SETA > Yorum |
OtoriterleÅŸme Ãœzerine KliÅŸeler

OtoriterleÅŸme Ãœzerine KliÅŸeler

Eğer bugün otoriterlik üzerinden bir siyasal rejim tartışması yapacaksak önce son 10 yılda gerçekleştirilen demokratik kazanımları masaya koyarak, bu tartışmaya başlamamız gerekir.

Türkiye’de tarihsel olarak siyasal alanın tanımlanması bir dizi alışkanlığın kalıcı hale gelmesine neden olmuÅŸtur. KarşılaÅŸtırmalı siyasal sistem çalışmalarında çoÄŸu kez ampirik çözümlemelerle desteklenen ve farklı siyasal kültür ve rejimleri inceleyenlerin tasnifleri, sorgulanmadan genellikle Türkiye’de yaÅŸanan siyasal geliÅŸmeleri açıklamak için kullanmak. Ne var ki, bu kavramlar hem Türkiye genel siyasi atmosferine uymaz hem de tasvir yapmaktan öteye geçemez. Son dönemde dünyada, “otoriterlik” literatüründe öne çıkan hatta çoÄŸu zaman birbirinin tezlerini yanlışlayan birçok kavram, Türkiye’de mevcut siyasal atmosferi ve yapıyı tanımlamak için sorgulanmadan kullanılmaktadır. Bu kullanım tarzları, siyaset teorilerinin çerçevesini çizdiÄŸi tanımlamalardan daha çok, medya tarifleri üzerinden siyasal aktörlerin ve sistemin “deÄŸersizleÅŸtirilmesi” ve “sömürgeleÅŸtirilmesi” ile doÄŸrudan ilgilidir. Çünkü ampirik sınamalara tabi tutmadan bu kavramların ülkeler arasındaki farklılıkları göz ardı ederek ve esnetilerek kullanılması söz konusudur.

Medyada son dönemde mecrasından saptırılarak kullanılan bu kavramsallaÅŸtırmaların bazıları ÅŸunlardır: “hibrit (melez, karma) demokrasi”, “post modern otoriterlik”, “yumuÅŸak otoriter rejim”, “yarı demokrasi”, “sanal demokrasi”, “seçimsel demokrasi/seçimli otorteryanizm “rantiyer demokrasi”, “illibarel demokrasi”, “yarışmacı otoriterlik”. Mecrasının dışında kullanılan bu kavramlardan en önemli ikisi, “rantiyer demokrasi/otoriterlik” ve “rekabetçi otoriterlik”tir (CompetitiveAuthoritarianism). Bu kavramlar, Türkiye’de muhalefet blokları tarafından özellikle BaÅŸbakan ErdoÄŸan ve AK Parti iktidarına yönelik olarak dolaşıma sokulmakta, ardından da kavramların içi geliÅŸi güzel doldurularak uluslararası medyaya pazarlanmaktadır.

Kavramların ulusları medyaya sunumu ve pazarlanması “ÅŸikayet” ve “onay” ÅŸeklinde iki düzeyde gerçekleÅŸmektedir. Bu baÄŸlamda iç kamuoyunda dolaşıma sokulan ve belirli bir etki oluÅŸturan söylem, çeÅŸitli aÄŸlar üzerinden uluslararası kamuoyuna yönelik olarak “çerçevelendirilmiÅŸ” ÅŸekilde “ÅŸikâyete” dönüÅŸtürülmektedir. ÖrneÄŸin, “Türkiye’nin liberal olmayan muhafazakârları” (Wall Street Journal) haberinde olduÄŸu gibi istenilen etkinin saÄŸlanmasının ardından tekrar iç kamuoyuna yönelik olarak, söz konusu nitelendirme “yeniden” haberleÅŸtirilmektedir: “Wall Street Journal gazetesi, Avrupalı Muhafazakârlar ve Reformcular Ä°ttifakı’nın AK Parti’nin ‘ErdoÄŸan’ın Türk sivil toplum üzerindeki kontrolü gevÅŸetmesine dek’ dışlamasını istedi” (Hürriyet). Bu tip haberlerin Batı medyasında gerekli etkiyi yaparak derecelendirme kuruluÅŸları tarafından Türkiye’yi mahkûm eden bir sonuca ulaÅŸması da “onaylama” safhası için kullanılmaktadır: “Batı’da yerleÅŸen yeni algı: modern otoriterlik” (Hürriyet).

