İmam Hatip okulları, geçen yüzyılın modern bilim ile din arasında oluşan ilişkiler ağının bir yansıması olarak Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti tarihsel tecrübesinde hayata geçmiştir. Geçen yüzyılda ve bugüne de uzantıları olan modern bilim ile din arasındaki ilişkiler ağında ortaya çıkan tavırlar şunlardır:
- Modern bilimle uğraşan çevreler İslam'ın bilimle hiçbir şekilde uzlaşamayacağını iddia edip dışlamışlardır. Dinin irtica, gerici, zulüm, sömürü, karanlık çağ, kölelik, eşitsiz gibi benzeri etiketlemeleri bu tavra sahip çevreler sıklıkla kullanmışlardır.
- Modern bilimi önemseyen kimi çevreler ise İslam'ın özünün modern hakikatlerle tamamen uyuştuğunu iddia etmişlerdir. Bu bakış açısına göre tarihsel şartlarda siyasi iktidar, toprak ağaları ve sermaye sahipleri gibi farklı güç odakları dinin özünü tahrif etmişlerdir. Onlara göre, modern bilim ile İslam arasında çatışma dinin tahrif edildiği alanlarda ortaya çıkmaktadır. Modern bilim ile İslam arasında özde bir çatışma yoktur.
- Müslümanların bir kısmı modern bilimlerin İslam'la hiçbir ortak noktasının olmadığı ve Allah'ın varlığı, peygamberlik ve ahiret inancı gibi dinin en temel ilkelerinin dahi inkar edildiğini ileri sürmüşlerdir. Bu bakış açısına göre modern bilim "Tanrıtanımazlık" üzerine inşa edilmiş olup büyük insanlık geleneğinden bir kopuştur. Modern bilim "insan aklının tanrılaşma" sürecidir. Yakında bu durum anlaşılacaktır.
- Müslümanların bir kısmı İslam'ın modern bilimle hiçbir çatışmasının olmadığını savunmuşlardır.
- Müslümanların bir kısmı ise modern bilimler geleneği ile İslam arasında temel itibariyle bir çatışma olmadığını, modern bilim ile dini anlayışların zaman içerisinde değiştiğini bundan dolayı uyumun ve yorumun sürekli bir çaba ile üretilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
İmam Hatip Ortaokullarını kuran zihniyet veya dindarlar din ile modern bilimler arasında ilişkinin sürmesi gerektiğini düşünenlerdir. Bunun farklı tonları vardır ve yukarıda da sayılmıştır. Ana vurgu şu idi: Müslümanlar modern bilimleri öğrenmelidir. Bu Müslümanların güçlü olması, varlıklarının devamı, haklarının savunulması, dinin tarihsel sürekliliğinin devam ettirilebilmesi ve dinin yorumlanarak çağa hitap edebilmesi için gereklidir. Bu yaklaşım köklerini kelam, tasavvuf, fıkıh ve felsefe disiplinlerinin yorum geleneklerinden aldı. Diğer bir ifadeyle kelam, tasavvuf, fıkıh ve felsefe disiplinlerinin yorum yöntemlerine sahip entelektüel zümreler büyük çoğunlukla bu tavrı benimsediler. İmam Hatip Ortaokulları bu yöntem, yaklaşım ve perspektiften doğmuştur. Büyük ölçüde Osmanlı-Türk modernleşmesi tecrübesinin bir ürünüdür. Ehl-i hadis, zahiri ve selefi tavra sahip dindarların büyük çoğunluğu ise modern bilimlere oldukça mesafeli durdular. İslam dünyasının farklı coğrafyalarındaki dini eğitimin bir kısmı bu tavrı yansıtır şekilde devam etmektedir.
Yaşanılan tarihsel tecrübede Osmanlı-Türk modernleşmesinde İmam Hatip Ortaokullarının büyük bir başarı olduğu açıktır. Bu başarı noktaları şunlardır:
- Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında devlete hakim ana zihniyet katı bir pozivist tavır idi. Dini, büyük ölçüde ilerlemeye engel görmekteydi. Devlet ile millet arasında büyük bir kopuşun yaşanmamasında İmam Hatip okullarından mezun olan öğrencilerin ciddi bir katkısı olmuştur. Bu iki şekilde gerçekleşmiştir: a) Bu okul mezunları devlet kademelerinde yönetici olarak sert pozitivist tavrın yumuşamasına neden olmuştur. b) Halk bu okullar aracılığıyla devlet eğitimiyle barışık olabilmiştir.
- Toplum düzeyinde dinin yaşanan gerçekliğe uygun yeni yorumlarının üretilmesinde bu okul mezunlarının ciddi katkısı olmuştur. Hindistan, Pakistan ve Afganistan'da karşılaşılan sert dini anlayışların Türkiye'de çok zor karşılık bulmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi İmam Hatip okullarıdır.
- Dini anlayışlarda dışlayıcı tavır yerine kapsayıcı, uzlaşmacı ve içselleştirici tavırların toplumda hakim olmasında bu okulların katkısı büyüktür.
- Toplumun büyük çoğunluğunda bulunan dini kimlik sürekliliğinin devamına bu okullar ciddi katkıda bulunmuşlardır.
İmam Hatip Ortaokullarının bu başarıları doğruna en özgün yönleri eğitim programları yani müfredatlarıdır. Okulların müfredatı bir yandan dini ilmi gelenekler olan Arapça, siyer, hadis, tefsir, fıkıh, kelam ve bunların usullerinin bir kısmını ders olarak bünyesinde taşımaktadır. Diğer yandan ise Fen, Matematik gibi pozitif bilimleri ve edebiyat, tarih, coğrafya ve yabancı dil gibi kültür derslerini bünyesinde taşımaktadır. Bu program dönemin şartlarında faydalı ve önemli idi. Bugün ise revizyonu gerekmektedir. Çünkü dünya ve Türkiye'deki dönüşümler, internet, multimedya, sosyal medya ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, öğrenci ve ailelerin bu okullardan beklentilerinin değişmesi, bu okullara gelen öğrencilerin kapasitelerindeki büyük farklılıklar ve benzer sebepler müfredat değişimini, farklı kariyer yollarını mümkün kılan esnek eğitim programların geliştirilmesini ve sadeleştirilmesini bir zorunluluk haline getirmiştir.
2023 Eğitim Vizyonu belgesi de bunlara atıfta bulunmaktadır.
[Fikriyat, 29 Ekim 2018]