ABD’nin İran’a karşı yaptırımlarının ikinci safhası da pazartesi günü başladı. 7 Ağustos’ta başlayan ilk safhasıyla birlikte düşünüldüğünde yaptırımlarla birlikte İran’ın petrol satışı tamamen engellenmeye çalışılırken, finansal alanda getirilen yasaklamalarla birlikte bu ülkenin dünya ile ekonomik bağları kesilmeye çalışılıyor.
Amerikan Başkanı Trump’ın “ya ABD ile iş yaparsınız ya da İran’la” tehdidiyle ABD ile ekonomik bağlarını kaybetmek istemeyen çok sayıda şirket şimdiden İran’dan çekildi.
Özellikle finans ve sigortacılık alanında faaliyet gösteren uluslararası şirketler İran’la yapılan ticaretin ödemelerinde ve sigortalanmasında rol almak istemiyorlar. Zira buna devam ederlerse Trump’ın imzaladığı yaptırım yasası nedeniyle ABD’de yüklü miktarlarda cezalara maruz kalmaktan ve Amerikan piyasasına erişimlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Amerikan yönetiminin yaptırımlar karşılığında Tahran yönetiminden ne istediğine bakarsak, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun yaptırımların kaldırılması için İran’dan taleplerinin çok az bir kısmının bu ülkenin nükleer çalışmalarıyla ilgili olduğu görülür. Yani, genel olarak ABD’nin 2015 yılındaki nükleer anlaşmadan çekilip İran’a karşı yaptırımları yeniden başlattığı biliniyor, ancak gerek yaptırımların kapsamı gerekse Washington’un İran’dan talepleri açısından şimdi çok farklı bir durumla karşı karşıyayız.
İran’ın nükleer çalışmaları konusunda atacağı adımlar şimdi daha da ağırlaştırılmış olan Amerikan yaptırımlarının sona ermesi için kesinlikle yeterli olmayacak. Washington yönetimi, İran’ın bütün dış politikasını değiştirmek istiyor.
İran’ın Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihad Hareketi’ne desteğinin kesilmesi talep ediliyor.
Irak siyasetine müdahalelerinin son bulması ve bu ülkedeki Şii milisleri silahsızlandırması isteniyor.
Yemen’de Husilere desteğini kesmesi talep ediliyor.
Afganistan’da Taliban ve El-Kaide’ye destek vermekle suçlanıyor ve bu desteği kesmesi isteniyor.
Suriye’deki askerî varlığına son vermesi ve Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün dünyadaki terörist olarak tanımlanan ortaklarına verdiği desteği kesmesi talep ediliyor.
İsrail, Suudi Arabistan ve BAE’ye yönelik “düşmanca” politikalarından vazgeçmesi bekleniyor.
Bunların yanında İran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması ve balistik füze çalışmalarına son vermesi talep ediliyor.
2015’te imzalanan nükleer anlaşmayı “Amerikan tarihinin en kötü anlaşması” olarak tanımlayanTrump ve Netanyahu, şimdi o zaman yarım kalan işi tamamlamak ve İran’ı Orta Doğu’daki çıkarlarını tehdit edemeyecek bir ülke hâline getirmek istiyorlar.
Bunun Türkiye için anlamına gelelim.
Aslında İran’ın özellikle Suriye ve Irak’taki faaliyetlerinden Ankara’nın da rahatsız olmasından dolayı, bu ülkenin Orta Doğu’daki etkinliğini sınırlandırmayı hedefleyen yaptırımların ilk bakışta Türkiye’nin çıkarlarıyla uyuştuğu düşünülebilir. Ancak biraz derin açıdan bakıldığında İran yaptırımlarının Türkiye’ye yarardan çok zarar getireceği görülür.
İlk olarak, İran’a karşı yaptırımların mimarı olan Trump-Netanyahu ikilisinin, bu yaptırımların başarıya ulaşması durumunda Orta Doğu’da İran’ın çekilmesiyle oluşacak boşluğu Türkiye’nin değil, İsrail-Suudi Arabistan-BAE blokunun doldurmasını planladığını unutmamak gerekir.
ABD ve İsrail’in asıl rahatsızlık kaynağı İran’ın nükleer çalışmalarından çok bölgedeki nüfuz politikası olduğuna göre, aynı aktörlerin Türkiye’nin bölge politikasından da ciddi şekilde rahatsız olduğunu biliyoruz. Zira Türkiye de, İran gibi, kendi çıkarlarını önceleyen ve bundan dolayı sık sık ABD-İsrail çıkarlarıyla çatışan bir politika izliyor.
İkinci olarak, Amerikan yaptırımlarının İran ile yoğun ekonomik ilişkileri olan Türkiye’ye ciddi zararlar vermesi söz konusu olacaktır. 2010’lu yılların ortalaması açısından bakıldığında Türkiye’nin en önemli petrol tedarikçisi olan İran’ın petrol satışının sıfırlanması hedeflendiğine göre, Türkiye’nin ya Amerikan yaptırımlarına maruz kalmamak için kendisine yeni tedarikçiler bulması ya da ABD ile bu konuda gerginliği göze alması gerekir. Her iki seçeneğin de sorunlu olduğunu ve Türkiye’yi zorlayacağını biliyoruz. Türkiye’nin petrol konusundaki yaptırımlardan muaf tutulan sekiz ülke arasında yer alması da, bu muafiyetlerin geçici olması nedeniyle sorunu çözmeyecektir.
Bunun yanında, yaptırımlar nedeniyle İran’daki ekonomik krizin büyümesi Türkiye’nin bu ülkeye yönelik ihracatını da çok olumsuz etkileyecektir.
[Türkiye, 7 Kasım 2018].