Podcast: ABD'de Üniversite Protestoları

ABD'de Üniversite Protestoları

Devamı
Podcast ABD'de Üniversite Protestoları
Podcast Batı nın İnsan Hakları Doktrini Çökerken İsrail-Filistin Çatışması

Podcast: Batı’nın İnsan Hakları Doktrini Çökerken İsrail-Filistin Çatışması

Batı’nın İnsan Hakları Doktrini Çökerken İsrail-Filistin Çatışması

Devamı

Hıristiyan siyonizmi, Yahudilerin Tanrı planında önemli bir yere sahip olduğunu ve günümüz İsrail devletini desteklemenin dini bir vazife olduğunu savunan kolonyalist, teopolitik bir ideolojidir. Bir Hıristiyan siyonist, Tanrı’nın Hz. İbrahim’le yaptığı ahit neticesinde Filistin coğrafyasını Yahudi halkına verdiğine ve Yahudilerin seçilmiş ırk olduğuna inanır. Hıristiyan Siyonistlere göre İsrail’i koşulsuz şekilde ekonomik, siyasi ve dinsel açıdan desteklemek Tanrı buyruğudur. Amerikan köktenci (fundamentalist) Protestanları arasında yaygın olan bu inanç, Amerikalı siyasetçilerden birçok taraftar bulmuştur. Böylece Amerikan siyasetinde ve Amerikan dış politikasında Hıristiyan siyonizminin etkili olduğu görülmektedir. Bu durum yer yer Amerikan sekülerizmine dair soru işaretlerini beraberinde getirmiştir. Kimi yazarlar, Amerikan siyasetinde Yahudilere ve İsrail’e gösterilen öncelik sebebiyle Hıristiyan siyonizminin Amerikan teokrasisine dönüştüğünü iddia etmiştir (Philips, 2006).

Filistin Devleti'nin bağımsızlığı 15 Kasım 1988 tarihinde Cezayir'de Yaser Arafat tarafından "sürgünde bir devlet" olarak ilan edildi. Çünkü devleti ilan eden siyasi aktörler Filistin topraklarını egemen değillerdi. Her ne kadar Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi ile Genel Kurulu'nun aldığı kararlar doğrultusunda 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı'ndan önceki şartlar altında bir Filistin tanımı yapılmış olsa da topraklarının tamamı filli olarak İsrail işgali altında kalmaya devam etmektedir. Bundan dolayı da Filistin Devleti kavramı coğrafi olarak daha çok "işgal altındaki Filistin toprakları" için kullanılmaktadır. Bugün itibariyle "işgal altındaki Filistin topraklarında" 5 milyondan fazla kişi yaşamaktadır.

İsrail'in Gazze bombardımanı on birinci gününde. Kara harekâtına hazırlanan İsrail ordusu her gün yüzlerce Filistinli sivili öldürüyor. İnsani yardıma izin vermeyen ağır abluka Gazze'deki hastaneleri de çalışamaz noktaya getirdi. Yardımlar Mısır'da yığıldı ve Gazze'in trajedisi derinleşiyor.

Insight Turkey Editörü Muhittin Ataman, TRT Haber ekranlarında yayınlanan Birinci Sayfa programında, siyonizmin tarihi ve İsrail’in Filistin’de giriştiği soykırım eylemleri üzerine değerlendirmelerde bulundu.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Filistinliler için Sosyal Politikaları Var mı?

Osmanlı sonrası ümmet (Müslümanların "tek millet" - el-Müslimûne ümmetün vâhıdetün) anlayışının yeniden tesisi için yapılan tüm çabalara rağmen İslam dünyası birlik sağlayamıyor, ancak 22 Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa'yı (Müslüman kılığına giren) siyonist bir Avuturyalı'nın yakması/kundaklaması sonrasında "Kudüs derdi" ile (daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı – İİT adını alacak olan) İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) kuruluyor.

Devamı
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Filistinliler için Sosyal Politikaları Var mı
Haçlı-Hilal Kavgasından Yeşaya Kehanetine Teo-Politiğin Yükselmesi

Haçlı-Hilal Kavgasından Yeşaya Kehanetine Teo-Politiğin Yükselmesi

Dini inançların kimliğin değerli bir parçası olması sebebiyle kimi zaman devletlerin politikalarına etki etmesine tanıklık ediyoruz. Ancak yayılmacı, işgalci ve savaş odaklı söylemlerin ve ideolojilerin devletlerin temel belirleyici tercihi olması durumunda işte o tehlikeli teo-politik durumuna geliniyor. 7 Ekim Hamas saldırısını savunma hakkı diyerek destekleyen Batı ülkeleri bilerek ya da bilmeyerek Netanyahu hükümetinin "aşırı dinci, Siyonist ve kıyametçi" söylemini cesaretlendiriyor. "Ortak gücümüz ile haklılığımıza ve Yahudi halkının ebediliğine olan derin inancımızla Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz" diyen Netanyahu, kendisini zaten Yahudi devleti olarak tanımlayan İsrail'i daha ileri bir yayılmacı ideolojik söyleme taşıyor. Gazze'yi imha politikasını Tevrat'taki "büyük İsrail devleti" ve "vaat edilmiş topraklar" teolojisi ile irtibatlandırıyor. Bush'un Irak işgalini "haçlı savaşı" olarak nitelediği, Trump'ın Evanjelik söylemlerde bulunduğu, Biden'ın "Siyonistim" dediği ve Blinken'ın "Yahudi olarak" İsrail'i desteklediğini söylediği bir arada düşünülürse bu teolojik radikal söylemlerin insalık için ne kadar tehlikeli bir zemin oluşturduğu daha iyi anlaşılır. İşte bu tehlikeyi gören Erdoğan, Papa Fransuva ile İsrail-Filistin çatışmasını durdurmak için görüşüyor ve Batı dünyasını hilal-haç (kavgası) anlayışını terk edin diyerek uyarıyor.

