1.Sosyal medya ve siyaset ilişkisi nasıl değerlendirilebilir?
Politikacıların sosyal medya ile tanışması, ABD Başkanı Barack Obama’nın seçim kampanyasında yoğun bir şekilde, başta Facebook olmak üzere, sosyal medya mecralarını etkin olarak kullanmasıyla oldu. Kısa süre sonra tüm dünyada politikacıların sosyal medyayı kullanmaya başladığına şahit olduk. Arap Baharı’nın başlangıcından itibaren sosyal medya çok etkin bir role sahip oldu. Göstericiler sosyal medyayı örgütlenmek ve iletişim için kullandılar. Sosyal medya kullanımıyla ön plana çıkan bir başka eylem ise Batı başkentlerinde meydana gelen “Occupy” eylemleri oldu. 17 Eylül 2011’de ABD’nin ve dünyanın finans merkezi sayılan Wall Street’te, “Occupy Wall Street” sloganıyla başlayan bu eylem, sosyal eşitsizliği ve büyük şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki etkisini protesto etmeyi amaçlıyordu.
Sosyal medya, özellikle de Twitter hem politikacıların icraatlarından takipçilerini haberdar ettikleri bir mecra hem de halkın memnun olmadıkları politikaları değiştirmek amacı ile seslerini çıkardıkları, örgütlendikleri bir ortam haline geldi. İki tarafın da etkin bir biçimde kullandığı örneklerin yanında sağladığı en büyük imkân politikacı ile halkın, seçmen ile seçilenin birbiriyle eşit şartlarda en fazla yakınlaşabildiği ortamı temin etmesi oldu.
Bu genel tablo Türkiye için de geçerlidir. Kullanıcıların internette geçirdiği vakit baz alınarak yapılan TÜİK ölçümlerinde Türkiye Facebook ve Twitter kullanımda Avrupa’da üçüncü, dünya sıralamasında ise yedinci sırada. Nüfusa oranladığımızda Türkiye sıralamada daha da yukarılara çıkıyor. Hal böyle iken sosyal medyanın önceliklerimiz arasında olması kaçınılmaz.
Geleneksel medyanın hem kendi hantallığından kaynaklanan sınırlılığı hem de belli güç odaklarının ve siyasi pozisyonların tekelinde olduğu izlenimi vermesi sosyal medyaya olan yönelimi artırıcı bir etken olarak değerlendiriliyor. Türkiye örneğinde sosyal medyadaki pozisyon alışların geleneksel medyada da birebir karşılığı olduğunu söyleyebiliriz. Fakat sosyal medya geleneksel siyasi pozisyonları yırtan ve marjinal söylemlerin meşrulaştığı bir zemin de oldu. Kavgaları şiddetlendiren, kutuplaşmaları keskinleştiren bir etki yaptığını ifade etmeliyiz.
2.Sosyal medyanın gücü neyi ifade ediyor ve bu gücün sınırı var mı?
Kullanım kolaylığı, ucuzluk, yaygınlık, anonimliğe izin vermesi, hız gibi pek çok önemli etmenin yanında ve bunların da yardımıyla sosyal medyanın asıl gücü manipülatif karakterinden kaynaklanıyor diyebiliriz. Sosyal medya gerçekliğin en sağlam kanıtı addedilen fotoğrafın, haberin, ya da herhangi bir mesajın çok kolay ekleme çıkarma yapılmak suretiyle belirlenmiş amaçlar için dolaşıma sokulabileceği ve hızla yayılabileceği bir alan. Üstelik bunun tashihi de neredeyse imkânsız. Siz fark edip düzeltmeye çalışana kadar söz konusu haber ya da fotoğraf kilometrelerce yol alabilir, binlerce kişiye ulaşabilir. Bir fotoğrafın nasıl kadrajlandığı bile mesajı etkileyebiliyorken yani konvansiyonel habercilikte bile sıfır noktası yokken sosyal medyanın manipülasyon için ne kadar elverişli bir araç olduğunu tahmin etmek güç değil.
