Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmeler artık kimseyi şaşırtmıyor. Her yaşanan kriz sonrası Amerikan medyasında ve düşünce kuruluşlarında ortaya çıkan eksen kayması tartışmaları ve Türkiye'nin 'güvenilir bir müttefik' olup olmadığının sorgulanması bir türlü giderilemeyen bir algı problemi olarak Türkiye'ye bakışı şekillendirmeye devam ediyor. 2003'teki büyük krizin üzerinden on bir yılı aşkın bir süre geçmiş olduğu halde halen aynı kelime ve cümlelerle Türkiye'nin ekseninin ve güvenilirliğinin sorgulanması bu sorunlu durumun bir sonucu aslında. Bu sorgulama ortada bir hâkim eksen olduğunu varsayadursun geldiğimiz noktada ikili ilişkilerde en büyük sorunlardan birini teşkil eden Suriye meselesinde Obama yönetiminin ekseninin ne olduğu sorusu belirsizliğini korurken sahada ve bölgede bu eksenin kimleri desteklediği de hâlâ muamma.
Ortada Amerika ile Türkiye'nin çözmesini gerektiren ciddi bir kriz var. Krizin fitili ne IŞİD'in Musul'u ele geçirmesiyle ne de Kobani sorunuyla ateşlendi. Bundan yaklaşık üç buçuk sene önce Suriye'de meydana gelen olaylar karşısında iki ülkenin duruşları arasında çok ciddi bir farklılık yoktu. Başkan Obama'nın Ağustos 2011'de Esad'ın artık gitmesi gerektiği yolunda söyledikleri aslında sadece Suriye muhalefeti için değil bölgedeki tüm Amerika müttefikleri için de önemli bir mesaj olarak yorumlanmıştı. Başkan Obama bu açıklamayı Suriye'nin aylar boyu barışçıl göstericileri öldürmeye devam etmesi ve yapılan tüm uyarı ve çağrılara Esad rejiminin kulaklarını tıkaması sonucunda yapmıştı. Nisan ayından itibaren Esad rejimi kınanmış, ölümleri durdurması yolunda çağrıda bulunulmuş ve yaptırımlarla askeri gücü etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştı. Bu girişimler başarısız olunca en yetkili ağızlardan Esad yönetiminin meşruiyetini kaybettiği söylenmişti. Başkan Obama yaptığı açıklamada Suriye'nin bu şekilde davranmasından İran'ı da sorumlu tutmuş ve diğer yetkili isimler ise Esad'ın artık iktidarını kurtarmak için hiçbir şansının kalmadığını söylemişti.
O açıklamadan sonra 2012 seçim yılı, 2013 diplomasi yılı ve 2014 de terörle mücadele yılı oldu. Suriye rejimi önce Amerika'daki seçimlerle sonra uluslararası diplomasiyle en sonunda da IŞİD sayesinde zaman kazanmaya devam etti. O açıklamadan sonra 200 bin insan öldürüldü, milyonlarca Suriyeli göç etmek zorunda kaldı ve rejim tarafından kimyasal silah kullanıldı.
Esad yapabileceği her şeyi yaptı. O açıklamadan üç sene sonra bölgede girişilen askeri müdahalenin hedefi Esad'ın ortaya çıkardığı durumun sonucu olarak büyüyen IŞİD oldu. Bu müdahale devam ederken Esad elinden geldiğince durumdan istifade etmeye çalıştı. Obama'nın Şam'a atadığı büyükelçi Robert Ford'un ifadesiyle koalisyonun hava saldırısı Esad'ın hava kuvvetlerinin yaratacağı etkiyi yaptı. Şimdilerde geldiğimiz noktada Beyaz Saray, Esad'ı bu operasyonun öncelikli hedefleri arasında görmezken Amerika'da bazı kalemler de Esad'lı bir çözümün olasılığını konuşur oldu.
Suriye konusunda bahsedilen eksen bu ise eğer ABD'nin Savunma Bakanı dahi bu eksenin sorunlu olduğunu söylüyor artık.
Dört sene sonra sadece IŞİD ile mücadele etmek için ortaya konan stratejinin çalışacağına da artık kimse tam olarak inanmıyor. Tam bu noktada Türk-Amerikan ilişkileri en büyük sınavlarından birini veriyor. Bölgenin tümünün yeniden barışa ve istikrara kavuşması IŞİD'in ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacak mı? Yoksa bölge için uygun görülen IŞİD'in ortaya çıkmasından önceki, yani Esad'ın varil bombaları ve SCUD füzeleriyle şehirlere saldırdığı durum mu? Asıl sorulması ve tartışılması gereken soru bu.
[Sabah Perspektif, 22 Kasım 2014]