SETA > Yorum |
Gezi Günlerinde Paris'ten Endişeli Olmak

Gezi Günlerinde Paris'ten “Endişeli” Olmak

Tam da Gezi olaylarının başladığı mayısta Paris'te işçi sendikaları Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın "idari tasarrufuna" karşı meydanlardalar. Ve Batı medyası da siyasetçiler de polis şiddetinden "endişeli" değil.

Türkiye'de siyasetin sert bir iklime girmesinde Gezi olaylarının özel bir yeri var. Ülkenin gidiÅŸatı hakkında "endiÅŸeli" olanların verdiÄŸi ilk örnek durumunda. 3 yıl önce mayısın son günlerinde Gezi parkının "kaderi" üzerinde baÅŸlayan protestolar sokakları harekete geçiren bir baÅŸkaldırıya dönüÅŸmüÅŸtü. "Mesele aÄŸaç deÄŸil anlasana" diyenlerin hedefi, seçimlerle yıkılmayan AK Parti iktidarını sokak eylemleri ile devirmekti.

Kendisinden "yoruldukları" bu iktidar gitmeliydi. O günlerden akıllarda kalan, iktidarın "otoriterleÅŸmesinin" yanı sıra muhalefet partilerinin "acizliÄŸine" de tepki gösteren sokak eylemcilerinin "aşırı" özgüveniydi. Ve hızla bu özgüvenin ÅŸiddete ve nefrete bulaÅŸmasıydı. Meydanları, sokakları demokrasinin vazgeçilmez kamusal alanları olarak ilan eden sosyal bilimciler Gezi olaylarından "yeni bir demokratik" hareketin doÄŸmasını umdular.

Hem Taksim'de molotof atanların hem de BaÄŸdat caddesinde yürüyen öfke dolu kalabalıkların AK Parti tabanına yönelik hakaretlerini görmezden geldiler. Ne de olsa polisin "kasıtlı" müdahaleleri Gezi etrafında bir "demokrasi literatürü" geliÅŸtirmek için yeterliydi.

Gezi olayları AK Parti muhaliflerinin arzu ettiÄŸi "yeni bir demokratik halk hareketini" baÅŸlatmaktan çok uzak kaldı. Aksine endiÅŸelere, korkulara ve nefrete dayalı bir psikoloji üreterek muhalefetteki zayıf aktör patolojisini derinleÅŸtirdi.

AK Parti iktidarını her ÅŸeyin sorumlusu olarak suçlamaya dayalı, bağımlılık yapan siyasi bir söylem birikimi oluÅŸturdu. Bu birikim, muhalefeti siyasetin rasyonel düzleminden uzaklaÅŸtırdı. AK Parti -ErdoÄŸan karşıtlığının sadece muhalefette kalmayı garantilediÄŸini göremediler. Ne zamana kadar? Bence, 7 Haziran seçimlerinde AK Parti çoÄŸunluÄŸu kaybettiÄŸinde bir araya gelip koalisyon kuramadıklarını görene kadar. 1 Kasım sonrasında da "otoriterleÅŸme", "tek adam" malzemesini kullansalar da bunun bir iktidar getirmeyeceÄŸini artık biliyorlar. Aslında Türkiye'nin gidiÅŸatı hakkında "endiÅŸe" duyanların argümanları en çok Batı baÅŸkentlerindeki siyasetçilerin iÅŸine yarıyor. Avrupa basını da "tek adam", "sultan" güzellemelerinden geçilmiyor. Batılı siyasetçiler terörle mücadeleden dokunulmazlıklara kadar birçok konuda "endiÅŸelerini" açıklamayı Türkiye ile iliÅŸkilerinde menfaatlerine uygun buluyorlar.

Gezi olayları sırasında "protesto özgürlüÄŸünü," paralel ve terörle mücadele süreçlerinde "basın özgürlüÄŸünü" vurgulamakta fayda görüyorlar. Ancak bu "endiÅŸeli hal" Brüksel ya da Paris meydanlarındaki on binlerce protestocuya gösterilen polis ÅŸiddetini ve göz yaÅŸartıcı gazı ya görmezden geliyor ya da "küçük" ifadelerle, "somut" bir dille anlatmayı tercih ediyor.

Ä°lginçtir, tam da Gezi olaylarının baÅŸladığı mayısta Paris'te iÅŸçi sendikaları Fransız CumhurbaÅŸkanı Hollande'ın "idari tasarrufuna" karşı meydanlardalar. Ä°ÅŸten çıkarmaları kolaylaÅŸtıran ve tazminatları düÅŸüren yeni iÅŸ kanununu protesto için grev halindeler. Ve Batı medyası da siyasetçiler de polis ÅŸiddetinden "endiÅŸeli" deÄŸil.

Ev yapımı patlayıcılar atan göstericilere "protestonun demokratik sınırını" gösteriyorlar. Gezi eylemlerinde oldukça "geniÅŸ" olan sınırların Paris'te neden bu kadar "dar" olduÄŸu çeliÅŸkisini de göz ardı ederek.

Ancak insan hafızası bu kadar da unutkan deÄŸil. Nitekim CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan da bu çeliÅŸkiyi kaçırmadı: "Paris'te yaÅŸanan olaylardan dolayı ÅŸu an endiÅŸeliyim. 3 sene önce Ä°stanbul'u mesken tutup, neredeyse kesintisiz canlı yayın yapan TV kanalları, bu olaylarda kör, sağır, dilsiz kaldı. Protesto hakkını kullanan insanlara, Fransız polisinin uyguladığı ÅŸiddeti kınıyorum."

[Sabah, 31 Mayıs 2016]