SETA > Yorum |
Apoletli Medya'dan Milletin Medyasına

'Apoletli Medya'dan Milletin Medyasına

15 Temmuz’da olayların an be an okuyucuya aktarılması hem medyanın kendi tarihini hem de Türkiye’nin siyasi tarihini değiştiren bir sonucu ortaya çıkarttı.

Türkiye’nin darbelerle dolu siyasi tarihinde ana akım medya 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e ve 28 Şubat’tan 27 Nisan’a uzanan darbeler silsilesinde çok büyük ölçüde darbecileri desteklemiş ve onların sözcülüğünü yapmıştı. 15 Temmuz tarihinde FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminde ise medya özgürlüklerin, milli iradenin ve demokrasinin yanında yer alarak darbenin püskürtülmesinde çok önemli bir işlev yüklenmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cunta tarafından 15 Temmuz tarihinde başlatılan askeri darbe girişimi büyük bedeller ödenerek bertaraf edildi. Darbenin yenilgiye uğratılmasında birden fazla faktör rol oynuyor. Kuşkusuz bu faktörlerin en başında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın liderliği ile milli iradenin buluşarak güçlü bir sinerji ve anlam dünyası oluşturması geliyor. F-16’ların,helikopterlerin, tankların ve hedef gözeterek ateş eden cuntacı askerlerin püskürtülmesinde lider ve millet faktörünün devreye girmesi cuntacıları püskürttü. 246 vatandaşımızın şehit olmasına ve 1536 vatandaşımızın yaralanmasına rağmen toplum, bu karanlık tünelden anlının akıyla çıktı. Türkiye, darbelerle dolu siyasi tarihi açısından bir dönüm noktasını yaşadı. Millet, sandıkta yaptığı tercihi zor zamanlarda da savunabildiğini gösteren eşsiz kahramanlık örneklerini gelecek kuşaklara güzel bir miras olarak bıraktı.

MEDYANIN POZİTİF KATKISI
Türkiye, millet olarak tarihi bir sınav verirken bu dönemden başarı hikâyeleri biriktirerek çıkan kurumlar arasında medya da yer aldı. Türk medyası televizyonundan internet gazetesine ve sosyal medyasından gazetelerine uzanan geniş bir çizgide darbe girişiminin başarısız kalmasında önemli rol oynadı. Olayların an be an okuyucuya aktarılması hem medyanın kendi tarihini hem de Türkiye’nin siyasi tarihini değiştiren bir sonucu ortaya çıkarttı.

Bu gerçek, darbecilerin 15 Temmuz gecesi kendi aralarındaki Whatsapp yazışmalarından da net şekilde anlaşılıyor. Darbeciler yazışmalarında sürekli olarak yayınların kesilmesi gerektiğine ve bazı medya gruplarına operasyon yapılması gerektiğine vurgu yapıyor. Bu amaçla TRT’yi ele geçirerek darbe bildirisini de okuttular. Fakat yaşadığımız iletişim çağında sadece TRT’nin ele geçirilmesinin yeterli olması mümkün değildi. Tam bu noktada diğer medya organlarının nasıl bir tavır takınacağı önem kazanmıştı. Nitekim darbe bildirisinde yer alan "bu bildirinin diğer televizyonlar tarafından da yayınlanması" emrine(!) medya itibar etmedi. Tam tersine önce Başbakan Binali Yıldırım’ı ve sonrasında ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı canlı yayına alarak mesajlarını topluma ulaştırdı. CNN Türk’ten NTV’ye, A Haber’den Ulusal Kanal’a, 24 TV’den TRT’ye uzanan çizgide medyanın darbe karşıtı yayın yapması, onu ilk hedefler arasına yerleştirdi. Darbeciler TRT’yi bombalayarak ele geçirdi ve 27 Mayıs 1960 darbesinden kalma ilkel darbe bildirisini silah zoruyla okuttular. Gecenin ilerleyen saatlerinde ise CNNTÜRK, Kanal D ve Hürriyet gazetesi darbeciler tarafından basıldı. Hürriyet gazetesi internet sitesi bir süre yayınlarını güncelleyemedi. Hürriyet gazetesinin birinci sayfası Posta gazetesinde hazırlandı. A Haber’in basılması ise bina önüne toplanan vatandaşlar tarafından engellendi. Darbecilerin elindeki tek kanal olan TRT yayınının TÜRKSAT tarafından kesilmesinden sonra ise darbeciler TÜRKSAT’a saldırı düzenledi; fakat bu kurum da şehitler vermesine rağmen saldırıyı püskürttü. DİGİTÜRK bir süre ele geçildiyse emniyet güçleri tarafından kurtarıldı. Özellikle Erdoğan’ın mesajlarının canlı olarak televizyonlardan aktarılması ve tekrar tekrar yayınlanması milli iradenin sokağa çıkarak tanklara dur demesinde etkili oldu. Medyanın darbeciler lehine değil de siyaset lehine yayın yapması darbecilerin toplum üzerinde oluşturmak istediği korku ve panik atmosferinin dağılmasına ve darbenin bastırılmasına katkı sundu.

