Suudi Arabistan’da İran’ı hedef alacak bir askerî müdahalenin parçası olma konusunda çok hevesli kesimlerin olduğu kuşkusuz. Bunların ABD’deki “şahinlerle” ortak hareket ettiği de açık.
Ancak İran’a yönelik muhtemel bir askerî müdahalenin yükünü kimin taşıyacağı konusunda bu “ortaklar” arasında bir görüş birliği olmadığı da aşikâr.
Riyad’daki “şahinler” Washington’daki ortaklarının bu yükü ABD’ye çektireceğini ve İran’daki rejimi devirmeyi hedef alacak askerî harekâta kendilerinin sadece sınırlı destek vereceklerini zannediyorlar. 2003 yılında Irak’a karşı yapılan müdahaleye benzer şekilde, ABD öncülüğünde bir askerî harekât beklentisi içerisindeler.
Buna karşılık Washington’daki müdahale heveslileri İran’a askerî müdahale ihalesini bölge ülkelerine yıkmaya çalışıyorlar.
Bölge ülkeleri derken, hepsini kastetmediğimizin de altını çizmek gerek.
1991 ve 2003 Irak müdahalelerinde olduğu gibi, İsrail’i ateşe atmak istemeyecekleri kesin. İsrail’in, doğrudan İran’ın misillemelerine maruz kalmaması için kenardan seyredeceği bir müdahale arzusu içerisindeler.
Bu arzuları şaşırtıcı değil. Zira Washington’daki İran’a askerî müdahale heveslilerinin hepsinin sıkı İsrail dostu olması bir tesadüf olmasa gerek.
Başkan Trump’ın son dönemde İsrail’i sevindiren Kudüs ve Golan kararlarının arkasında bu İsrail lobisi mensuplarının olduğu da açık.
Şimdi aynı lobi ve onunla iş birliği içerisindeki kesimler İran’a müdahale konusunda Suudi Arabistan öncülüğünde bir bölgesel koalisyon oluşturmaya çalışıyor. ABD’nin bu koalisyona askerî destek vermesi ise söz konusu lobinin Trump’ı ve Amerikan devlet aygıtını ikna etmesine bağlı.
ABD’nin askerî desteği olmadan Suudi Arabistan ve diğer İran karşıtı bölge ülkelerinin İran’ı hedef alacak bir askerî müdahalesinin başarılı olmayacağını biliyorlar. Aynı şekilde Washington’dan güçlü destek sinyalleri gelmeden Riyad ve müttefiklerinin harekete geçmeyeceklerini de biliyorlar.
Bu yüzden ilk hedefleri Washington’dan İran’a askerî müdahale konusunda güçlü sinyallerin gelmesini sağlamak. Bu şekilde Arap ülkelerini harekete geçirdikten sonra ABD’nin desteğinin hangi boyutta olduğunun önemi kalmayacak.
Suriye’deki gibi, İsrail dışındaki bütün bölge ülkelerini yıpratacak bir savaşın İran’da da tekrarlanması Washington’daki lobiler için ideal olacaktır. “Eğit-donat” gibi oyalama taktikleri ve “kimyasal silah kullanımı kırmızı çizgimizdir” gibi içi boş söylemler müttefikleri çatışmanın içerisinde tutmaya devam ederken bütün bölge ülkelerinin gücü kırılacak, ayakta sadece İsrail kalacaktır.
Suriye örneğinde Suudi Arabistan’ın da dâhil olduğu bütün bölge ülkeleri Washington tarafından oynanan bu oyunun kurbanı oldular. Ama Suriye örneği açıkça ortada dururken Riyad’ın Washington’dan gelen yanlış sinyallere aldanıp İran’a karşı askerî bir maceraya sürüklenmesi hem Suudi Arabistan’ı hem de zaten istikrarsızlık içerisinde boğulan bütün Orta Doğu’yu daha büyük bir kaosa sürükleyecektir.
Ayrıca Yemen tecrübesi de ortadayken Suudi Arabistan’ın çok dikkatli hareket etmesi gerektiği açıktır. Yemen’de, BAE ve onun arkasındaki lobilerin teşvikiyle İran’a karşı bir cephe açan Riyad’ın giderek bir çıkmaza sürüklendiği ve savaşın her geçen gün kendi topraklarına sıçradığı görülüyor.
Üstelik “İran’a karşı ortak cephe” iddiasıyla Suudi Arabistan’ı bu maceraya sürükleyen Abu Dabi’nin Yemen siyaseti konusunda giderek Riyad’dan ayrıştığı ve güneydeki ayrılıkçıları destekleyerek kendi nüfuz alanını oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor.
ABD’de İran’a bir şekilde müdahale edilmesini arzu eden kesimlerin bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyecekleri Suudi Arabistan için de hayati öneme sahip olacak. Trump’ın başkan olmasıyla birlikte İran’ı sıkıştırma siyasetine yeniden geri dönen İsrail lobisi merkezli bu kesimler, Tahran’ın yaptırımlara sert tepki vermeye başlamasıyla şimdi önemli bir dönüm noktasına gelmiş durumda.
Irak’taki gibi ABD’nin öncülük edeceği bir doğrudan müdahale ile Suriye’deki gibi müttefiklerini öne süreceği dolaylı müdahale.
Her ikisi de Washington’un müttefikleri için felaketle sonuçlandı.
Orta Doğu’da ABD’nin çıkarları için hareket etmek değil kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmek doğru seçenek.
Suudi Arabistan açısından bakıldığında ise, İran ile doğrudan veya dolaylı bir savaş ne Riyad’ın ne de Orta Doğu’nun faydasına olur.
[Türkiye, 14 Ağustos 2019].