ABD Başkanı Biden on günden fazla süredir devam eden İsrail saldırılarının oluşturduğu insani dramın ve infialin ağırlığını hissetmediğini gösterdi. İsrail’in Gazze’deki sivillere ölümden başka opsiyon bırakmayan ve savaş suçu sayılan eylemlerinin ortaya çıkardığı gerçekliğe duyarsızlığı çözüme katkı değil sorunu derinleştirme olarak öne çıkıyor. ABD’nin İsrail’in yanında olduğunu söyleyip Gazze’deki sivillerin de önemli olduğunu ancak hastane saldırısının sorumluluğunun ‘diğer tarafta’ olduğunu ifade etmesi Biden’ın politikasının iflası anlamına geliyor. Son birkaç yazımda ifade ettiğim gibi Biden bölgesel bir çatışmaya dönüşmemesi koşulu karşılığında İsrail’e koşulsuz destek verirken, faturayı Filistinli sivillere kesmiş oluyor.
‘BARIŞ SÜRECİ’ Mİ DEDİNİZ?
Washington yönetimlerinin mesele İsrail olduğunda sıklıkla kendi çıkarlarına da zarar veren bir Ortadoğu politikası izlemesine alışkınız aslında. Obama yönetiminden beri Amerika ulusal çıkarlarını bölgede maliyetleri azaltmak, yeni bir savaşa girmemek ve İran’la nükleer anlaşmaya varmak etrafında inşa ederek Çin’e odaklanmaya çalışıyor. Ancak bu hedeflerin İsrail’e tam ve koşulsuz destekle bağdaştırılması mümkün değil. Son iki haftada yaşananlar İsrail’in güvenliğini koruma adına aşırı sağcı İsrail hükümetlerinin politikalarının desteklenmesinin Washington’un diğer hedeflerinin altını oyduğunu gösteriyor. Biden, İsrail’deki ‘savaş kabinesinin’ Filistinlilere reva gördüklerine ortak olarak İsrail’i İran’la savaş konusunda kontrol edebileceğini düşünüyor. Biden bu denklemde Filistinlileri feda etmeye razı görünüyor, ancak bu politika sürdürülebilir değil.
[caption id="attachment_100491" align="aligncenter" width="1024"]
18 Ekim 2023 | ABD Başkanı Joe Biden (solda), resmi ziyaret kapsamında İsrail'e geldi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (sağda) kendisini Tel Aviv'deki Ben Gurion Havaalanı'nda karşıladı. ( GPO/ Handout - Anadolu Ajansı )[/caption]
1967 sınırlarını esas alan iki devletli çözüm formülü Başkan Clinton’dan beri ABD yönetimlerinin sponsorluğunda devam eden ‘barış sürecinin’ temelini oluşturdu. Bu sürece muhalefet üzerinden siyasi kariyer yapmış bir lider olan Netanyahu bu sürece hiçbir zaman inanmamış ve her fırsatta aşındırmaya çalışmış bir lider. İsrail siyasetinin sürekli sağa kaymasını hem teşvik edip hem de bundan faydalanan Netanyahu Amerikan başkanlarını sürekli zor durumda bırakan adımlar atmış bir siyasetçi. Biden’ın Başkan Yardımcısı olarak ziyaretinin hemen arifesinde yeni yerleşim bölgelerine izin veren Netanyahu, Obama’nın yeni yerleşimleri dondurmasını istemesine ve İran’la nükleer anlaşma çabalarına açıktan muhalefet etmişti. Netanyahu kendisine barış süreci baskısı yapan başkanlara karşı yerleşimler ve terörle mücadele bahanesiyle yeni askeri operasyonlarla cevap vermişti.
NETANYAHU’NUN HESABI
Geçenlerde Trump’ın İran’ın istihbarat şefine suikast planından son anda çekilerek cesaretsizlikle suçladığı Netanyahu’nun Amerikan başkanlarıyla ilişkisi hep sorunlu oldu. Bu denklemin en önemli dinamiklerinden birisi Netanyahu’nun Amerikan politikasını iyi bilmesi ve iç siyasetine İsrail yanlısı lobi üzerinden etki edebilme kabiliyeti. Amerikan siyasetinin en güçlü organize gruplarından biri olan Evanjelistlerle sıkı bir ilişki kuran Netanyahu, Trump gibi İsrail merkezli bir Ortadoğu politikası izleyen bir lideri dahi kızdırmayı başardı. Netanyahu Washington’dan her türlü askeri ve siyasi desteği almasına rağmen sürekli el yükselterek daha fazlasını almayı başardı. Ancak Trump’ın sözlerinden öğrendiğimize göre, Netanyahu tam da her istediğini aldığı bir aşamada İran’la bölgesel çatışmanın kendi siyasi kariyerine mal olabileceğini düşünmüş olmalı ki geri adım atmış.
Son iki haftada yaşananlarda Hamas’ın saldırılarını fırsata çevirmeye çalışan bir Netanyahu görüyoruz. İç siyasette iyice sıkışan Netanyahu, ülke çapında her kesimden insanların katıldığı protesto gösterileri karşısında Suudi Arabistan’la normalleşmeyi ve Türkiye’yle normalleşmenin derinleştirilmesini bir çıkış olarak görmüş olabilir. Netanyahu’nun siyaseti Filistin meselesinin artık bittiği, herkesin iki devletli çözüm fikri üzerine bir su içmesi gerektiği ve İsrail’in Riyad’la da normalleşerek devam etmesi üzerine kurulu görünüyordu. ABD ve Avrupa’da kabullenilmedikçe İsrail’in ‘ayrımcılık rejimi’ olarak tanımlanmasından çok da rahatsız olmayan Netanyahu, Hamas’ın saldırısıyla anlattığı hikâyenin doğru olmadığı gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Filistin meselesinin sadece zaman zaman alevlenen bir çatışmanın yönetimi sorunu olarak tanımlanmasının sürdürülebilir olmadığı görülmüş oldu. Ancak bütün bunlara rağmen Netanyahu Gazze’yi yerle bir ederek ve yeni bir Ortadoğu vadederek kendi kariyerini garantiye alma çabasına girdi.
Biden Netanyahu’nun bu siyasi planına alet olmamakla İsrail’e desteğe devam etmeyi birbirinden ayırma yoluna gitmeyerek büyük bir fırsat kaçırdı aslında. Netanyahu’yu Washington’a davet etmek istemeyen ve demokratik kurumları aşındırmakla suçlayan Biden açısından Netanyahu’nun şiddeti artırmaya dayalı siyasi planını nötralize etme fırsatı doğmuştu. Biden bu fırsatı değerlendirmek yerine Filistinlileri feda etmeyi yeğlemiş görünüyor. Netanyahu’nun el yükseltme siyasetinin bir kez daha bu şekilde ödüllendirilmesi Amerikan politikasının dünyanın gözünde mahkûm edilmesini kolaylaştırılıyor. ABD’nin BMGK’da insani yardıma hayır diyerek diğer birçok konuda ahlaki üstünlüğü kaybetmesi, İsrail’i korumanın ‘kabul edilebilir’ bir bedeli olarak öne çıkıyor. Amerika’nın İsrail’le ‘özel ilişkisinin’ ürettiği maliyetlerin Biden tarafından bu kadar kolay yüklenilmesi, Washington’un bölge politikasının çöktüğünü gösteriyor.
[Yeni Şafak, 20 Ekim 2023]