Tarihte ilk kez düzenlenen Avrupa Birliği-Arap Ligi zirvesi Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El-Sisi’nin ev sahipliğinde Şarm El-Şeyh’te gerçekleştirildi. Zirveye Avrupa Birliği üyesi 24 ülke başbakan ve devlet başkanı düzeyinde katılım gerçekleştirirken, Arap Ligi üyesi ülkelerden de birçoğunun liderleri Mısır’a geldi. Toplamda 49 devlet başkanı ve başbakanın katıldığı zirvenin ana gündemleri arasında güvenlik, terörle mücadele, ticaret ve yatırım konuları bulunurken, göç meselesi de özellikle ele alındı. Almanya, İtalya ve Yunanistan başta olmak üzere AB üyesi ülkeler Afrika ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya göçün engellenmesi konusunda Kuzey Afrika ülkelerinin daha etkili mücadele yürütmesini isterken bu anlamda Mısır’ın önemine vurgu yaptılar.
Öte yandan iç istikrarsızlıklar, ekonomik sıkıntılar ve bölgesel çekişmeler nedeniyle belirsizliklerle yüz yüze olan Arap ülkeleri liderleri bir taraftan kendi iktidarlarına meşruiyet kazandırmak diğer taraftan da ekonomik işbirliği imkanlarını değerlendirmek adına zirveye önem atfetmiştir.
Arap Ligi ülkeleri açısından ise zirvenin yapıcı sonuçlar doğurması pek de mümkün gözükmüyor. Nitekim birlik üyesi ülkeler arasında yaşanan görüş ayrılıkları ve bölgesel politikalardaki farklılaşmalar her zamankinden daha derin. Öte yandan gerek Filistin konusundaki zayıf tutum, gerekse de Suriye ve Yemen gibi konularda gerekli adımların atılamaması Arap Ligi’ni bir siyasi aktör olarak etkisizliğini ortaya koyuyor. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkelerinin Arap Ligi ile topyekün bir işbirliğine girmesi pek de mümkün gözükmüyor.
GÜVENLİK ENDİŞELERİ
Diğer taraftan zirve Avrupa Birliği ülkeleri açısından bölgeye dair çıkarların korunmasının ötesinde ciddi bir anlam ifade etmemektedir. Bununla birlikte Avrupa Birliği, Arap dünyasından kendisine yönelebilecek tehditleri bertaraf etmek amacıyla bölge ülkeleri ile yapılacak bu tür toplantıları desteklemektedir. Bu bağlamda AB açısından ele alındığında zirvenin öncelikli amacının Arap dünyasından kaynaklanan güvenlik endişelerinin ortadan kaldırılması yönünde adımlar atılması olarak belirtilebilir. Bu noktada Batı ülkeleri bir taraftan Arap liderlere verdikleri siyasi desteği sürdüreceklerini belirtirken, bunun karşılığında da ekonomik kazanımlar elde etmeyi hedeflemektedirler.
Bunun yanında Mısır, Tunus, Libya, Cezayir ve Fas üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine yaşanan göçmen akınının durdurulması konusunda bu ülkelerden yüksek beklentileri olan Avrupa Birliği bu noktada somut adımların hayata geçirilmesini talep etmektedir. Daha önce de Almanya’nın girişimiyle Mısır’la göçmenler konusunda bir anlaşma imzalanmış ve bu işbirliğinin daha da ilerletilmesi konusunda uzlaşılmıştı. Avrupa Birliği’nin en önemli sorun alanlarından birisi olarak gördüğü yasadışı göçün engellenmesi adına Mısır ve diğer bölge ülkelerinin desteğini alması hayati önem taşımaktadır.
Bu nedenle Sisi’nin zirve boyunca AB ülkelerine özellikle baskı yaptığı ve göçmenlerle daha güçlü bir mücadele için Mısır’ın finansal desteğe ihtiyacı olduğunu vurguladığı belirtilmektedir. Sisi, Mısır sahil güvenlik ekiplerinin en az 11 bin göçmenin Avrupa’ya geçişini durdurduğunu iddia ederken, bu mücadelenin devam edebilmesi için AB ile Mısır arasında, AB-Türkiye anlaşmasına benzer bir anlaşma yapılmasını talep etmektedir.
Göçmen konusu bir kenara Sisi’nin bu zirveye özel bir önem atfetmesinin arkasındaki bir başka neden de Mısır’da süren siyasi istikrarsızlık ve ekonomik kriz ortamının sonlandırılması konusunda AB ülkelerinden Kahire’ye destek beklentisidir. Bu çerçevede 2013’teki darbeden bu yana yoğun bir çaba yürüten Sisi bu amacında büyük ölçüde başarılı olmuştur. Nitekim geçtiğimiz haftalarda Mısır’da yapılan anayasa değişikliği ile 2034 yılına kadar görevde kalması konusunda yasal düzenlemeyi gerçekleştiren Sisi bu anlamda hiçbir AB ülkesi liderinden eleştiri almamıştır.
