Türkiye’nin giderek büyüyen İsrail sorunu konusundaki politikası çeşitli tartışmaların konusu oluyor.
Kimileri AK Parti hükûmetinin Filistin davasına fazla sahip çıktığını ve bu şekilde Türkiye’yi gereksiz risklere soktuğunu ileri sürerken, bazı kesimler ise hükûmetin İsrail saldırganlığı karşısında yetersiz kaldığı ve etkili bir politika izleyemediği eleştirisinde bulunuyor.
İsrail ile ilişkiler konusunda Türkiye’nin tutarsız bir politika izlediğini ileri sürenler de var. Bunların bazıları, Davos ve Mavi Marmara krizlerinin ardından İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesinin yanlış olduğunu söylerken, bir kısmı da normalleştirilen ilişkileri yeniden gerginleştirecek adımlara karşı çıkmıştı.
Bu şekilde birbirinden çok farklılaşan ve tezat teşkil eden eleştiriler kuşkusuz Türkiye’nin kapasitesi, hedefleri, İsrail saldırganlığının Orta Doğu’daki sonuçları konusunda yetersiz ya da tek taraflı bilgi sahibi olmaktan kaynaklanıyor.
Ya da ortada çok ciddi bir ideolojik körlük söz konusu…
Önce Türkiye’nin AK Parti döneminde İsrail sorunu konusunda neler yaptığına kısa bir göz atalım.
AK Parti’nin ilk dönemlerinden beri Türkiye aslında İsrail ile sağlıklı bir ilişki geliştirme arzusunda oldu.
Bu çerçevede, bir yandan İsrail ile ekonomik ilişkiler geliştirilip 1967 öncesi sınırlarında bir İsrail devletinin varlığı tanınırken, diğer yandan Tel Aviv yönetiminin gerek Filistinlileri hedef alan saldırıları gerekse Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Yahudi yerleşimlerini genişletmeye yönelik politikaları sert bir şekilde eleştirildi.
2008 Aralık-2009 Ocak aylarında İsrail’in Gazze’ye karşı başlattığı ve 1200’den fazla Filistinliyi katlettiği saldırıya kadar bu politikayı sürdürmek kısmen mümkün oldu.
Bu çerçevede örneğin 2004 yılında Hamas siyasi lideri Şeyh Ahmed Yasin ve Abdulaziz el-Rantizi’yi suikastla şehit eden İsrail’i “terör devleti” olarak suçlayan Başbakan Tayyip Erdoğan, bundan dolayı İsrail ile ilişkileri kesmeyip 2005 yılında İsrail ve Filistin’i kapsayan bir gezi gerçekleştirdi.
Hatta Türkiye 2008 yılında İsrail ile Suriye arasında barış görüşmelerine ara buluculuk yapacak kadar Tel Aviv ile ilişkilerini geliştirmeye özen gösterdi. Ancak bunu yaparken 2006 yılında Filistin seçimlerini kazanan Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’i de Ankara’da ağırlamaktan geri durmadı.
Bu örneklerin de gösterdiği gibi, AK Parti yönetiminde Türkiye bir yandan Filistinlilerin haklı davasına destek verirken diğer yandan da İsrail ile diyalog kanallarını açık tutmaya çalışmış ve bu devletin komşularıyla sorunlarını çözmesine katkıya hazır olduğunu göstermişti.
Ancak İsrail’in 2008 Aralık ayında başlayan Gazze katliamı AK Parti yönetiminin İsrail politikasında radikal bir dönüşümü beraberinde getirdi.
İsrail’in giderek aşırı sağa kayan hükûmetinin Filistinlilerle adil bir barışa hazır olmaması, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki nüfus dengelerini değiştirip bu bölgeleri de ilhak etme niyetinde olması, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırıları ve Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlar bu dönüşümde etkili oldu.
Bu tarihten itibaren İsrail’i çok daha sert eleştiren AK Parti yönetimi, bir yandan Filistin’e yönelik ekonomik yardımları artırırken bir yandan da uluslararası platformlarda Filistin davasının en büyük destekçilerinden biri oldu.
Mavi Marmara katliamını gerçekleştiren İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi için Türkiye’nin öne sürdüğü şartlardan birinin Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması olduğunu hatırlarsak AK Parti yönetiminin Filistin davasına verdiği desteğin sürekliliği anlaşılır.
2014 Ramazan ayında İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği yeni katliama da şiddetle karşı çıkan Türkiye, son olarak Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs’ün Müslümanlardan çalınması girişimine karşı başlatılan uluslararası kampanyanın liderliğini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin dönem başkanı olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’nı Kudüs konusunda harekete geçirmeye, İsrail ve ABD saldırganlığına karşı birlik olmasını sağlamaya çalışıyor. Bu teşkilatın Müslümanların kutsal mekânlarının korunması ve İslam ülkelerinin birliği için kurulduğunu hatırlatıyor.
Bunu yaptığı için de giderek daha fazla İsrail ve onun başta ABD olmak üzere Batı ülkelerindeki lobilerinin hedefi hâline geliyor ve karalama kampanyalarına maruz kalıyor.
Peki, bu şekilde saldırılara maruz kalması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Kudüs konusundaki kararlı ve tutarlı politikasından vazgeçirir mi?
Hayır.
[Türkiye, 19 Mayıs 2018].