Avrupalı siyasetçiler “Türkiye’nin iç meselelerini Avrupa topraklarına taşımayın” diyorlar. Ancak gerçek olan Türkiye siyasetini kendilerinin Avrupa’ya taşımaları…
Türkiye’deki yönetime bayrak açmış ne kadar muhalif varsa destekliyorlar.
Ülkemizin güvenliğine kasteden ne kadar terör örgütü varsa Avrupa’da kendisine rahat hareket edeceği, finans ve insan kaynağı temin edeceği bir alan buluyor.
Türkiye’de yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu için Avrupalı gazeteler ve siyasetçiler “hayır kampanyaları” yürütüyorlar.
Sonra da “neden Türkiye’nin sorunlarını Avrupa’ya taşıyorsunuz” diye soruyorlar.
Bütün bunlara rağmen, Avrupa ile yaşanan sorunlardan dolayı hâlâ iktidarı suçlayan kişilere şu soruları sormak gerekiyor:
Avrupalılar Türkiye siyasetiyle neden bu kadar yakından ilgileniyorlar? Neden sürekli Türkiye’nin iç işlerine müdahale ediyorlar? Bunu yaparken gerçek amaçları kendi ülkelerinin çıkarları mı, yoksa hep söyledikleri gibi insan hakları ve demokrasi konularındaki kaygıları mı? Neden İsrail’deki insan hakları ve demokrasi sorunlarını bu kadar sorun etmiyorlar da bütün dikkatlerini Türkiye’ye veriyorlar?
Hollanda hükûmeti neden Türk bakanların ülkesindeki Türkiye’deki referandumda oy kullanacak vatandaşlarıyla seçim çalışmaları çerçevesinde buluşmasını engelleme kararı alıyor? Meseleyi Ankara ile diplomatik krize sürükleyecek kadar skandal uygulamalara vardırıyor?
Alman gazeteleri neden kendi başbakanları Merkel’den daha çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı manşetlerine taşıyıp ona ve Türkiye’ye karşı uzun zamandır karalama kampanyası yapıyorlar?
Avrupa ülkelerinin Türkiye siyasetine bu kadar müdahale etmeleri halkımızın ve ülkemizin yararına mıdır?..
Uluslararası siyasette Batı’nın üstünlüğünün belirgin olduğu 19. ve 20. Yüzyıllarda Avrupa’nın Türkiye politikasına bakıldığında bu soruların birçoğunun cevabını anlamak kolaylaşır. Bu yüzyıllardaki ekonomik ve askerî üstünlüğü sayesinde, önce Osmanlı’nın sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasetini yönlendirme alışkanlığı edinen Avrupa ülkeleri, her zaman kendi çıkarlarının önde tutulduğu bu ilişki tarzını Türkiye ile devam ettirmek istiyorlar.
Ankara’yı kendi eksenlerinde tutmak ve Avrupa’nın çıkarlarına aykırı politikalara yönelmesini engellemek için 150 yılı aşkın süredir değişik şekillerde Osmanlı ve Türkiye’nin iç işlerine müdahale ettikleri açıktır. Kimi zaman azınlık haklarını bahane ederek müdahale ettiler, bazen Türkiye’nin “ekseninin kaydığını” ileri sürerek dış politikamıza “eksen ayarı” vermeye çalıştılar. Bazı zamanlarda “demokrasimize balans ayarı” yapan darbecileri teşvik ederek, bazı zamanlarda ise insanlarımızın canına kasteden terör örgütlerini destekleyerek Türkiye’nin kendi istedikleri yoldan çıkmamasını sağlamaya çalıştılar.
Bu müdahalelerde hem demokrasiyi bahane etmeleri hem de darbelere destek vermeleri, hem insan haklarını bahane etmeleri hem de insanların en temel hakkı olan yaşama hakkını ellerinden alan terör örgütlerini desteklemeleri arasındaki çarpıklık ve ikiyüzlülükler halkımızın büyük çoğunluğunun gözünden kaçmadı aslında. Ancak yine de bazı kesimleri bu müdahaleleri Türkiye’nin iyiliği için yaptıklarına inandırmayı başardılar. Avrupalıların, Türkiye’de demokrasinin ve insan haklarının gelişmesi için ülkenin seçilmiş liderlerine savaş açtıklarına inanan ve onların bu kirli savaşlarına destek veren insanlar oldu. Tıpkı daha önce yaşanan darbeleri destekledikleri gibi, Gezi Parkı eylemleriyle başlayıp 17-25 Aralık darbe girişimine ve oradan da 15 Temmuz’a uzanan müdahale ve manipülasyonları da destekleyenler oldu.
Türkiye’deki iktidarın ancak Türk halkı tarafından seçim sandıklarında verilecek kararlarla değiştirilebileceğini kabul etmeyen Avrupalı çevrelerin Türkiye siyasetine müdahaleleri bundan sonraki süreçte de devam edecek gibi görünüyor. Buna karşı öncelikli olarak yapılması gereken şey, halkımıza bu müdahalelerle neyin amaçlandığının açık bir şekilde açıklanması ve Türkiye’nin bu müdahaleler yüzünden geçmişten beri gördüğü zararların anlatılmasıdır.
Ayrıca Avrupa ülkelerine de şu mesajın verilmesi gerekiyor: Türkiye artık dışarıdan gelen müdahale ve manipülasyonlarla yolundan saptırılacak bir ülke değil. Ankara ile sizin de kazanacağınız bir ilişki kurmak istiyorsanız, eski alışkanlıklarınızı değiştirin ve Türkiye’yi egemenliğine saygı göstermeniz gereken eşit bir ortak olarak kabul edin.
[Türkiye, 15 Mart 2017].