Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı düzenlenen askeri darbe, hem bölgesel hem de küresel aktörlerin Ortadoğu politikalarının daha iyi anlaşılması açısından bir nevi “göz açıcı” vazife gördü.
Darbeye karşı gösterilen ikrar kaynaklı sükût ve açık tebrike kadar uzanan tepki, özünde aynı fakat siyasi doğruculuk adına farklılaşmış yaklaşımları ortaya çıkardı. İki örnek: Bir taraftan Mısır’ı İsrail ile birlikte bölge politikalarının merkezine koymuş suspus ABD; diğer taraftan da İsrail ile birlikte Mübarek’in devrilmesine “kelime oyunu yapmadan” karşı çıkmış iki ülkeden birisi olan Suudi Arabistan...
Her ikisi de 25 Ocak Devrimi’ndeki kayıplarını telafi etme ve Arap isyanlarıyla sarsılan bölgesel düzene yeni bir statükocu (neo-darbeci) paradigma yerleştirme ve Arap Baharı kazanımlarını cismi koyulan ama ismi koyulmayan bir darbe ile sıfırlama amacında.
IMF KISKACI
ABD, Mübarek’in düşüşünün siyaseten geri döndürülemez olduğunu anladığı andan itibaren Mısır’da kriz ve süreç yönetimi yapmaktaydı. Bundan Mısır’da her şey ABD tarafından sahneye koyuluyor anlamı çıkmasa da Mısır’ın ABD için kendi dinamiklerine bırakılmayacak kadar kritik olduğunun altı çizilmelidir. ABD’nin askeri ve otoriter rejimlerle daha kolay ilişki kurma alışkanlığının Mısır’da tekrar göz önüne serilmesi için sadece bir sene beklememiz yetti.
ABD, değişen Mısır’ın ordu elitiyle kurduğu tarihi ve güçlü ilişkilerine binaen orduyu kendisine asıl muhatap olarak seçti. Kimi zaman perde arkasına geçse de ekonomiden yargıya, siyasetten diplomasiye birçok kurumda “kukla oynatıcısı” gücünü devam ettiren ordu varken ABD, “bir sonraki darbeye kadar seçilmiş” olan sivil hükümet ile ilişkilerine yatırım yapmadı.
30 senelik Mübarek yönetimi ve 16 aylık askeri yönetimin devrettiği ekonomik enkazla boğuşan Mursi yönetimine karşı kullanılan ehlileştirme kartlarından birisi de IMF oldu. Katar ve Türkiye finansal yardımlarına devam ederken, Mısır’ın acil ihtiyaç duyduğu IMF kredisi görüşmeleri 2 senedir sürmekteydi. Bu yolla derinleşen ekonomik sıkıntılar, Mursi karşıtı cephenin kullanımına sunuldu. Örneğin, Nobel ödüllü darbeci Muhammed El Baradey’in darbeden bir hafta önce Foreign Policy’de yazdığı Batı’yı ve Mısır askerini darbeye ikna yazısında ekonomik argümanlar göze çarpmaktaydı.
SUUD’UN RÖVANŞI
Suudi Arabistan ise ABD gibi bölgesel değişimden en fazla endişelenen ülkeydi. Tehdit ve ülke içi istikrar algısını büyük oranda İran ve İhvan’ın şekillendirdiği Suud, Suriye’de İran’a karşı, Mısır’da da İhvan’a karşı mücadeleye girişti. Suriye’de hem İran hem İhvan ve İslamcılar vardı. İran kaybetse İhvan kazanabilirdi veya İhvan kaybetse İran kazanabilirdi. Bu sebepten Suud, Suriye’de bir türlü Mısır’daki gibi yoğunlaşamadı.
Fakat, Mısır’da daha net bir pozisyon alabilirdi ve aldı. Çünkü, Mısır’da sadece İhvan vardı ve etkisi bertaraf edilmeliydi. Suud, milyarlarca dolar para akıttığı Selefiler, Mübarek rejimi artıkları, sekülerler ve liberaller eliyle darbenin finansörlüğünü yaptı.
ABD, Suudi Arabistan, İsrail vs. gibi aktörleri aynı düzlemde toplayan Mısır’daki Nobel ödüllü darbe, Ortadoğu’yu Arap Baharı öncesi hatta 2006 Hamas seçim zaferi sonrası seviyeye döndürme çabasıdır. İslami siyasete, ucu açık bir demokrasi tanımıyla “bu oyunun ipleri hâlâ bizim elimizde” mesajı verilmiştir. Önceki deneyimlerden en büyük fark ise sokaklardaki milyonlarca darbe karşıtı Mısırlı ve Ortadoğulu’dur.
[Akşam, 8 Temmuz 2013]