Aksine ülkede devam eden ağır insan hakları ihlalleri ve idam cezaları da Avrupa ülkelerini Sisi’yle işbirliğinden alıkoymamıştır. Bunun en önemli göstergesi geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen dokuz idama rağmen AB-Arap Ligi zirvesinin Sisi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilebiliyor olmasıdır. Nitekim zirve sonunda yayınlanan bildiride Mısır’ın bölgenin istikrarı için hayati öneme sahip bir ülke olduğunun belirtilmesi AB’nin tutumunun değişmesinin güç olduğunu göstermektedir. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker’in de zirve sonrasında Sisi’ye teşekkür ederken, “geleceği birlikte inşa edeceğiz” açıklamasını yapması AB’nin pozisyonunu gözler önüne sermektedir.
EN SERT TEPKİ TÜRKİYE’DEN
Gerek geçen hafta Mısır’da gerçekleşen idamlara gerekse de AB-Arap Ligi zirvesine en sert tepkiyi gösteren ülke Türkiye olmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldığı bir televizyon yayınında Mısır’ın Türkiye ile yakınlaşma konusunda girişimleri olduğunu belirtmiş ancak siyasi tutukluların serbest bırakılmadan ve idam cezaları durdurulmadan bunun gerçekleşmeyeceğini ifade etmiştir. “Mısır halkı bizim canımız, ciğerimizdir” diyen Erdoğan, bu ülkedeki iktidar kadrolarına karşı aynı yaklaşımda olamayacağını da vurgulamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan Mısır’da düzenlenen zirveye 24 AB üyesi ülkenin liderinin katılmasını da eleştirmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinin Mısır’daki zirveye katılarak eli kanlı bir diktatöre destek verdiğini vurgulayan Erdoğan, AB’nin bu tutumunu samimiyetsizlik olarak değerlendirmiştir.
Mısır’daki idamlar ve AB-Arap Birliği zirvesi Türkiye’deki diğer kesimlerin de tepkisini çekmiştir. Birçok siyasi, kanaat önderi, akademisyen ve gazeteci Sisi yönetimine tepki göstermiştir. Sosyal medya kullanıcıları da Mısır’daki baskıcı rejim altında yaşayan demokrasi yanlıları ile dayanışma mesajları paylaşmıştır. Avrupa Birliği’nin Mısır’da düzenlenen zirveye katılarak Sisi rejimine açık biçimde destek vermesi de Türkiye’deki geniş toplumsal kesimler tarafından eleştirilmiştir.
Sonuç olarak Mısır’daki baskıcı rejimin bu politikalarına devam etmesi ülkedeki toplumsal huzurun daha da bozulmasına ve siyasi istikrarsızlığın derinleşmesine neden olacaktır. Arap devrimleri ile baskıcı politikalar karşısında sessiz kalmayacağını kanıtlayan Mısırlılar için Sisi’nin kendisini uzun yıllar iktidarda tutacak anayasa değişikliğini gerçekleştirmesi bir anlam ifade etmemektedir. Giderek derinleşen ekonomik kriz, artan insan hakları ihlalleri ve muhaliflere yönelik yoğun baskı geniş toplumsal kesimleri yeniden harekete geçirebilecektir.
BASKI KAOSU DERİNLEŞTİRİR
Öte yandan AB ülkelerinin de Mısır’daki otoriter rejimi destekleyen politikası Mısır ve bölge siyaseti açısından olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Sisi’nin ülkedeki idamları durdurmaması ve muhaliflere siyasi baskıyı devam ettirmesi Mısır halkını rejime karşı daha da öfkelendirmektedir. Bu durum bazı kesimlerde radikalleşme eğilimlerini doğurabilecek ve bunun da sonucunda ülkedeki şiddet sarmalı daha da derinleşebilecektir. Böylesi bir senaryo sadece Ortadoğu değil Avrupa için de ciddi sonuçlar doğurabilecektir. Mısır’daki kaos ortamının derinleşmesi başta kitlesel göç olmak üzere siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda birçok problemin Avrupa’ya yansımasına neden olacaktır.
Bu nedenle başta AB olmak üzere Batı ülkeleri Sisi’ye verdikleri desteği yeniden gözden geçirmelidir. Demokrasi konusunda küresel bir standardın yakalanmasında belirleyici olan Avrupa, Mısır’a yönelik tutumuyla samimiyetsiz bir görüntü sergilemekte ve Arap halkları nezdinde inandırıcılığını kaybetmektedir.
[Star, 27 Şubat 2019].