İran'ın ancak Hamaney sonrasında bir iktidar hesaplaşmasına sahne olacağı beklentileri vardı. Buna göre rejim içinde rekabet halindeki farklı güç merkezleri arasındaki anlaşmazlıklar dolayısıyla yumuşak bir geçiş olmayacağı senaryoları konuşulmaktaydı.
Ancak karışıklık beklenenden daha erken ve farklı bir içerikle ortaya çıktı.
Birkaç haftadır küçük çaplı ve dağınık bir şekilde gerçekleştirilen gösteriler son günlerde farklı bir havaya büründü. Uluslararası medya gösterileri genel bir isyan havasında verme eğiliminde. Gerçekten öyle mi, şimdilik bir hüküm vermek zor ancak gösterilerin gittikçe ciddileştiğine dair açık emareler var.
2009'daki gösterilerle karşılaştırıldığında önemli farklılıklar göze çarpıyor. 2009 gösterileri daha organizeydi ve Musavi başta olmak üzere belirli aktörler liderlik rolüne sahipti. Talepler rejim değişiminden ziyade, rejim içinde bir reformu talep ediyordu. Öncüleri de öğrenciler ve entelektüel kesimdi. Ancak gösteriler bastırıldı.
Şimdilerde ise gösterilerin daha ekonomik temelli olarak ortaya çıktığı üzerinde bir konsensüs var. Bu durum slogan ve taleplere de yansıyor. Irak, Suriye ve Yemen'deki çatışmalara harcanan bütçenin insanların gündelik hayatını olumsuz etkilediğine dair sloganlar bu anlamda oldukça somut eleştiri niteliğinde. Bu eleştirilerin siyasi bağlamda ise devrimin sorunsallaştırılması ve Şah döneminin ön plana çıkarılması şeklinde tebarüz etmiş olması gösterilerin rejim karşıtı karakterini yansıtıyor. Hamaney'in posterlerinin yakılması da bu anlamda açık bir gösterge.
Bu durum aslında gösterilerin bir odağı olduğu konusunda bir kafa karışıklığı yaratıyor. Rejim medyası da bu noktanın üzerine giderek, ekonomik taleplerin polis öldürme ya da karakol baskınları ile bağdaşmayacağı vurgusunu yapıyor. Ve aslında bu gösterilerin doğrudan şiddet içerdiği ve karşılıksız kalmayacağı mesajını veriyor.
Medyaya yansıyan görüntüler şiddet kullanımının artmaya başladığını gösteriyor. Kimi yerlerde polis göstericilere karşı silah kullanmaya başlamış. Başka yerlerde ise göstericilerin polisleri linç ettiği ve polis araçlarını ateşe verdiğine dair görüntüler yayılıyor. Bu şiddet olayları henüz kontrol altına alınamayan bir sarmala dönüşmüş değil.
Dönüşürse sürpriz olur. Sebebi de şu: İran'daki iktidar yapısı yumuşak bir geçişi veya kapsamlı siyasal reformun önünü açacak bir yapıya sahip değil. Dolayısıyla siyasal değişim taleplerinin çatışmaya dönüşmesi hiç zor değil. Irak, Suriye, Yemen, Libya gibi ülkelerde yaşayan insanların önemli bir kısmı -diktatörlerin yıkılmasına rağmen- bugünkü durumu tercih edeceklerini söylemek zor. Bölgede devam etmekte olan Arap İsyanlarının vardığı bu nokta acı bir tecrübe olarak duruyor.
ABD ve PKK'nın yaptığı açıklamalar gösterilerin büyümeden önüne geçilmesi açısından Rejim için kullanışlı önemli argümanlar sunuyor. Beyaz Saray sözcüsü bütün ülkeleri İran'daki gösterilere destek vermeye çağırdı. Trump da twitter hesabından benzer çağrılarda bulundu. Bu açıklamalar, gösterilerin hızlı bir şekilde "ABD senaryosu" olarak yaftalanması ve gayrı meşru olarak ilan edilmesini kolaylaştıracaktır. Suud, BAE ve İsrail'in İran tehdidine karşı yakınlaştıkları bir dönemde böylesi bir yaklaşımın karşılık bulması da zor olmayacak ve karşı gösteriler ortaya çıkacaktır.
PKK ve diğer silahlı örgütler Kirmanşah başta olmak üzere Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde isyan çağrısı yapması da gösterilerin momentini kaydıracak gibi görünüyor. Ekonomik ve sosyal rahatsızlıklar çerçevesinde patlayan gösteriler, ülkenin bölünmesi söylemine mahkûm edilecek.
…
İslam dünyasından bu gösterilere verilen tepkilere bakıldığında ise İran için bir kaygı içermediği hemen fark ediliyor. Sıradan ahalinin bu konudaki yaklaşımı, İran'ın Suriye, Yemen ve Irak'ta ortaya çıkan katliamlardan sorumlu olduğu kanaati üzerinde temellenmiş görünüyor. Buna göre gösteriler ister haklı taleplerle isterse ABD ve diğer uluslararası aktörlerin etkisi ile ortaya çıkmış olsun, İran hem siyaseten hem de ahlaken yanlış olan politikalarının karşılığını buluyor. Siyaseten yanlıştı çünkü aşırı yayılmacı bir karaktere sahipti ve bunun bir maliyeti olacaktı. Ahlaken kabul edilebilir değildi çünkü desteklediği gruplar çoluk çocuk ayrımı olmaksızın on binlerce sivilin hayatını kaybetmesinde rol oynamıştı. "İran karışırsa Suriyeli bir çocuğun ahından dolayı karışacak" gibi cümleler yaygın ortak bir hissiyatı dile getiriyor. Muhtemelen bunların her birine verecek bir cevabı var ve dahası kendini haklı görüyor. Ancak bu cevapların hiç biri bu hissiyatı değiştirmeye yetmeyecektir. Uzun süre "Vahdet" söylemi ve İsrail karşıtlığı üzerinden makbul bir aktör iken İran'ın Müslümanlar nezdinde düştüğü bu durum üzerinde ciddiyetle düşünmesi gerekir.
[Fikriyat, 1 Ocak 2018].