ABD’de kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimleri öncesi, Demokrat Parti adayı Hillary Clinton ile Cumhuriyetçi rakibi Donald Trump ilk televizyon münazaralarını gerçekleştirdiler. CNN’in yaptığı ankete göre izleyiciler açık ara Hillary’nin performansını başarılı bulmuşlar. Anket böyle diyor lakin güven olmaz! Çünkü Amerikan medyası, başkanlık seçiminde açıkça taraf almış durumda. Her iki başkan adayını destekleyen medya kuruluşları da var, ancak Hillary Clinton’ın medyada destekçisi daha fazla.
Amerika’da olunca, bu işler böyle oluyor. Türkiye’deki gibi medya kuruluşları sen yandaştın, ben değildim numaralarına hiç tenezzül etmiyorlar. Toplum, medyanın bir hayır faaliyeti olmadığının farkında! Birbirlerini kandırmıyorlar. Medya ticari ve siyasi bir faaliyet alanı olduğu için Demokratları ve Cumhuriyetçileri destekleyen medya organlarının olması tabii karşılanıyor.
Siz bakmayın “yandaş medya” gibi lafların Türkiye’de moda olduğuna. “Yandaş” diye yazılır, “bize değil başkasına yandaş olan” diye okunur. E peki bize yandaş olanlar ne olacak? Onlar bağımsız gazeteci, objektif doğrunun peşindeler. Tabii ya...
Mesela ‘Beceremediniz Artık Bırakın’, ‘Paşa Paşa İmzaladı’, ‘411 El Kaosa Kalktı’ gibi her biri utanç vesikası olan manşetleri atarken Türk medyası, özellikle de Doğan Grubu çok tarafsızdı değil mi? Ahmet Kaya’dan Hrant Dink’e, onlarca ismi hedef gösterirken, holding medyası kesinlikle yandaş değildi değil mi? Toplumsal kaos çıkarmak, askerî darbeye zemin hazırlamak, zinde güçlerin doğrultusunda yayın yapmak gibi bir ‘taraf’ları kesinlikle yoktu değil mi? Cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik ve sosyal krizinden sonra, ithal malı bakan Kemal Derviş’i, beklenen mehdi diye parlatırken, neyin tarafını tutmuş olabilir ki çok tarafsız holding medyası?
Vesayeti desteklersen, derin devletin üstünü örtersen, askerî darbelere zemin hazırlarsan, dış müdahalelerin halkla ilişkiler faaliyetini yürütürsen bağımsız ve tarafsız medya olursun; statükoya karşı sivil hükûmeti desteklersen ‘yandaş’. Her şeyin alafrangasına pek tutkun olan medyamız, konu kendisine gelince pek bir ‘alaturka’, pek bir ‘şarklı’!
Madem Amerikan seçimlerinde taraf tutmak serbest, o zaman biz de kimi destekleyeceğimize karar verelim. Medyamızın diğer kesiminde olduğu gibi Amerika’ya bir hayranlığımız yok! Aslında ucu Türkiye’ye dokunmasa, dünyanın en yüzeysel topluluğunu iki kötüden hangisinin yöneteceği çok da umurumda değil! Lakin kaderin cilvesi, dünyanın en sığ topluluğu aynı zamanda süper güç ve bu yüzden Amerika’yı kimin yöneteceği bizi de ilgilendiriyor.
Öncelikle Obama’dan kötüsü olamayacağını söylemek lazım herhâlde. Kim gelirse gelsin yeter ki ne yaptığını bilen bir dış politikası, oturup müzakere edilebilecek gerçekçi bir yaklaşımı olsun ve ne yaptığını bilsin! Böylesi Obama döneminden daha iyi olacaktır Türkiye için. Geleneksel olarak Demokrat başkanlardansa Cumhuriyetçi başkanlarla daha iyi ilişkiler kurmuştur Türkiye. Keza Hillary’nin FETÖ ile oldukça içli dışlı olması Türkiye açısından ayrı bir açmaz. Hâl böyle olunca genel görüntü bütün İslamofobikliğine rağmen Trump döneminin Türkiye-ABD ilişkileri için daha avantajlı olacağı yönünde.
Öte yandan kim başkan olursa olsun, Türk-ABD ilişkilerinin önümüzdeki dönemde de gergin olacağını göz ardı etmemek lazım. Türkiye güçlendikçe, çıkarları Amerikan çıkarları ile daha sık çelişiyor. Ve bu çatışma alanlarında Türkiye eskiden olduğu gibi kendisine takdir edilene razı olmuyor! Payına düşeni kendisi tanımlamak istiyor! Dolayısıyla önümüzdeki dönemde kim başkan olursa olsun bu çelişkili zeminden fazla uzaklaşması mümkün değil. Her hâlükârda çatışma devam edecek. Değil Hillary veya Trump ‘Türkiye sevdalısı’ bir Amerikalı başkan olsa bile Amerika'nın Türkiye'ninkilerle eskisine göre çok daha fazla çatışan çıkarlarına uygun bir dış politika izleyecek. Ülke çıkarını bir kenara bırakıp yabancı ile iş tutmak da medyamızın diğer kısmına ait bir ‘alaturkalık’ ne de olsa!
[Türkiye, 29 Eylül 2016].