YABANCI BASIN DARBECİ
Bu tablo Türk medyası açısından da bir milattır. Türkiye’nin darbelerle dolu siyasi tarihinde ana akım medya 27 Mayıs’tan 12 Eylül’e ve 28 Şubat’tan 27 Nisan’a uzanan darbeler silsilesinde çok büyük ölçüde darbecileri desteklemiş ve onların sözcülüğünü yaparak yayınlarını gerçekleştirmişti. 15 Temmuz tarihinde FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminde ise medya sorumlu gazetecilik örneği göstererek, olması gerektiği gibi, özgürlüklerin, milli iradenin ve demokrasinin yanında yer aldı. Böylece medya kendi tarihi açısından da kritik bir dönemeci geride bırakmış oldu. Fakat aynı şeyi küresel medya için söylemek mümkün değildir.

Yabancı basın, özellikle ABD ve İngiltere medyası, darbenin başarılamamış olmasına yakılan ağıtlarla doluydu. Özellikle 15 Temmuz’un son saatleri ve 16 Temmuz’un ilk dört saati dikkate alındığında batı medyasının büyük ölçüde ya darbeden yana yayın yaptığı ya da sessiz kaldığı görüldü. Darbecilerin girişimi CNN’de uzun süre "Türkiye’de darbe oldu" şeklinde verildi. New York Times, Fox News, Independent, BBC, Financial Times,  Washington Post ve The Times gibi yayın organlarında yer alan haberlerde Türk demokrasisine yönelen askeri cunta tehdidinin eleştirilmesi yerine ağırlıklı olarak darbecilerden yana bir söylem kullanıldı. Ana hatlarıyla beş bağlamda sınıflandırabileceğimiz bu haberlerde "Darbe Türk demokrasisi açısından daha iyi olurdu", "Halk Erdoğan’ın arkasında koyun", Darbenin başarılı olması için şunlar yapılmalıydı", "DAEŞ’le mücadele olumsuz etkilenecek", "Erdoğan yaptıklarıyla darbeyi hak etmişti" ve "Türkiye’de otoriter eğilimler daha da artacak"  gibi haber ve değerlendirmeler yoğun şekilde yer aldı. Bu haber ve değerlendirmelere bakıldığında hem darbenin gerçekleşmesini isteyen bir yaklaşım öne çıkıyor hem de darbeye direnen toplum küçümseniyor. Hatta Guardian’da Alev Scott imzasıyla yayınlanan bir yazıda darbeye direnenler "şiddet yanlısı çete" şeklinde nitelendi. BBC Türkçe ise Erdoğan ve AK Parti karşıtı yayınlarına devam ederek bu darbe sürecinin Erdoğan tarafından liberallere karşı kullanıldığını yazacak kadar ileri gitti. Daniel Pipes daha da ileri giderek Türkiye’de darbe girişimi başladıktan henüz birkaç saat sonra twitter’dan Erdoğan’ın askeri darbeyle devrilmeyi hak ettiğini ve bunun gerçekleşmesini umduğunu belirti.

Burada ABD merkezli istihbarat şirketi olan Stratfor’un darbe gecesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın uçağının rotasını belirten Twitleri arka arkaya atmasını da atlamamak gerekir. Şimdilerde batılılar kulak arkası etmeye çalışsa da bu tavır bir şekilde Erdoğan’ın uçağını darbecilere hedef göstermek anlamı da taşıyordu. Benzer şekilde ilginç sayılabilecek bir tepkinin farklı tonlarda batılı siyasetçiler tarafından da verildiğini ve Türkiye’deki darbe girişiminin başarıya ulaşması noktasında batı cephesinde epeyce geniş bir uyumun yakalanmış olduğunun altını çizmek gerekir. Sonuçta batılı medya organlarının kendi ülkeleri için savundukları demokrasiyi Türkiye için istememiş olmaları, eskiden olduğu gibi, kadim bir soru işareti olarak tartışılmaya devam edecektir. Batıllar FETÖ ile gelecek olan faşizme rağmen kendileri için tek gerçeğin "çıkarları" olduğunu bir kez daha teyit emiş oldu. Fakat FETÖ’ye bağlı cunta tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin Türk medyası ile Batı medyasında farklı şekilde işlenmesi aslında terör örgütüne yöneltilen "küresel güç odaklarının güdümünde bir yapı" yönündeki eleştirileri de doğrular nitelikte olmuştur.

[Star Açık Görüş, 24 Temmuz 2016].