Netanyahu ve hükümeti, Gazze'deki savunmasız sivillere yönelik soykırımı devam ettiriyor. Dün yeniden ABD'nin onayı ile Gazze'ye saldırdı. Bir gün içinde 400'den fazla insan hayatını kaybetti. Geçtiğimiz günlerde İsrailli bir yetkili, Filistinlilere saldırmanın en iyi zamanının ramazan ayı olduğunu söylemiş ve gerekçesini de "Ramazanda Müslümanlar aç ve susuz olduğu için daha savunmasız" hezeyanı ile açıklamıştı.
Evet, daha önceki yıllarda Müslümanların kutsal ayı olan ramazanda İsrail benzer saldırılar yapmıştı. Hiçbir değeri olmayan, insanlık tarihinin bugüne kadar suç olarak gördüğü tüm eylemleri gerçekleştiren soykırımcı bir yönetimden bu beklenirdi.
İsrail ateşkes öncesinde katliamlarını ABD'nin öncülük ettiği güçlerin teşviki ve desteği ile gerçekleştirdi. Yani bugün Netanyahu yönetimi kadar İsrail'e destek veren ülkeler de bu soykırım suçunun iştirakçileridir.
Soykırımın ağırlaşmasında ABD seçimlerinin etkisi büyüktü. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler İsrail'e destek konusunda birbirlerinden geri kalmadı. Biden yönetimi, seçimler yaklaştığında "Savaşı durdurdum" demek için İsrail'e bazı uyarılar yapsa da etkisizdi.
Trump'ın seçilmesinden görevi devraldığı güne kadar geçen iki aylık belirsizlik dönemini de Netanyahu ve yönetimi, Ortadoğu'nun istikrarsızlaştırılması için bir fırsat olarak gördü. İran ve vekillerine savaş açtı. Gazze'yi tamamen ortadan kaldırmak için Batı'nın verdiği ağır silahları Filistinlilerin üzerine yağdırdı.
Tüm ağır katliamlara rağmen Hamas sonuna kadar direndi. İsrail ağır kayıplar verdi. Hamas'ın direncinin tamamen kırılamaması ve savaşın uzaması İsrail askerlerinde ve halkında bıkkınlık oluşturdu. Bir kısım asker silah bırakma yönünde bildiri yayınladı. Ekonomik maliyet, toplumda memnuniyetsizliği artırdı. Birçok İsrailli başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. En nihayetinde bu şartlar altında, uzun süren müzakerelerin ardından kademeli ateşkes planı kabul edildi.
Hamas tarafı ateşkesin çerçevesine uysa da, İsrail tarafı sürekli yeni bahanelerle ateşkesi bozmaya çalıştı. İlaç dahil yardımların girmesini engelledi, zaman zaman da saldırılarını devam ettirdi. Çünkü Netanyahu'ya bu fırsatı Trump ve yönetimi verdi. Trump, 4 Şubat'ta Beyaz Saray'da Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında ABD'nin Gazze Şeridi'ni "devralacağını" ve buraya "sahip olacağını" söyledi.
Trump'ın Filistinlileri zorla göç ettirme planı, İsrail'in aşırı sağcı radikallerini yeniden harekete geçirdi. Aşırı sağcı Maliye Bakanı, geçtiğimiz günlerde, Gazze'nin Filistinlilerden "temizlenmesi için" çalıştıklarını söyledi.
Trump'ın Gazzelileri zorla sürgün planına haklı olarak bölgeden ve dünyadan itirazlar yükseldi. Arap ülkeleri 4 Mart'ta Kahire'de ABD'ye sunacakları Gazze'nin yeniden imarı planında anlaştı. Ama diğer taraftan, ABD ve İsrail alternatif arayışlarına devam ettiler. Somaliland'ın da içinde olduğu bazı Afrika ülkeleri ile Gazellilerin sürgün ve yeniden yerleştirme planını teklif ettikleri medyada tartışıldı.
Soykırım yönetiminin saldırıları tekrar başlatmasının amacı belli: Trump'ın sürgün planını İsrail'in istediği şekle yönlendirmek ve Arap ülkelerinin sunduğu yeniden imar planını işlevsizleştirmek... Ayrıca Netanyahu'nun iktidarda kalmak için kendi siyasi çıkar hesaplarını da buraya eklemek gerek.
Savaş suçu olan "zorla göç ettirme" fikri tartışmaya bile açılmamalıydı. En baştan tartışmaya açmadan reddedilecek bir mesele tartıştırıldığında, daha radikal kararlar normalleştirilerek sanki müzakere edilebilir bir seçenekmiş gibi sunuluyor. Şimdi İsrail katliamlarla, Trump'ın önerilerini müzakereye açmayı ve kabul ettirmeyi hedefleyerek maalesef katliamlarını artıracak.
Gazze halkı, soykırıma ve sürgüne daha önce olduğu gibi canları pahasına direnir. Burada önemli olan bölge ülkeleri başta olmak üzere dünyanın bu katliama "dur" demesidir. Gazze'de yaşanan insanlık kıyımına, Filistinlilere uygulanan hukuksuzluklara ses çıkarılmadığında sonucun nereye gittiğini insanlık yaşayarak gördü. Bu katliama yeterince tepki verilmez ise, yarın daha güçlü olan bir ülke aynısını size yapabilir.
[Sabah, 19 Mart 2025]