Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme görüşmelerine dair yazacak çok şey var. Meselenin ikili ilişkileri aşan yönleri, bölgesel bağlamı, enerji ve ticaret konusundaki önemi ve hatta üçüncü ülkelere olan etkilerinin hepsi ayrı birer yazı konusu. Bu yazıda biraz İsrail ile Türkiye arasındaki görüşmelerin seyrine ve iki tarafın izlediği stratejiye bakalım.
Müzakereler aslında 2010 senesinden beri birkaç defa yapıldı ve hepsinde Türkiye adına masada, İsrail’le normalleşme dosyasının dinamosu Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu var. Sinirlioğlu daha önce 2002-2007 yıllarında Tel Aviv Büyükelçiliği yapmış ve İsrailli karar alıcılarla irtibatı olan birisi. Bu konuda en son Netanyahu’nun Özel Temsilcisi Joseph Ciechanover ile birlikte müstakbel Mossad Sefi Yosi Kohen’le ve daha öncesinde ise mevkidası, Neocon damarlı Dore Gold ile de görüşmüştü. Haziran 2015’te Gold ile son temas, İsrail’in “AK Parti iktidardan gidecek” hayali sebebiyle sonuç üretmedi. Her seferinde İsrail, görüşmeler devam ederken ya gizli kalması gereken bu toplantıları ifşa etti, ya da basına hayali mutabakat metinleri servis etti.
Bu sızdırmalardaki ortak nokta, hepsinde tazminat miktarı konusunda mutabakata varıldığının iddia edilmesi oldu. Yine hepsinde Türkiye’nin Mavi Marmara saldırısına dair ortaya koyduğu şartlardan özellikle Gazze’den geri adım attığı izlenimi verilmeye çalışıldı. Türkiye’nin üç şartından en önemsizi ve İsrail’in en rahat kabul edebileceği, tazminat konusuydu. Fakat Israil, diger maddeler konusundaki pazarlık elini artırmak için en rahat kabul edecegi bu maddeyi sanki kendisi çok önemliymiş gibi ön planda tuttu.
Türkiye’nin üç şartı arasında İsrail açısından en azdan en fazlaya doğru bir önem sırası kurarsak, tazminat, özür ve Gazze ablukasının kaldırılması şeklinde bir tablo çıkar karşımıza. Yukarıda belirttiğim gibi tazminat konusu İsrail tarafı abartsa da müzakerelerin bir garnitürü. İkinci öneme sahip konu olan özür şartı zaten resmi olarak yerine getirildi. Yani İsrail kendisi için zor bir şartı yerine getirdi. Asıl sorun Gazze ablukasının kaldırılması ki bu konuda da İsrail’in aşırı sağından soluna kadar kimse istekli değil.
Diğer bir ifadeyle biz aslında 2010’dan beri büyük çoğunlukla Gazze ablukasının kaldırılmasını veya ablukaya ilişkin nasıl bir formül bulunabileceğini tartışıyoruz. Şahsen İsrail’in Gazze ablukasını tamamıyla kaldıracağını düşünmüyorum. Muhtemelen konusulan ana konu, Türkiye’nin Gazze’ye ve genelde Filistin’e yaptığı yardımlara nasıl ayrıcalıkların tanınabileceği etrafında şekillenmis durumda. Anlaşma olursa Türkiye bu ayrıcalıklarla Gazze ablukasını deleceğini düşünürken, İsrail ise kâğıt üzerinde ablukayı kaldırmadığı iddiasını kamuoyuna satacak.
Müzakereler konusunda Sinirlioğlu ile Ciechanover arasında tesis edilen güven ilişkisinden bağımsız olarak İsrail’in 2010’dan beri başvurduğu ucuz oyunlar sebebiyle Türkiye’nin artık bu müzakereleri ya daha fazla şeffaflaştırması ya da İsrail’in çektigi algı operasyonlarına ön alıcı müdahalelerde bulunması gerekiyor. İsrail bu operasyonlarıyla bir taraftan müzakereleri dinamitledi, bir taraftan hayali mutabakat metnini servis ederek Cumhurbaskanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun Halid Meşal’le görüşmesi üzerinden Türkiye’nin müzakere konusunda ciddi olmadığı algısını dış basın ve kamuoyuna pompaladı, diger taraftan ise Türkiye’deki bazı çevrelerin "Türkiye geri adım atıyor" tezviratına zemin hazırladı..