Türkiye’nin ittifak tercihleri açısından kritik bir dönemin içinden geçiyoruz. Hem Türkiye’nin bazı Batı ülkeleriyle yaşadığı krizler hem de Batı ittifakının kendi içerisinde yaşadığı krizler Ankara’nın Batı ile İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurduğu ittifakın ciddi şekilde sorgulanmasına yol açıyor.
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın politikalarından rahatsız olan Almanya ve Fransa’nın önderliğinde 23 Avrupa Birliği ülkesi Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği (Permanent Structured Cooperation-PESCO) diye adlandırdıkları bir anlaşma ile NATO dışında yeni bir savunma birliği arayışı içine girdiler. Daha önce Avrupa’ya özgü bir ortak savunma yapılanması oluşturulmasına yönelik çabalar çok başarılı olamamıştı. Şimdi Trump’ın rahatsız edici tutumunu fırsata dönüştürmek isteyen “Avrupacılar” askerî alanda kendilerini ABD’den bağımsız kılacak bir yapı kurmak istiyorlar.
Avrupa Birliği’ndeki Trans-Atlantik güvenlik ittifakına şüpheyle yaklaşan kesimin bu faaliyetleri NATO’ya gölge düşürürken bu ittifakın en önemli üyesi ABD’nin Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan bu hafta içerisinde Türkiye’nin Batı ile ittifakına dair önemli açıklamalar geldi.
“İran ve Rusya’nın Türk toplumuna, Batı toplumlarının sağlayabileceği ekonomik ve siyasi faydaları sunamayacağını” ifade eden Tillerson, “bir NATO müttefiki olan Türkiye’nin ittifakın ortak savunmasını öncelemesini” talep etti.
Türkiye’yi Zarrab-Atilla Davası ve PYD/PKK’ya verdiği destekle köşeye sıkıştırmaya çalışan bir ülkenin dışişleri bakanının bu açıklamalarını nasıl yorumlamak gerekir?
İran ve Rusya, Batı’nın sunduğu hangi faydaları Türkiye’ye sunamaz diye bir düşünelim.
Tillerson neyi kastetmiş olabilir?
İran ve Rusya’nın, PKK/PYD’yi Batı kadar destekleyemeyeceğini kastetmiş olabilir mi?
FETÖ’nün İran ve Rusya’da Batı’da bulduğu desteği bulamayacağını mı kastetti acaba?
İran ve Rusya’nın Türkiye’de gerçekleşen darbelere Batı’nın verdiği kadar destek veremeyeceğini mi ima etti?
15 Temmuz darbe girişiminde İran ve Rusya’nın Batı kadar net bir şekilde FETÖ’cü darbecilerin arkasında duramayacağını da kastetmiş olabilir.
İran ve Rusya’nın, Batı’nın yaptığı gibi, “eksen kayması” söylemleriyle başlattıkları bir kampanyanın sonunda işi Türkiye’nin seçilmiş meşru iktidarına karşı topyekûn bir savaş başlatmaya kadar vardıramayacağını mı anlatmaya çalıştı?
İran ve Rusya medyasının, Batı medyasının yaptığı gibi, Türkiye’nin Cumhurbaşkanına karşı yıllardır yürüttüğü karalama kampanyasını o kadar kararlılıkla yürütemeyeceğini mi kastetti Amerikan Dışişleri Bakanı?
İran ve Rusya’nın, AB üyeliği meselesini en sonunda getirip Türkiye’nin Müslüman ülke olmasına dayandırıp bu üyeliğe karşı çıkan Almanya ve Fransa gibi davranamayacağını mı söylemek istedi?
İran ve Rusya’nın, Türkiye’nin Cumhurbaşkanını, başbakanını ve bakanlarını, seçim çalışmaları kapsamında Avrupa’daki vatandaşlarıyla buluşmaktan alıkoyan AB ülkeleri gibi hareket edemeyeceğini mi kastetti?
Yoksa Türkiye ekonomisini hedef alan Batı merkezli saldırıların aynısını Rusya ve İran’ın yapamayacağını mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse, Tillerson’un kastetmiş olabileceği bu saydığımız tavırların birçoğunu İran ve Rusya da en az Batılı “müttefiklerimiz” kadar iyi yapabilir.
Yani onlar da PYD/PKK’ya Batı kadar destek verebilirler, onların medyası da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı Batı medyası kadar etkili bir karalama kampanyası yürütebilir. Bunların bir kısmını yaptıklarına da şahit olduk zaten.
Ancak arada bir fark var.
Rusya ve İran, bu konularda Türkiye’yi hedef aldıklarında müttefikimiz değillerdi. Batılı ülkeler ise müttefikimiz iken bu düşmanca politikaları izlediler ve izliyorlar.
Ayrıca Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit olan FETÖ’ye destek verme konusunda Rusya ve İran’ın hiçbir zaman Batılı “müttefiklerimiz” kadar “faydalı” olabileceklerini söyleyemeyiz. Tillerson’un, özellikle bu konuda hakkını vermek gerek (!)
Yazıyı Peskov ile bitirelim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta yapılan Soçi Zirvesinde Kremlin Sözcüsü Peskov’a önce İngilizce “Peskov, how are you” diye sorduktan sonra onun iyi derecede Türkçe bildiğini hatırlayarak “sana, ben niye ‘iyi misin’ demiyorum ya” şeklinde espri yaptığı medyaya yansıdı.
Aslında bu diyalog, Batı ile ilişkileri her geçen gün gerilen Türkiye’nin Rusya ile nasıl daha sağlıklı ilişki kurduğunun bir göstergesi.
Bu aynı zamanda, ABD’deki Türkiye karşıtı lobinin bitmek bilmeyen saldırılarıyla Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp Rusya’ya yakınlaştırma konusunda ne kadar “başarılı” olduğunun da göstergesi.
[Türkiye, 2 Aralık 2017]