Bildiğiniz gibi, 30 Aralık 2014 günü BM Güvenlik Konseyi’nde, İsrail’in Filistin işgalinin sona ermesini öngören karar tasarısı için oylama yapılmıştı. 1 oy eksikle ret kararı çıkan oylamada, 7 ülke ile birlikte “evet” diyen Fransa ise, en göze batan taraf olmuştu.
Fransa’nın oyuyla sarsılan İsrail, “derin bir hayal kırıklığına uğradığını” açıklayarak, ifadesini almak için hemen ülkenin büyükelçisini çağırdı. Fransa bunu nasıl yapabilmişti? Oysa Netanyahu, daha Kasım ayında Hollande’ı, “Fransa’nın Filistin’i tanıması, vahim bir hata olur” diyerek uyarmıştı. Parlamento ise buna rağmen, Aralık ayında Filistin’i tanıma kararı almıştı.
Hadi sembolik anlam taşıyan bu hareketi geçtik; Fransa’nın kalkıp işleri BM’de ilerletmesi ise, gerçekten “hayal kırıklığı” yaratacak cinstendi.
Hâlbuki Netanyahu, Cezayir’de öldürülen Hervé Gourdel’i işaret ederek, “Ortadoğu’da, bir Fransız vatandaşını da kurban alan cinayetlerin olduğu bir zamanda, Fransa’nın yapacak daha iyi bir işi yok mu?” diye bir göndermede dahi bulunmuştu.
DİPLOMATİK SAVAŞ BAŞLADI
İsrail’in Fransa şoku bir yana, BM kararının ardından “artık yeter” diyen Filistin Yönetimi de, yıllardır beklettiği opsiyonu hemen devreye soktu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) katılma başvurusunda bulunarak, İsrail’in savaş suçlarından yargılanmasının yolunu açtı.
Bulunur bulunmaz da, hem İsrail hem de ABD’den kınama aldı. Ne de olsa ICC, iki ortağın daha önce uyarısında bulunduğu “kırmızı çizgi” idi.
Ve İsrail’in “devlet değildir, talebi reddedilsin” çağrısına rağmen, Filistin’in başvurusu kabul edildi. Süreçlerin zaman alabileceği bilinse de, şimdi İsrail devlet yöneticileri ve askerleri, yargılanarak ceza yemekten korkuyor.
Daha geçen yaz 1,5 aylık sürede, önemli bölümü çocuk 2.100’ün üzerinde Filistinli’yi katleden İsrail’in, geçmiş yıllara dönük de hesap verme ihtimali düşünüldüğünde, korkmakta hiç de haksız sayılmazlar!
FİLİSTİN’İN VERGİLERİNE EL KOYDU
Öte yandan bu hamleyi öngören İsrail, Filistin’i önceden uyarmış ve böyle bir aksiyonun Siyonist bir cevapla karşılanacağını taahhüt etmişti. Vaat edilen cevap gecikmedi ve başvurudan hemen sonra, İsrail’in Filistin Yönetimi adına topladığı vergi gelirlerinin Aralık ayı ödemesi donduruldu.
127 milyon dolarlık bir meblağdan bahsediyoruz. Aylık bütçenin yaklaşık üçte ikisi... On binlerce kamu çalışanı maaşının ödendiği kaynak... El koyulan bu para, Filistin halkını hem maddi anlamda hem de sağlıktan eğitime aksayabilecek hizmetler açısından zor duruma düşürecek.
İsrail bu gaspı ilk kez yapmıyor ancak şu ortamda musluğu tekrar ne zaman açacağı belirsiz. Ne de olsa, tehdit olarak gördüğü ICC’ye karşı elinde güçlü bir koz...
ABD YARDIMI KESEBİLİR
Dolayısıyla Filistin şimdi, yasal haklarını kullandığı için cezalandırılıyor.
Üstelik ceza, sadece İsrail’den değil...
Zira ICC olayına tepesi atan ABD de, üstü kapalı tehdit gönderiyor. Geçtiğimiz günlerde, ABD Kongresi’nin, Filistin Yönetimi’ne gönderilen 440 milyon dolarlık yardımı kesmeyi gözden geçirebileceği açıkça dile getirildi. Filistin, ICC’de ısrar ederse...
Velhasıl, zaten İsrail kuşatması altında olan Filistin ekonomisi, İsrail ve karar çıkarsa ABD’den gelen darbelerle iyiden iyiye sarsılacak. Henüz geçen yaz aldığı savaş darbelerinin yarasını dahi saramadan... Zaten sefalet içinde yaşayan Filistin halkı, şimdi de savaşta evlerini kaybetmiş halde bir kış geçiriyor. Sokaklarda donarak ölen bebeklerin haberleri gelmeye başladı bile.
Batı, insani şartları elinden alınan bu ve benzeri Müslüman halklara, bu zalim muameleyi daha ne kadar reva görecek? Bugün en temelde asıl bunun sorgulanması gerekiyor.
Bu arada, unutmadan ekleyelim: İsrail, vergi gaspının sadece ilk adım olduğunu ve Filistin ICC macerasından vazgeçmezse yeni yaptırımların geleceğini açıkladı. “Devletimizi, savunma kuvvetlerimizi ve askerlerimizi korumak için birçok yolumuz var” diyen İsrail, tam da mahkemeye dikilecek suçluları tarif etmiyor mu?
GÖZ GÖRE GÖRE GASP
Sözün özü; Filistin’e “devlet değil” diyen İsrail, katliamdan hırsızlığa her türlü gaspı çekinmeden yaparak, Filistin Yönetimi’nin tabiriyle, bir devletten ziyade “korsanlık” rolü üstlenmekten vazgeçmiyor.
Dilediği zaman avaz avaz bağıran dünya ise, yarım asırlık bu zulüm karşısında üç maymunu oynamaya devam ediyor. Ne de olsa, birileri için işin ucunda ganimetleri paylaşmak, diğerleri için de belaya bulaşmamak var.
Son satırları yazarken, aklıma şu ünlü korsan mottosu geldi:
“Alabildiğin her şeyi al, hiçbir şeyi geri verme”
Sizce tam da İsrail’i anlatmıyor mu?
[Yeni Şafak, 13 Ocak 2015]