklediği gruplar var. Topraklarında Türkiye’nin askeri üs açmasını istiyor. Filistin’de de önemli bir etkinliği var; fakat bu etkinlik dışarıdan çoğu zaman tekdüze ve ezbere okunuyor. Hamas’ın lider ekibinin Doha’da yaşaması sebebiyle Katar’ın Filistin’de sadece Hamas’ı desteklediği şeklindeki algı da doğru değil. Katar, Filistin’in “seküler” kanadı veya Arap dünyasının milliyetçi damarına da (bknz. Azmi Bişara) kucak açmış durumda. El-Cezire kanalı bile bu çeşitlendirmeyi göstermeye yeter: Arapçası daha muhafazakâr, İngilizcesi daha liberal. Eksiğiyle ve fazlasıyla Katar, zannedildiğinden daha varyeteli, yumurtasını tek sepete koymayan bir ülke. Bu varyetesi sebebiyle sahada birçok aktörle gündemi uyuşabiliyor veya zıtlaşabiliyor. Arap Baharı sürecinde küresel ve bölgesel statükoyla sıklıkla zıtlaştığı için 2014’te olduğu gibi şimdi de yeni bir operasyona maruz kalıyor.
Mevcut operasyonun yukarıda anlatıldığı üzere bölgesel bir gündemi var elbette; fakat Katar açısından merkezinde Arap Baharı’ndaki tavrının (siyasi, finans ve medya desteği) yanında Hamas bulunuyor. Hamas’ın tasfiyesi ile içerisinde Muhammed Dahlan’ın da olduğu yeni bir Filistin, İsrail ile birlikte Trump yönetiminin ve Dahlan’ın hamisi BAE’nin en büyük hayali. İran’la ilişki suçlamaları ise hiç inandırıcı değil; kaldı ki BAE’nin İran’la ilişkisi Katar’dan çok daha fazla.
Katar’ı Suriye’den, Libya’dan çıkarmadan; vekillerini ve medya etkinliğini dizginlemeden operasyona son vermeyecekler gibi görünüyor. Tırmanış farklı formlarda devam edecek. Açıklanan akla ziyan tecrit kararları ve operasyonun kendisinin, İran’ın sınırlandırılma çabalarına, İsrail-Filistin meselesine, Suriye’ye, Yemen’e, Irak’a, Libya’ya velhasıl Ortadoğu’ya faturası olacak. Bundan ise bölgede İran, İsrail ve BAE dışında herkes zarar görecek.
[Akşam, 9 Haziran 2017].