Batı’nın bugüne kadar kullandığı terminoloji açısından “Hıristiyancı terörist” olarak tanımlanabilecek olan teröristler tarafından CristChurch şehrindeki iki camiye yapılan saldırıda bu yazının yazıldığı saat itibarıyla 49 Müslüman şehit oldu. Yaralı sayısının da 48 olarak verilmesi hayatını kaybeden insanların sayısının maalesef daha da artacağına işaret ediyor...
Saldırıları gerçekleştirenlerin kullandıkları semboller, sosyal medya paylaşımları ve yazdıkları söylenen manifesto bu olayın Batı’daki İslam düşmanlığının açık bir tezahürü olduğunu gösteriyor. Zira Yeni Zelanda, her ne kadar coğrafi olarak Batı’ya uzak olsa da, Avustralya ile birlikte Batı kökenli insanların kurduğu ve yönettiği bir ülke.
Sadece Müslüman oldukları için camide ibadet eden insanların hedef seçilmesi, Batı toplumlarında yaşayan Müslümanlar için hayatın giderek zorlaştığını gösteriyor. İslamofobi bütün dünyada yaygınlaşıyor, ama özellikle Batı dünyasında daha hızlı bir şekilde artıyor.
Batılı ülkeler, kendi toplumlarında kök salan yabancı, mülteci ve Müslüman karşıtlığına karşı bir tedbir almıyor ya da alamıyorlar.
İslam dünyasında artan radikalizm ve terörizmle ilgilendikleri kadar kendi toplumlarında yaygınlaşan radikalizm ve terörizmle ilgilenmiyorlar. Kendi toplumlarında birileri dinî fanatizmin bir sonucu olarak Müslümanları hedef alan saldırılarda bulunduğunda bunu, ruhsal dengesi bozuk kişilerin münferit saldırısı olarak isimlendirip geçiştiriyorlar.
Yabancı düşmanlığının ve Müslüman karşıtlığının Batı toplumlarını zehirlediğini, övündükleri çoğulculuk ve özgürlükleri ortadan kaldırdığını görmek istemiyorlar.
SETA tarafından her yıl yayınlanan İslamofobi Raporu (European Islamophobia Report) Avrupa ülkelerinde İslam ve Müslüman düşmanlarının nasıl arttığını gözler önüne seriyor. Ama başka ülkeler için insan hakları ve radikalizm raporları yayınlayan Batılı ülkeler bu raporları görmezden geliyor ve yapılan uyarıları dikkate almıyorlar.
Hollanda’daki Özgürlük Partisi (PVV), Fransa’daki Ulusal Cephe (FN) ya da Almanya’daki Almanya için Alternatif partisi (AfD) İslam karşıtı söylemleriyle serbest bir şekilde siyaset yaparak, toplumlarını Müslümanlara ve diğer yabancılara karşı radikalleştiriyorlar.
Başka ülkelere demokrasi ve insan hakları dersi veren Avrupalı liderler ise bu ırkçı ve İslam düşmanı partilerin propagandalarına izin veriyorlar.
Daha da kötüsü…
Bu ırkçı söylemlerin seçmen nezdinde karşılık bulduğunu görünce, kendileri de bu pastaya ortak olmak için benzer söylemlere yönelmeye başladılar. Bu trendin sonucunda Batı toplumlarında mülteci ve Müslüman karşıtlığı konusunda neredeyse bir konsensüs oluşmuş durumda. Herkes bu söylemler üzerinden oy devşirme telaşı içerisinde.
Bu çılgınlığa karşı çıkan ve akıntıya karşı kürek çekenler var kuşkusuz. Ama onlar çoktan azınlıkta kaldılar.
Bu sürecin Batı toplumlarını sürüklediği nokta ise ChristChurch katliamı…
Neredeyse bütün siyasetçilerin ve medyanın Müslüman, göçmen ve mülteci karşıtlığı üzerinden radikalleştirdiği kitle içerisinden terörist grupların ortaya çıkmasına kimsenin şaşırmaması gerekir.
İslamofobi sadece Batı toplumlarında yaygın bir hastalık değil kuşkusuz. Başta Hindistan ve Çin olmak üzere, diğer Müslüman olmayan toplumlarda da ciddi bir İslam karşıtlığı sorunu söz konusu maalesef.
Ancak en anlaşılmaz olanı ise Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ülkelerde karşımıza çıkan İslamofobi olgusudur. Enes Bayraklı ve Farid Hafez tarafından derlenen “Islamophobia in Muslim Majority Societies” isimli kitapta İslam ülkelerinde de bir İslamofobi sorunu olduğu anlatılıyor.
Bu şekilde bütün dünyada yaygınlaşan İslam düşmanlığına karşı harekete geçmek için daha fazla vakit kaybetmemek gerekiyor. Eğer bütün İslam ülkeleri, Batılı ülkeler, Hindistan ve Çin’deki Müslüman azınlıkların korunması konusunda ortak hareket etmezse, bunun bedeli sadece bu ülkelerdeki değil bütün dünyadaki Müslümanlar için ağır olacaktır.
[Türkiye, 16 Mart 2019]