Libya sorunu; İtalya, Fransa ve Yunanistan gibi Akdeniz’e kıyısı olan AB ülkeleri kadar Almanya’nın da dikkatini çekiyor.
Arap İsyanları sürecinin ilk dönemlerinde Fransa, İngiltere ve İtalya kadar konuya ilgi göstermeyen Almanya’nın son dönemde Libya krizi ile daha yakından ilgilenmesinin üç ana nedeninden bahsedilebilir.
İlk olarak, Avrupa’nın mülteci sorunundan en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Almanya için Libya’da istikrarın yeniden inşa edilmesi Berlin’in Libya politikasının en önemli hedeflerinden birisidir. Bir şekilde Avrupa’ya ulaşan mültecilerin büyük çoğunluğunun nihai hedefinin Almanya olması, Avrupa’nın mülteci ve yasa dışı göç sorununu büyük ölçüde Almanya’nın sorunu yapıyor.
2015 yazında Balkan Rotası üzerinden yaklaşık bir milyon mülteci ve göçmenin Almanya sınırlarına kadar ulaşması ve Başbakan Merkel’in kararıyla ülkeye kabul edilmelerinin etkileri hâlen Alman siyaseti üzerinde hissediliyor.
Bu yoğun mülteci akını nedeniyle halkın önemli bir kısmında oluşan endişe ve korkuyu siyasi çıkara devşirmeyi hesaplayan AfD ve Pegida gibi ırkçı siyasal ve sosyal hareketler Alman siyasal hayatını sarsmış, merkez sağ ve sol partiler ciddi şekilde zemin kaybetmişti. Aşırı sağın, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının yükselişi, Avrupa istikrarının kalesi olarak görülen Almanya’nın da yanlış yollara sürükleneceği endişesini doğurmuştu.
İşte bu yüzden, Türkiye ile 2015 ve 2016 yıllarında varılan anlaşma ile Akdeniz’in en doğusundan gelen mülteci akınının büyük ölçüde kesilmesinin ardından en önemli mülteci rotası olan Libya’nın istikrarı Almanya için önemli. Özellikle Libya üzerinden gelen yoğun mülteci dalgası nedeniyle Alman hükûmeti hem İtalya ile hem de kendi içerisindeki insan hakları örgütleriyle ciddi sorunlar yaşıyor.
Libya üzerinden gelen mültecilerin yükünü tek başına üstlenmek istemeyen İtalya, bu konuda AB’nin ortak hareket etmesi için Almanya ve Fransa gibi lider ülkelere baskı yaparken, bu meselede AB’ye liderlik yapmaya çalışan Berlin’in diğer AB başkentlerini ikna konusunda zorlandığı görülüyor.
İtalya’nın yükünü hafifletmek için gelen mültecilerin bir kısmının Almanya’ya kabul edilmesi ülkedeki aşırı sağcı partileri hareketlendirip onların yelkenine rüzgâr taşırken, mültecilerin kabul edilmemesi Yeşiller’in güçlenmesini sağlıyor.
Bu yüzden Berlin’deki federal hükûmet, mültecilerin Avrupa’ya ulaşmasını engellemeye odaklanıyor ve bu politika çerçevesinde Libya, Almanya için önem kazanıyor.
Libya’ya Berlin’in ilgisinin ikinci nedeni ise, petrol ve doğalgaz kaynakları açısından çok zengin olan ve coğrafi olarak Avrupa’ya yakın bu ülkenin Almanya’nın enerji tedarikinde önemli alternatiflerden biri olmasıdır.
Enerji konusunda büyük ölçüde dışa bağımlı bir ülke olan Almanya için bu konuda Rusya’ya olan bağımlılığın azaltılması ve tedarikçilerin çeşitlendirilmesi hayati öneme sahip bir konudur. Bu çerçevede Libya’nın güvenilir bir arz kaynağı olarak inşa edilmesi ve Alman enerji şirketlerinin bu ülkedeki mevcut imtiyazlarını koruması ve hatta genişletmesi Berlin’in Libya politikası açısından önemlidir.
Almanya’nın Libya’ya ilgisinin üçüncü nedeni ise, AB’nin dış politikada nasıl ortak hareket edemediğinin en somut örneklerinden biri hâline gelen bu krizin çözümünün AB’nin siyasi geleceği açısından önemli olmasıdır.
Kriz dönemlerinde AB’nin lideri olarak öne çıkan Almanya’nın, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi AB ülkelerinin çatışma alanı hâline gelen Libya krizinin çözümünde de liderlik rolü oynaması gerekiyor. Yoksa bu krizin derinleşmesi, zaten ciddi sorunlar yaşayan AB bütünleşmesine daha büyük zararlar verebilir.
Bu gerekçelerle harekete geçip ocak ayında Berlin’de Libya Zirvesi düzenleyen Başbakan Merkel’in önündeki ciddi engellerden de bahsetmek gerekir.
Her şeyden önce, Libya’da gayrimeşru, isyancı Hafter’i destekleyen ve bunu da Rusya ile iş birliği içerisinde yapan Fransa’nın bu konuda Berlin’e liderlik rolünü bırakacak gibi durmadığı görülüyor.
Ayrıca Almanya’nın kendisinin de, Libya’daki çatışmanın önemli taraflarından biri olan Rusya konusunda müttefiklerine güven veren bir çizgiye sahip olmadığının altını çizmek gerekir. Oysa Libya sorununu çözmeye kalkışmak, Fransa ve Rusya’nın bu ülkedeki yanlış politikalarına karşı çıkıp onlara uluslararası hukukun temel ilkelerini hatırlatmakla başlamalı.
[Türkiye, 1 Temmuz 2020].