Sosyal medya ve manipülasyon, daha doğrusu bu iki kavramın yan yana durma hali sosyal medyanın doğası gereği manipülasyona uygun bir araç olmasıyla yakından ilgili. Fakat biz toplum olarak, sosyal medyanın henüz çerçevesini ve önemini kavramadan manipülatif yönüyle tanışmış olduk. Sosyal medyanın belki de en önemli gücü mahremiyet sınırlarını, gizliliği neredeyse tümüyle ortadan kaldırmasından geliyor. Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medya alanları kamusal ve özel alan arasındaki sınırları da değiştirecek evsafta icatlar olarak ortaya çıktı. Özellikle Facebook mahremiyet ile kamusallık arasındaki ayrımı neredeyse ortadan kaldırdı.
Sosyal medya ile ilgili bir diğer sorunlu alan kişisel verilerin gizliliğinin-güvenliğinin sağlanamaması, bu zaaf sosyal medyayı daha da manipülatif hale getiriyor. İnternetin bu denli yaygınlaşması ve sosyal medyanın hayatımızın bir parçası haline gelmesi birey haklarını güçlendiriyor, hak arama kanalları açıyor, yaşadığımız yerin sorunlarını daha kolay ilgili kişi ve kurumlara iletebiliyoruz vs. Bu anlamda bir “doğrudan demokrasi” kanalı. Fakat aynı zamanda büyük bir gözün her daim denetiminde, gözetiminde ve takibinde olmamızı da sağlıyor bu da en mahrem bilgilerimizin bile bir gün “hack”lenebileceği korkusuyla yaşamayı baştan kabul etmemizi gerektiriyor.
En kötüsü ise doğru ve hızlı haber verme konusunda aciz kalan geleneksel medyanın bir süre sonra sosyal medyayı sahih haber kaynağı olarak kullanmaya ve buralarda paylaşılan asparagas haberlerin ana haber bültenlerine taşınmasıdır. Dahası, sosyal medya üzerinden paylaşılan yalan haber ve görsellerin yol açtığı infial duygusunun bu tür haberlerin geleneksel medya aracılığıyla geniş kitlelere ulaşması sonucunda kamuoyunda yarattığı kutuplaşma oldu. Bütün aktüel programlarda bu manipülatif araçların kirlettiği zihinlerle gerçekle ilgisi olamayan konular tartışılmaya başlandı. Türkiye’de Gezi Parkı eylemleriyle başlayan sosyal medya manipülasyonu, etkileri hâlâ devam eden 17-25 Aralık sürecinde, Soma maden faciasında, Kobane olaylarında ve 14 Aralık Tahşiye operasyonunda da devam etti.
3.Sosyal medyanın toplum ve politika üzerindeki etkisi ne kadardır?
Sosyal medyanın politik etkisiyle gündeme gelmesi en çok da çeşitli isyan hareketlerindeki rolüyle birlikte oldu. Burada ayırt etmemiz gereken temel husus şu: ‘Sosyal medyanın tek başına bir eylemi örgütleme ve onu başarıya ulaştırma şansı vardır’ şeklindeki bakış açısı hem sosyal medyaya olduğundan daha büyük bir güç atfetmek olur hem de sosyal hareketlerin, isyan hareketlerinin gerçek sebeplerini ikinci plana itmek anlamına gelir. Sosyal medyanın hiç kuşkusuz bir etki alanı var. Ancak bu etki alanının karar verici mekanizmaları yoğun bir biçimde etkilediği ya da gerçekten toplumsal değişimi sağlayan birincil etken olduğunu söylemenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığı bugüne kadarki örneklere bakılarak görülebilir.
4.Son dönemde Batı’da artan İslam karşıtı atmosfer ile sosyal medya arasında ilişki kurulabilir mi?
