***
Afganistan'dan çekilme ve Ukrayna'ya desteğin aksaması ile bu gidişatı fark eden Avrupalı liderler kendi savunma ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduklarını daha sık dillendiriyorlar. Kuşkusuz "stratejik otonomi" kavramsallaştırmasıyla buna en çok değinen isim Fransa Cumhurbaşkanı Macron oldu. 31 Ocak'ta da Macron Avrupa'nın gelecekteki güvenlik mimarisinin artık sadece ABD ve Rusya tarafından belirlenemeyeceğini ve Avrupa'nın kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olması gerektiğini vurguladı. ABD ne karar verirse versin Avrupa'nın Ukrayna'yı savunmak ve desteklemek için harekete geçmeye hazır olması gerektiğini savundu.***
Alman aklı da gelen dünyanın tehlikelerine hazırlanmak zorunda olduğunu biliyor. Alman Genelkurmay Başkanı Breuer, 11 Şubat'ta "Rusya tehdidi sebebiyle beş yıl içinde savaşa hazır hale gelmek zorunda olduklarını" açıkladı. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ise bir yandan "birbirimizi savunmayacağımıza dair herhangi bir söylem, ABD dahil hepimizin güvenliğini baltalıyor" diyerek "ittifaka yapılacak her saldırıya hep birlikte sert bir karşılık verileceği" fikrini öne çıkarıyor. Diğer yandan ise Avrupa'nın Rusya ile, "muhtemelen on yıllarca sürecek bir çatışma" için hızlı silah üretimine geçmesini istiyor.***
Ukrayna'nın savaşı kaybetmesi durumunda "on milyonluk büyük bir göçü" ve "Rus saldırganlığının devam etmesini" öngören Avrupalılara, Trump'ın sözleri bir de "Rusya karşısında ABD'siz kalma" kâbusu gördürüyor. Kendi kaderiyle baş başa kalma riski varken Avrupa'nın hâlâ Türkiye ile nitelikli bir ilişki yürütememesi de ayrı bir stratejik zaaf. Kasım seçimlerinde ABD Başkanı seçilmesi durumunda Trump, Batı ittifakı için Pandora'nın kutusunu açacak gibi görünüyor. "Güce dayalı milli çıkar" anlayışını büyük bir özgüvenle seslendiren Trump'ın başkan seçilmesi Rusya'nın saldırganlığının ve İsrail'in katliamlarının umursanmayacağı bir döneme gidiş demek olur. Ya da belki de İsrail'in Gazze'deki katliamlarını durdurmayan Biden yönetimi zaten kutuyu açtı bile.***
"Özgürlükler, demokrasi ve insan hakları" gibi değerlere dayandığı düşünülen Batı ittifakı, İsrail'in Filistinlileri toplu imha etmesine sessiz kalarak insanlığı sefalete, BM Genel Sekreteri Guterres'in tabiriyle dünyayı "kaos çağına" sürüklüyor. Rusya-Ukrayna savaşı ciddi bir kırılma getirmişti zaten. Büyük güç rekabetinin nasıl hızla savaşa dönebildiğini biliyoruz artık. Savaşın hem yaygınlaştığı hem de sıradanlaştığı günlerdeyiz. Gücü olanın hukuku ve insanlığı yok sayabileceğini en çarpıcı şekilde ortaya koyan ise İsrail'in Gazze'deki katliamları oldu. İsrail ordusu, Gazze'deki son "güvenli bölge" olan Refah'a dün ağır bombardımana başladı. Soykırım davasını da Biden yönetiminin sözde uyarısını da dinlemeyen Netanyahu, yine hastaneleriyle, okullarıyla, BM kurumlarıyla ve 2 milyon sivil Filistinlisiyle Gazze'nin yok edilebileceğini gösteriyor dünyaya. Siz karar verin. Trump'ın tehditkâr "parasını vereni korurum" yaklaşımımı mı, Biden yönetiminin Netanyahu'nun yeni katliamlarına göz yumması mı daha fazla "dehşet verici ve akıl dışı?" [Sabah, 13 Şubat 2024]