İsrail’le Hamas arasında varılan ateşkesin kalıcı olması durumunda 15 aydır cehennem koşullarını yaşayan Gazze halkı bir nebze olsun ferahlayacak.
Devamı
İsrail'in Filistinlilere uyguladığı soykırımın 16. ayında ateşkese yaklaşıldı. Yaklaşıldı dememin nedeni belli. Aslında, Katar ve Mısır'ın arabuluculuğunda uzun süredir devam eden ateşkes görüşmelerinde anlaşmaya varıldığı resmi olarak duyurulmuştu. Ancak Netanyahu yönetimi, farklı bahaneler üreterek hâlâ varılan anlaşmayı kabul etmek istemiyor. İsrail katliamlarına devam ediyor.
Devamı
Tarihin en büyük soykırımlarından birinin yaşandığı Gazze’de Hamas ve Siyonist yönetim arasında varılan anlaşma sonucunda uzun süredir beklenen ateşkes ilan edildi. Sayıları kısa bir süre içinde tespit edilemeyecek kadar çok Filistinlinin hayatını kaybettiği ve Gazze’nin altyapı ve üstyapısının büyük oranda tahrip edildiği bu sürecin sonunda taraflar arasındaki mutabakat tüm dünyada büyük memnuniyetle karşılandı. Tel Aviv’in sınır tanımaz saldırganlığının yol açtığı yıkımın sona ermesine ve Gazze’nin yaralarının sarılabilmesine imkan tanıyacak bu gelişme, aylardır zulmün her türlüsüne maruz kalan Filistin halkının rahat bir nefes almasına olanak tanıdı. Mısır ve Katar ara buluculuğunda aylardır sürdürülen ve ABD’nin destek verdiği müzakerelerin neticesinde varılan anlaşma, Filistin-İsrail çatışmasının seyri kadar bölgesel ve küresel siyasette oluşturacağı etki bakımından da tarihi bir dönüm noktası olarak kayıtlara geçti.
İsrail’in BM ve diğer uluslararası kuruluşlara karşı tutumu nasıl? İsrail’e karşı geçmişten günümüze nasıl bir hukuki süreç yürütüldü? İsrail’in BM ve diğer uluslararası kuruluşlara yönelik saldırılarıyla ilgili başlatılan yeni hukuki süreç nasıl işletilecek?
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant için çıkardığı tarihi tutuklama kararı, Başkan Biden’a bir kez daha İsrail’in ne kadar yanında durduğunu gösterme ‘’fırsatı’’ verdi.
UCM Savcısı Karim Khan, 20 Mayıs 2024 tarihinde Ön Yargılama Dairesi'ne sunduğu talebinde Hamas'ın Gazze'deki lideri Yahya Sinvar, Hamas'ın El Kassam Tugayları olarak bilinen askeri kanadının komutanı Muhammed Deif, Hamas Siyasi Büro Lideri İsmail Haniyeh, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı verilmesini talep etmişti.
Başkan Biden’ın siyasi kariyerinin son BM konuşması, Amerikan diplomasisinin belki de en etkisiz dönemine denk geliyor. 7 Ekim’den beri İsrail’in ‘uluslararası toplum’ nezdinde Amerikan diplomatik güvenilirliğini yerle bir etmesini seyreden Biden yönetimi, BM reformu ihtiyacını dillendirse de bunu gerçek bir yeni uluslararası düzen ihtiyacına binaen değil de sistemden şikâyet eden ülkelerin baskısını hafifletmek için kabullenmiş görünüyor. Yıllardır konuşulan BM reformu ihtiyacını dillendirmeye sadece Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında başlayan Biden yönetimi, uluslararası sistemin yapısal reformu adına herhangi bir müzakere süreci başlatmadı. Enerjisini uluslararası sistemin İsrail’e baskı kurmasını engellemeye harcayan Biden, Ukrayna’ya destek, çatışma bölgelerinde insani yardım ihtiyacı, iklim değişikliği ve yapay zekâ gibi bildik temaların ötesine geçmeyecek.
Devamı
Aksa Tufanı’nın küresel etkileri artarak devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere Batılı hegemonyanın eğitim, siyaset, ekonomi gibi kritik bileşenlerini etkileyen bu süreç aynı zamanda Batı dışı uluslararası ilişkileri de etkiliyor.
Devamı
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 90. sayısı raflarda yerini aldı.
Hafta içerisinde Almanya'daki PKK yandaşlarının önce Dortmund şehrinde Türk esnafı, sonra da Türkiye'nin Hannover Başkonsolosluğunu hedef alan saldırıları Berlin yönetiminin terörle mücadele politikası konusunda yaşanan sorunları bir kez daha gündeme getirdi. Aslında aynı günlerde Almanya dışında Belçika, Fransa ve İsveç'te de PKK'lıların Türk vatandaşlarına ve temsilciliklerine yönelik benzer saldırılar gerçekleştirmiş olmaları sorunun sadece Almanya ile sınırlı olmadığını, Avrupa'nın büyük bölümünü kapsadığını yeniden gösterdi. Gerek Almanya gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki güvenlik güçlerinin Türk vatandaşlarını ve temsilciliklerini koruma konusunda yetersiz kaldığı, PKK yandaşlarına toleranslı davrandıkları görüldü.