Ä°ÅŸte bugünlerde medyada, Türkiye’nin demokratikleÅŸmesini “rantiyer devlet teorisi” ve “rekabetçi otoriterlik” üzerinden açıklayan tezler de kısa süre sonra Batı medyasında dolaşıma girecek ve “onay”lanacaktır. Ä°çeride bu kavramlar üzerinden baÅŸlatılan tartışmalar ise uluslararası medyada yazılanlar örnek gösterilerek meÅŸrulaÅŸtırılmaya çalışılacak ve nitelendirmelerin doÄŸru olduÄŸuna bu haberler kanıt olarak sunulacaktır.

“Rantiyer devlet teorisi”, genellikle OrtadoÄŸu’da otoriter rejimlerin siyasal ve toplumsal yapısını açıklamada kullanılan bir kavramdır. Üçüncü demokratikleÅŸme dalgasının niçin Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, BirleÅŸik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde demokratikleÅŸmeyi üretemediÄŸine yönelik tezlerde sıklıkla bu kavrama atıfta bulunulur. Bu teoriye göre, rantiyer devletin gelirlerinin çoÄŸu doÄŸal kaynakların satışı üzerinden dış dünyadan elde edilir. Gelirler diÄŸer toplumsal kesimlerle paylaşılmadan doÄŸrudan devlete ait olduÄŸu için gelirlerin dağıtımı da devlet tekelindedir.

“Ülkelerin ekonomik yapısı ve üretim biçimi o ülkenin siyasal rejiminin iÅŸleyiÅŸinde doÄŸrudan etkilidir” ön kabulünden hareketle, rantiyer devletlerin siyasal rejiminin otoriter olduÄŸu varsayımı dile getirilir. Burada otoriterliÄŸin saÄŸlanmasında devletin rant gelirlerini dağıtarak demokratikleÅŸme yönündeki talepleri ve toplumsal baskıları önlediÄŸi kabul edilir. Yine DemokratikleÅŸme literatüründe vergilendirme ile demokratik talepler arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki vardır. Tarihsel olarak vergilendirme toplumla devlet arasında bir pazarlık alanı saÄŸladığı için devletle toplum arasındaki demokratik temsil kurumları da bu pazarlığın bir sonucudur. Ancak rantiyer sistemde, devlet kaynak yaratmak gibi bir derdi olmadığından vergi toplama yoluna da gitmez. Dolayısıyla da halk vergi vermediÄŸine göre halkın devlet ve sistemden bir beklentisi sadece rantın düzenli olarak kendisine ulaÅŸmasıdır. Ayrıca, yüksek harcamaların yapılması da, halkın siyasal iktidarlara karşı pasifize olmasında etkili olduÄŸu varsayılır.

Rantiyer sistemde devletin büyük bir ekonomik güce sahip olması, güvenlik güçleri ve askeri yapıyı da saÄŸlamlaÅŸtırmasına vesile olmaktadır. Çünkü sistemin devam ettirilmesinde yönetici elitle sivil ve askeri bürokratik yapılar koalisyon halindedir. Dolayısıyla da baskı mekanizması olarak iÅŸletilen güvenlikçi devlet anlayışı tüm siyasal ve toplumsal alanı kuÅŸatmaktadır.