İslamofobik eylemler ve tutumların kaynağının doğrudan sosyal medya olduğunu söylemek mümkün değil, bunun hem konvansiyonel medyanın yıllardır beslediği imaj hem de artan aşırı sağcı eğilimlerin, süregelen hatalı göçmen politikalarının ve Ortadoğu’da hakim olan kaos ortamının bir sonucu olduğu aşikar. Ancak sosyal medyanın marjinal grupları bir araya getirmede ve hedef göstermedeki etkisinin son dönemdeki gerilimli atmosferde payı olduğu söylenebilir. İslam ve Müslüman karşıtı guruplar tıpkı diğer radikal yapılar gibi kendilerine buldukları bu denetimsiz zeminde hızla yayılabiliyor ve kitlesel eylemleri organize edebilir hale geliyor. Bu anlamda sosyal medyanın İslam karşıtı algı ve eylemlerin yaygınlaşmasına doğrudan katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Bununla beraber, aynı şekilde bu algıyı kırmak için de sosyal medyanın etkin kullanımı mümkün olabilir. Doğrusu sosyal medyanın yapıcı-tamir edici etkisinden daha çok yıkıcı-bozucu etkisi olduğu kabulünden hareket edeceksek, bu denklemin İslam karşıtı algı lehine kurulduğunu da iddia edebiliriz.
Son dönemde artma eğilimi gösteren İslam karşıtlığının, 11 Eylül sonrası Batı’nın İslam’ı düşmanlaştıran tutumundan daha farklı olduğu tespiti, yerinde bir tespit kanımca. Zira o dönem İslam toplumlarında özellikle de Türkiye’de ABD üzerinden dolaşıma sokulan Haçlı söylemi taraftar bulmadığı gibi eleştirilmişti de. Yerli oryantalizm örnekleri bugünkü boyutta karşımıza çıkmamıştı. 11 Eylül saldırısını kınamak için üzere Müslümanlar tahtaya kalkmak zorunda bırakılmamıştı. Bu farkın sebeplerin üzerine de düşünmek gerektiği kanısındayım.
5.Charlie Hebdo’ya gerçekleştirilen saldırı sonrası sosyal medya nasıl değerlendirilebilir?
Fransız hiciv dergisi Charlie Hebdo’ya gerçekleştirilen terörist saldırının Müslümanlar tarafından yapıldığı bilgisinden hareketle İslamofobik paylaşımların arttığını görmek mümkün. Eylemin kendisi terörist bir grup tarafından organize edildiği ve siyasiler tarafından bunun İslam’la bağdaştırılmaması çağrılarının sürdüğü ortamda Avrupalı sağcılar giderek daha yoğun bir biçimde sosyal medyayı Müslümanlara saldırı ve ötekileştirme aracı olarak kullanıyor. Gelecek günlerde bu gerilimin artacağı düşünülüyor, sosyal medyanın da bunun önemli bir parçası olacağını öngörmek zor değil.
Hz. Muhammed, söz konusu dergi tarafından terörist imgesiyle resmedilmiş ve o dönemde Müslümanlar tarafından protesto edilmiştir. Sosyal medyanın her şeyi alabildiğine hızlı biçimde dolaşıma soktuğu günümüzde, insanların kutsallarına dair her türlü hakaretin, ifade özgürlüğünün; inançsızlığı temel alan seküler kriterlerle, değil belirli kutsal değerler de hesaba katılarak yeniden düşünülmesi gerekmektedir.
Bugün çeşitli yayın organlarının yayınlayıp yayınlamamayı tartıştığı görselleri ve daha da kışkırtıcı olanlarını sosyal medyada sonsuz ve sınırsız bir biçimde yaymak mümkün ve bunun provoke edici yönü tartışılamayacak kadar açık. Birilerini rencide eden ve kutsallarına saygısızlık içeren paylaşımları sosyal medyada engellemenin imkânı yok. Sosyal medya doğrudan bir provokasyon aracı olarak elbette bu süreçte kullanılmaktadır. Gerçek hayatta suç olan her ne varsa sosyal medyada da suç sayılmalı, bunun için gerekli yasal düzenlemeler uluslararası standartlara kavuşturulmalıdır.
[Söyleşi: Hümeyra Doruk]