Dünya politikası sertleşirken devletlerin dış politika tercihlerini oluşturmaları zorlaşıyor. Bu zorluk sadece devletler için söz konusu değil, devlet dışı aktörler zor kararlarla karşı karşıya kalacaklar.
Suriye, Afganistan, Kuzey Kore ve Ukrayna küresel güçleri de karşı karşıya getirebilecek çatışma odakları olarak karşımıza çıkıyor. Bunların yanında, İran dosyasını yeniden açmaya niyetli olan ABD’nin Venezuela’ya baskıyı iyice artırdığı ve Meksika’yı da “ötekiler” sınıfına dâhil etme konusunda “kararlı” adımlar attığı görülüyor. Buna karşılık Avrupa Birliği ise Türkiye, Macaristan ve Polonya gibi “Brüksel’e itaat konusunda isteksiz” ülkeler ile ciddi sorunlar yaşıyor.
Trump’ın popülist fikirleriyle iktidar olması sonrasında ABD’de ve Brexit ve aşırı sağın yükselişi sonrasında Avrupa Birliği’nde yaşanan iç istikrarsızlıklar da yeni dönemin önemli belirsizlikleri arasında yer alıyor. Trump’ın seçim döneminde Rusya ile muhtemel bağlantıları iddiasıyla bizzat Amerikan istihbarat kurumları tarafından baskı altında tutulmasının Washington’un dış politikası üzerindeki etkisinin hâlâ bilinmemesi bu belirsizlikleri artırıyor. Benzer şekilde yabancı düşmanlığı ve AB karşıtlığının artması yüzünden kendi iç sorunlarına odaklanan Avrupa’nın küresel güçlerinin Ukrayna, Suriye ve Kore sorunlarına yönelik politikasının ne yöne evrileceği de bilinmiyor.
Trump yönetiminin son hamlelerinden sonra Suriye’de Rusya ile Kore’de ise Çin ile karşı karşıya gelme riski artan ABD’nin bu sorunların gelişimine göre Ukrayna konusuna da daha fazla dâhil olup Moskova’ya karşı cepheyi genişletmesi ve Avrupa ülkelerini de daha fazla bu sorunların içine çekmesi söz konusu olabilir.
İşte bu noktada Rusya’nın ikileminden bahsetmek gerekir.
Son dönemde ABD ve Avrupa ülkelerinin tepkisizliğiyle kendisine açtıkları alanda rahat hareket etme imkânı bulan Putin’in yeni Amerikan siyaseti karşısındaki temel ikilemi, ABD ve Avrupa karşısında gerilimi tırmandırma siyasetine devam mı edeceği, yoksa sınırlarının geldiği noktayı kabul edip gerginlikten kaçınmayı mı tercih edeceği konusundadır.
Moskova’nın birinci yolu tercih etmesi, ABD ve diğer Batılı ülkelere karşı uzun sürecek bir ekonomik ve askerî mücadeleyi göze alması anlamına gelecektir. Bu durumda Moskova ile Washington arasındaki gerginlik Suriye ve Ukrayna ile sınırlı kalmayacak, taraflar Orta Asya, Orta Doğu, Latin Amerika ve Baltık ülkeleri üzerinden de birbirlerine zarar vermeye çalışacaklardır. Şimdiden Rusya’nın Afganistan’daki faaliyetleri konusunda Batı basınında çıkan haberler, bu ülkenin yeni dönemde küresel güçler arasındaki yıpratma mücadelesinin alanlarından birine dönüşeceğine işaret ediyor olabilir.
Ancak Rusya’nın özellikle ekonomik açıdan Batı’nın çok gerisinde olması, Putin’in gelecek yıl yapılacak olan başkanlık seçimleri öncesinde ABD ve diğer Batılı ülkelerle böyle bir mücadeleye girmesinin sorunlu olacağını gösteriyor. Bu durumda Moskova’nın Batı ile iyi geçinip özellikle ABD ile rekabetten kaçınması tercihine yönelmesi gerekir. Ancak bu yolu tercih etmesi Putin’in Rusya’yı Sovyetler Birliği dönemindeki gibi, dünyadaki iki süper güçten biri hâline getirme hayalini belirsiz bir zamana ertelemesi anlamına gelecektir. Yeltsin sonrasında izlediği askerî güç kullanımını esas alan politikayla Rus halkının sempatisini kazanan Putin’in ABD karşısında pasif politikaya geri dönmesi popülaritesini kaybetmesine yol açabilir. Karizmasını kaybetmiş bir lider tarafından yönetilen Rusya’nın kolayca istikrarsızlığa sürüklenebileceğinin ve 17 milyon kilometrekareyi aşan zengin toprakları nedeniyle diğer küresel güçlerin hedefi olabileceğinin de altını çizmek gerekir.
Yani, Putin’in hayalleriyle gerçekler arasında bir tercih yapması gerekiyor ve bu tercihini en fazla etkileyecek faktör ise Trump’ın izleyeceği politikalar olacak.
Trump’ın, Suriye ve belki sonrasında Ukrayna’da Rusya’ya sınırlarını gösteren sert bir politikaya yönelmesi durumunda Moskova’nın Washington ile çatışmadan kaçınması, iki ülke arasındaki güç dengeleri açısından bakıldığında gerçekçi bir tutum olacaktır belki, ancak Putin’in hayalindeki ve halkına vadettiği Rusya hedefinden uzaklaşması anlamına gelecektir
[Türkiye 15 Nisan 2017].