Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylığına kesin gözüyle bakılan Trump’ın NATO’yla ilgili sözleri Amerika’nın küresel liderlik iddiasının ne kadar kırılgan olduğunu tekrar gösterdi. Trump bazı NATO üyesi ülkelerini askeri harcamalarını yeterli seviyeye getirmedikleri takdirde tehdit edeceğini söyledi. Rusya’nın onlara ‘ne isterse yapabileceğini’ dile getiren Trump, başkanlığı dönemindeki anti-NATO söylemini daha da ileri bir seviyeye taşımış oldu. Önceden beri ABD’nin ortak savunma konseptini sorgulayan Trump’ın NATO üyesi bir ülkeyi korumaması bu askeri ittifakın pratikte sonu anlamına geliyor. NATO’nun 5. maddesine dayanan kolektif savunma anlayışının caydırıcılığının ortadan kalkması ittifakın güvencelerinin bitmesiyle kalmayıp ABD’nin de Batı ittifakı içindeki liderliğinin sonu anlamına gelecektir. Rusya ve Çin’le küresel güç mücadelesi içinde olan Amerika’nın Batı ittifakı içinde birlik sağlamadan bu mücadeleyi yürütmesi çok zor hale gelecektir.
Devamı
Uluslararası sorunları çözmek ve küresel güçlerin yıkıcı etkilerinden kurtulmak amacıyla başlatılan bölgeselleşme süreçleri hem küresel güç rekabetinin sertliğini yumuşattı hem de bölgesel güçlerin uluslararası siyasette daha bağımsız bir politika izlemelerini sağladı.
Devamı
2021’de 45 trilyon dolarlık hacmiyle neredeyse küresel ekonominin yüzde 50’sini oluşturan dış ticaret birçok ülkeyi ekonomik kalkınmada diğerlerine kıyasla öne geçirdi. Çin, Güney Kore ve Japonya gibi aktörleri Batılı ülkelerle aynı lige çıkaran da dış ticaret merkezli (ihracat odaklı) kalkınma girişimleri oldu.
Küresel ödemelerde dominyonu güçlü bir yapıda olan dolara rağmen pek çok ülke yerel paraların kullanımı için adımlar atmaktadır.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 69. sayısı çıktı.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 67. sayısı çıktı.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 66. sayısı çıktı.
Devamı
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 65. sayısı çıktı.
Devamı
Biden iktidara gelir gelmez 'Amerika geri döndü' dese de bunu hayata geçirdiğini söylemek zor.
BM'nin uluslararası sistemin etkili bir aktörü olabilmesi için öncelikle ABD'nin BM kararlarına saygı göstermesi gerekmektedir. Ayrıca, son dönemde ciddi bir güven kaybı yaşayan ABD'nin bu güven krizinden çıkış yolu Genel Kurul konuşmalarından ziyade bundan sonra izleyeceği siyasetler ile mümkün olabilir.
ABD'nin Afganistan ve Irak işgallerine sebep olan 11 Eylül saldırıları 'Amerikan hegemonyasının sona ermesinin başlangıcı' olarak görülmüştü. Şimdi Afganistan çekilmesi de '11 Eylül ile başlayan dönemin bitişi' olarak niteleniyor.
ABD'nin yeni bir terörle mücadelesi stratejisine ihtiyaç duyuyor. Bunu başaramazsa önümüzdeki yıllarda da 11 Eylül'ün hayaletiyle yaşamaya devam etmek zorunda kalacak.
ABD'nin ve Batı'nın stratejik üstünlüğünü kaybetmemek için küresel güç rekabetine odaklandığı bir dönemde yeni savaşlar dönemine kapı aralayabilir. Söz konusu yeni dönem, 11 Eylül sonrasında çok daha çetin ve kanlı geçebilir.
ABD doğal olarak Çin ile artık kaçınılmaz hale gelen hegemonya mücadelesini kendisine avantaj yaratacak şartlar altında vermek istiyor.
ABD küresel liderliği paylaşmak zorunda olduğunu anlar ve buna göre davranırsa o zaman daha az riskli ve çatışmasız bir küresel dönüşüm mümkün olabilir. Aksi bir durumda Biden'a yüklenen 'mesihçi teleojik' misyonun kaos üretmesi kaçınılmaz olacak.
Beyaz Saray'a girdiği gün 17 adet başkanlık kararnamesi imzaladı. Trump döneminin tüm etkisini ortadan kaldırmaya yönelik iyi planlanmış bir görüntü. Göreve hızlı başladığını göstermek için atılmış bir adım. Zaten destekçileri de Biden'dan bunu bekliyor. Trump dönemini hatırlamak dahi istemiyorlar. Hızla Amerika'yı, Trump öncesi döneme taşımak istiyorlar.
Demokrasiler ittifakını toparlama iddiasındaki Biden Yönetimi Türkiye'yi 'ötekileştirme' hatasına düşmemeli. Demokratların ilk idealist heyecanı, yerini realist çıkarlara bırakana kadar diplomatik sabır gerekiyor.
Amerikalılar konunun derinliğini genelde görmezden gelme eğiliminde olsa da toplumsal kutuplaşmanın tek kaynağı Trump değil.
Trump ile Biden arasındaki başkanlık yarışını adayların kişilik özelliklerine ya da siyaset tarzlarına bakarak değerlendirmek Amerikan siyaseti hakkında bize doğru bir resim sunmaz.
Sanders'in Trump'ın iddialarını 'demagogların demokrasiye inancı yok etme ve otoriterliğe yönelme yolu' olarak nitelemesi ve Biden'ın 'hiç kimse demokrasimizi elimizden alamayacak' açıklaması Amerikan siyasetinin hiç de kolay bitmeyecek bir demokrasi tartışmasına sürüklendiğini gösteriyor.
3 Kasım başkanlık seçiminin ABD'nin yeni bir başkan seçmesinin ötesinde sonuçları olacağı aşikar. Ne Trump'ın ne de Biden'ın kampanyasında ABD'nin küresel rolü ciddi bir tartışma konusu olarak öne çıkmadı. Covid-19, ekonomik resesyon ve ırkçılık gibi konular bütün gündemi işgal ederken Amerikan dış politikasının belki de en az konuşulduğu kampanya dönemlerinden birini yaşadık. Bunun rastlantı olmadığını ve aslında her iki adayın da savaşlardan ve küresel angajmanlardan bıkkın bir seçmen kitlesine hitap ettiğini hatırlamak gerekiyor. Ancak Trump'ın temsil ettiği ulusalcı popülizmle Biden'ın temsil ettiği enternasyonalist liberalizmin ABD'nin dünya siyaseti için çok farklı sonuçlar doğuracağı aşikar.