NE KÄ°TABA NE PRATÄ°ÄžE UYAN TEZLER

Rantiyer devlet temelinde demokratikleÅŸme ile rantiyer sistem arasındaki iliÅŸkiyi bu ÅŸekilde ele alan tezlerin savunucuları bile, bu tezlerinin bugün, OrtadoÄŸu’daki otoriter yapıları tam olarak açıklayamadığını belirtmektedirler. Buna raÄŸmen, bu tezlerinin Türkiye’deki mevcut siyasallığı açıklamak için kullanılması zaten en baÅŸtan sorunludur. DiÄŸer taraftan, Türkiye’de ekonomik alanın liberal bir sistem üzerinden yürüdüÄŸünü göz ardı ederek, Türkiye’deki ekonomik sistemi, OrtadoÄŸu’daki petrol ekonomilerinin oluÅŸturduÄŸu ekonomik düzenle eÅŸit görmek ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Bu baÄŸlamda, rantiyer devlet sistemlerinde siyasal rejimin otoriterliÄŸinin devam etmesinde, halkın devletten kendisine saÄŸlanan ekonomik getiri yüzünden sistemi sorgulamaması tezini, Türkiye’ye uygulamak, demokratik seçimleri deÄŸersizleÅŸtirmekten öte bir amaç taşımamaktadır. Ayrıca, eski rejim düzeninde devlete eklemlenerek ittifak oluÅŸturan çıkar gruplarının büyük çoÄŸunluÄŸunun,bugün için “otoriterleÅŸme” söylemini dolaşıma sokan çevreler olduÄŸu dikkate alındığında “rantiyer otoriterlik” tezi kendi kendisini yanlışlamaktadır.

“Rekabetçi otoriterlik” kavramı ise daha çok eski otoriter-totaliter rejimlerin, komünizmin çökmesinin ardından demokrasiye geçiÅŸ süreçlerinin seyrini ele alan yaklaşımlarda karşımıza çıkmaktadır. 1990’larda liberalleÅŸme adımlarını yoÄŸunlaÅŸtıran eski otoriter rejimlerin demokratikleÅŸme adımları, beklenen demokratik geçiÅŸi saÄŸlayamadığı için 2000’lerde bu “geçiÅŸ ülkelerini” tanımlayacak yeni yaklaşımlardan biri de “rekabetçi otoriterlik” kavramıydı. Daha çok Rusya, Ukrayna, Ermenistan gibi ülkeleri tanımlamakta kullanılan bu kavram, demokratik ülkelerdekine benzer, parlamenter sistem, seçimler, sivil toplum, medya, muhalefet partileri ve anayasa gibi kurumların bu ülkelerde de var olmasına raÄŸmen, bu kurumların iÅŸleyiÅŸindeki çeÅŸitli sorunları öne çıkarmaktaydı. Ancak bu kavramsallaÅŸtırma üzerinden tanımlanan devletlerin ortak özelliÄŸi, demokrasi yoluna giren “geçiÅŸ ülkesi” olarak, bu geçiÅŸi tamamlayamadan “eski rejim” düzenine ve kültürüne doÄŸru “geri dönüÅŸ” yaÅŸamasıydı.

Bu tanımlamalarda kilit unsur, “eski rejim”dir. Eski rejimin kurumları ve iÅŸleyiÅŸindeki anlayışların tekrar siyasete ne düzeyde egemen olduÄŸudur. Bu açıdan Türkiye’de mevcut AK Parti politikalarını “rekabetçi otoriterlik” üzerinden tanımlayanların, Türkiye’de uzun yıllar devam eden otoriter sistemin “araçlarının” devam edip etmediÄŸini sorgulamakla iÅŸe baÅŸlamaları gerekir. Türkiye tarihi, “öncelikli” ve “büyük idealler” için, toplumun çoÄŸu zaman ikinci planda görüldüÄŸü ve bir çok kez demokratik kurumların rafa kolayca kaldırıldığı bir vesayet demokrasisi olagelmiÅŸtir. Ancak bu vesayet demokrasisi zorlu demokratikleÅŸme mücadelesinin neticesinde zayıflatılmıştır. EÄŸer bugün otoriterlik üzerinden bir siyasal rejim tartışması yapacaksak önce son 10 yılda gerçekleÅŸtirilen demokratik kazanımları masaya koyarak, bu tartışmaya baÅŸlamamız gerekir.

[Star Açık GörüÅŸ, 24 Mayıs 2014]