Devamı

İsrail ordusu Gazze işgalini kademeli olarak yürütürken Başbakan Netanyahu, Filistinlilerin katliamını Tevrat'tan alıntılarla meşrulaştırmaya çalışıyor.

Yüzyıllar boyu "yardım etme", "cömertlik", "mazluma sahip çıkma" gibi davranışları sergileyen bir toplum için artık "yardımsever", "cömert", "mazlumun hamisi" gibi sıfatlar yerleşik hal alır ve aslında bunlar, o toplumun genetik kodları olarak bellenir. Zıddı da böyledir; toplumlardan bazıları da zulüm ede ede, katlede ede, sapkınlık yapa yapa "zalim", "katil", "sapkın" gibi vasıflar ile bilinirler.

Başkan Erdoğan, Kazakistan'daki 'Türk Devri' zirvesinden dönüş yolunda siyonist İsrail rejiminin Filistin'deki katliamlarına karşı vicdanın sesini dile getirdi: Filistinli çocuklar dünyanın diğer çocukları gibi huzur içinde yaşayabilsin diye mücadele ediyoruz. Onların daha güzel bir dünyada güvenlik endişesi duymadan yaşaması için çalışıyoruz. Filistinlilerin kendi topraklarında hür biçimde ve huzur içinde yaşama isteklerini dünya görmezden gelemez. Türkiye tüm dünyaya o isteği hatırlatmaya ve yardım elini mazlumlara uzatmaya devam edecek

Günümüzdeki gerilim ve İsrail’in orantısız saldırısı, HAMAS ve Aksa Tufanı operasyonu üzerinden ele alınıyor. Ancak unutmamak gerekir ki HAMAS 1987’de kuruldu. Filistinliler ise hakları için yüzyıldan fazladır mücadele ediyor ve eğer bir çözüm bulunmazsa mücadele etmeye de devam edecek.

Alman Şansölyesi'nin, 5 bini çocuk olmak üzere 13 bin Filistinliyi öldüren, 10 binlercesini yaralayan, milyondan fazlasını yerinden eden; hastaneleri vuran, elektriğini kesen, gıda ve su girişine engel olarak insanları açlığa mahkum eden İsrail’i savunan sözleri yadırganmadı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Holokost geçmişiniz sizi bugün İsrail’in suçlarına ortak etmesin." anlamındaki sözleri tuhaf karşılandı. Halbuki dünyanın her yerinde sokaklara çıkıp İsrail’in katliamlarını protesto eden, ateşkes talep eden ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin öldürülmesine isyan eden milyonlarca insanın oluşturduğu dünya kamuoyu neyin yanlış neyin doğru olduğunu söylüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde yaptığı İsrail ve Batı eleştirileri hala medyanın gündeminde.

Bu analizde, İsrail’in Gazze’deki katliamlarını dini referanslarla nasıl meşrulaştırmaya çalıştığı incelenmektedir...

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 85. sayısı raflarda yerini aldı.

İsrail’in Gazze operasyonlarına karşı protesto hareketleri, Amerika’da ifade özgürlüğünün sınırlarının yeniden sorgulanmasına yol açtı. İsrail yanlısı grupların İsrail eleştirilerini antisemitizmle bir tutma çabaları örgütlü ve sistematik bir hal aldı. Medya organlarına verilen ilanlar ve Kongre’deki lobi faaliyetleri üzerinden yürütülen bu kampanyanın ana mesajı şuydu: Filistinli sivilleri savunmak adına yollara dökülen kalabalıklar, antisemitizmin yükselmesine sebep oluyor. Bununla birlikte dünyanın önde gelen üniversitelerinin Filistin’i destekleyen gruplara sansür uygulamaları, antisemitizm damgası yeme korkusu ve etkili bağışçıların desteğini çekme tehditlerinin akademik hürriyetin sınırlarını belirleyebildiğini gösterdi. Filistin yanlısı tavırları yüzünden işinden olan veya dışlanan ünlü ismin tecrübesi de antisemitizm travmasının örgütlü siyasi güçler tarafından nasıl etkin bir silah olarak kullanılabildiğini gösteriyor. Bunun Amerika’nın en gurur duyduğu demokratik değerlerinden biri olan ifade özgürlüğüne darbe vuracağını söylemek abartı olmayacaktır.