28 Şubat postmodern müdahalesinin 18. Yılındayız. Darbelerin ne menem bir şey olduğunun hatırlanması ve yasakların topluma giydirdiği deli gömleğinin anlaşılabilmesi adına çeşitli etkinlikler düzenlendi. Gazetelerde onlarca haber ve yorum yazısı çıktı. TV programlarında tartışıldı… Gelinen noktada 28 Şubat darbesini savunanların sayısında epey azalma olduğu görülüyor. Bu durum iyiye işaret olmakla birlikte yeni darbe girişimlerini engellemeye yetecek bir atmosferin ülkemizde oluştuğunu söylemek için henüz çok erken.
28 Şubattan sonra yaşanan darbe girişimleri bunun en açık örnekleri olarak önümüzde duruyor. Son iki yılda yaşanan iki müdahale girişimiyse siyasetten umudunu kesenlerin farklı toplumsal ve bürokratik dinamikleri harekete geçirerek iktidarı devirme ve iktidar olma amacından uzaklaşmadığının en güçlü göstergesidir.
Gezi Parkı eylemleri sırasında ve 17-25 Aralık müdahalesindeki hedef doğrudan siyasi iradenin gayri siyasi yollarla devrilmesine yönelikti. Darbe girişimleri, AK Parti Hükumeti ve özellikle Tayyip Erdoğan’ın geniş halk kesimlerini harekete geçirterek ürettiği güçlü karşılık sayesinde başarılı olamadı. Fakat benzer arayışların devam ettiğine dair işaretler varlığını koruyor.
Darbe girişimleri ve darbeciler karşısında ayni duruşun her daim tekrarlanması gerekir.
Devam eden 28 Şubat davası bu yüzden ayrıca önemlidir. 28 Şubat’ın neden olduğu mağduriyetler hala devam etmektedir. Başta gazetemiz yazarı Yakup Köse olmak üzere onlarca kişi hala hapistedir. Burada mesele rövanş duygusuyla birilerinden intikam alma veya 28 Şubat’ı ağlama duvarına dönüştürme meselesi değildir. Mesele, Türkiye’deki siyasal iklimin meşru zemininin korunması ve milli iradenin suikasta uğramasının önünün kesilmesidir. Devam eden 28 Şubat davasının akim kalması halinde neden olabileceği sonuçlar yeni 28 Şubatların habercisi olabilir.
DÖNEMİN MEDYASI...
Donemin medyasının genel yayın politikasına dair genel bir kanaat hemen herkeste var. Sadece 28 Şubatın mağdur ettiği kesimlerde değil bizzat o medyanın içinde yer alan aktörlerden çoğu da taraflı yayın yaptıklarını kabul ediyor. Özellikle Hürriyet, Milliyet, Akşam, Sabah ve Cumhuriyet gazetelerinde yer verilen manşet ve sürmanşetler ile köşe yazılarında tercih edilen üslup darbe surecinin yeşertilmesinde ve sonuca ulaşılmasında doğrudan işin içindeydiler. Karargahta pişirilen içeriğin gazetelere manşet yapıldığına dair kamuoyuna yansıyan bilgilere ek olarak bizzat medya yöneticilerinin kamuoyunun yönlendirilmesi için cuntacılarla ortak toplantı yaptığına yönelik iddiaların çokluğu da iç içe geçmişliğin fotoğrafını gösteriyor.
Manşetlerin içeriği biliniyor. Fakat 28 Şubatın manipüle edici haber dili medyanın kılcal damarlarına kadar işlemişti. Laiklik ve çağdaşlık vurgusu olmadan Başbakan Necmettin Erbakan’a dair nerdeyse haber bile yapılmıyordu. Erbakan’la ilgili haberlerin çoğunluğunda özne laiklikti. Böylece medya Erbakan’ı laiklik karşıtı cepheye yerleştirerek kutuplaştırıcı bir işlev görmüştü.
O dönemin gazetelerinde yer alan onlarca haberden ikisi haberciliğin yoruma, patronun sermaye ilişkisine ve ideolojik marjinalliğe nasıl kurban edildiğini göstermesi açısından ibretliktir. Milliyet gazetesinde 15 Şubat 1997 tarihinde yer alan haberlerden birinde 'Erbakan’a laik öpücük’ başlığı kullanılmış. Haber okunduğunda bir ziyaret esnasında elini öpenlerden birinin garson kız olduğu ve Erbakan’i yanağından da öptüğü, bu yüzden Erbakan’ın şaşkınlık geçirdiği ifadesi habere yerleştirilmiş. Ve bu da laik öpücük olmuş. Bunun neresi habercilik. Yapılan şey dönemin askeri atmosferine uygun şekilde Başbakan Erbakan’ı laiklik ve yaşam tarzı farklılığı vurgusu üzerinden konumlandırma ve dolayısıyla mahkûm etme girişimi.
Milliyet gazetesinde 29 Haziran 1996 tarihinde yer alan fotoğraf-haberde tuhaf bir fotoğraf kullanılmış. Erbakan’ı Atatürk posterine bakar halde yandan çerçeveleyen haberin içeriği gazeteciliğin gerçeklerden daha çok kurguyla doldurulduğunu örnekleyen cinsten. Haberde Erbakan’ın Köşk çıkışı Başbakan sıfatıyla ilk konuşmasını yapmasından hemen önce Atatürk posterinin yerinden oynadığı ve bu nedenle konuşmaya başlayamadığı belirtiliyor. Genel siyasal iklim ve medya dili düşünüldüğünde Atatürk’ün (yerinden oynayarak) daha yolun başında Erbakan’ı uyardığı alt metnine de ulaşılabilir. Tablonun düzeltilmesi için Erbakan’ın arkaya dönmesi esnasında çekilen fotoğraf karesinin altına da 'bir anlık bakış anlamlı sahne oluşturdu' ifadesi eklenerek paragraf bitirilmiş. Daha yolun başında Erbakan’ı Atatürk’ün karşısına yerleştirmeyi icselleştirmiş bir medya vardı 28 Şubattan önce. Benimsenen dil zaman içinde daha da keskinleşti ve Erbakan Hükumeti düşene kadar aktif rol oynadı. 13 Şubat 1997 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan bir başka haberdeyse Erbakan’ın eşi ve kızlarinin Ata uçağından inerken çekilmiş fotoğraflarının yer aldığı bir haber var. 'Bayram tatili mecliste' başlığıyla aktarılan fotoğraf altı haberin son cümlesindeki yorum gazetenin amacını açık ediyor. Meğerse Erbakan ailesi Ata uçağından inerken alandaysa 'aile taşıma uçaği' seklinde söz ediliyormuş. Böyle bir gazetecilik geçmişi var merkez medyanın. Ne ilke ne de başka bir mesleki duruş. Hiçbir ölçü yok.
[Milat, 8 Mart 2015]