İstatistik bilimiyle yakından ilgilenen eski opsiyon piyasaları simsarı Nassim Nicholas Taleb tarafından ortaya atılan “siyah kuğu” (black swan) tabiri, finans ve ekonomi dünyasını derinden etkileme potansiyeline sahip, öngörülmesi güç nadir olaylara vurgu yapmak için kullanılır.
Siyah Kuğu (Black Swan) Teorisi nedir?
1697 yılında Hollandalılar Avustralya'da siyah bir kuğuya rastladıktan sonra bu imkânsız bir olaymış gibi görünen durum, dünyada yankı uyandırmıştı. Tarih boyunca insanların rastladığı milyonlarca kuğu beyaz renkli olsa da görünen bir tek siyah kuğu, kuğuların sadece beyaz renkte olduğu sanılan gerçeğini değiştirmiştir. Siyah Kuğu (Black Swan) Teorisi Finans profesörü Nassim Nicholas Taleb tarafından geliştirilmiştir.Ticaret savaşları, Brexit ve çeşitli jeopolitik meselelerden dolayı tatsız bir dönem geçiren küresel ekonomi için yavaşlama ve hatta resesyon riski bir süredir konuşuluyordu. Endişelerden bir tanesi de bir “siyah kuğu” senaryosunun gerçekleşerek zaten sağlam olmayan zeminde ilerleyen küresel ekonomin iyice yoldan savrulmasıydı. Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni nesil koronavirüs, böylesi bir senaryoyu akılla getirerek küresel ekonomiye yönelik tedirginliği arttırdı.
Ticaret savaşları, Brexit ve çeşitli jeopolitik meselelerden dolayı tatsız bir dönemdeki küresel ekonomi için riskler bir süredir konuşuluyordu. Endişelerden bir tanesi de bir “siyah kuğu” senaryosunun (öngörülmesi güç nadir olay) gerçekleşerek, küresel ekonomin iyice savrulmasıydı.Bu gibi olayların etkileri genelde borsalar üzerinden okunmaya çalışılır. Bunun yanlış bir tercih olduğunu düşünüyorum. Finans piyasaları bu tip beklenmedik hadiselerle ilgili haber akışına aşırı tepki gösterirler. Ölüm sayısının artması bir anda hisse senedi piyasalarında yüzde 10’lara varan değer kayıplarına neden olabilir. Pozitif bir haber kırıntısı ise bir anda alım fırsatı olarak görülebilir. Mevzu bahis “dünyanın fabrikası” olarak anılan Çin olunca olası etkileri tedarik zincirleri, dış ticaret ve reel sektör kanalları üzerinden incelemek daha doğru olacaktır.
Olası etkileri anlamak açısından bakılabilecek en yakın vaka 2003’teki SARS salgınıdır. SARS’ın etkilerinden dolayı Çin ekonomisinin 2003’ün ikinci çeyreğinde büyümeden 2 puan kaybettiği tahmin ediliyor. Buna rağmen, ertelenen talebin yılın diğer çeyreklerinde devreye girmesi, Pekin hükümetinin ekonomik teşvikleri ve artan ihracat performansı sayesinde Çin ekonomisi 2003’ü yüzde 10’luk bir büyüme rakamı ile kapatmayı başarmıştır. SARS’tan dolayı küresel ekonomik büyümenin ise 0,1 puanlık bir kayıp yaşadığı hesaplanıyor.
Küresel tedarik zincirinde virüs salgını kaynaklı yaşanacak sorunların ve beklentilerdeki bozulmanın ABD ve çeşitli AB ülkelerini de olumsuz etkilemesi bekleniyor. Virüsün AB ülkeleri arasında en çok Alman ekonomisini vuracağı tahmin ediliyor.“Wuhan Virüsü” olarak adlandırılan yeni tip koronavirüsün ekonomik etkileri SARS vakasından daha fazla hissedilebilir. Çin ekonomisi 2003’ün ikinci çeyreğinde daralan iç talebi yurtdışına daha fazla mal ve hizmet ihraç ederek telafi etmişti. Çin’in ihracat rakamları 2003’te tam yüzde 35 oranında artış kaydetmişti. Çin’in Aralık 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmasının bu etkileyici ihracat performansında önemli bir rolü vardı. Fakat Çin artık ihracatını bu denli hissedilir oranlarda arttırmasına yetecek bir hareket alanına sahip değil. Çin son yıllarda ihracata dayalı büyüme modelinden iç talebe bağlı bir modele doğru geçiş yaşıyor. İç talebin büyüme kompozisyonundaki ağırlığı geçmişe kıyasla çok daha fazla. Dolayısıyla virüsün iç talebi frenleyecek olmasının ekonomik büyüme üzerindeki etkisi daha belirgin olacaktır. Salgınlar ve doğal afetler, ekonomide en çok hizmetler sektörünü olumsuz etkiler. Çin ekonomisinde hizmetler sektörünün ağırlığı son 20 yılda yüzde 40’tan yüzde 50’ye yükseldi. Ekonominin sektörel yapısındaki bu değişim de koronavirüsün büyüme üzerindeki etkisinin 2003’e kıyasla daha fazla yaşanmasına neden olabilir.
2003’e kıyasla Çin’in dış ticareti beş kat, yurtdışına gönderdiği turist sayısı altı kat, küresel ekonomiden aldığı pay ise dört kat artmıştır. Çin’deki gelişmelerin 17 yıl öncesine kıyasla küresel ekonomiyi daha derinden etkilemesi sürpriz olmaz. SARS vakası küresel ekonomide risklerin düşük, yatırım iştahının yüksek ve ticaret hacminin ise artma eğiliminde olduğu bir dönemde yaşanmıştı. Şu an ise belirsizliklerin ve risklerin epey yüksek olmasının yanı sıra ticaret savaşlarından dolayı küresel büyüme ve ticaret hacminin oldukça ağır bir seyir izlediği dönemden geçiyoruz. Küresel ekonomiye dair beklentilerin daha da bozulması, virüsün olası etkilerini bir kademe ağırlaştırabilir.
Peki, bu faktörler SARS’a kıyasla Wuhan Virüsü’nün ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini ne derece arttırabilir? Columbia Üniversitesi’nden Shang-Jin Wei, korovavirüs salgının Nisan ayına kadar kontrol altına alınacağı senaryosunda virüsün Çin’de ekonomik büyümeye etkisinin yıl genelinde 0,1 puan ile sınırlı kalacağına yönelik iyimser bir tahminde bulunmuş. Uluslararası finans kuruluşları ortalama olarak Çin ekonomisinin 0,5 puanlık bir büyüme kaybı yaşayacağını tahmin ediyorlar. Çin ekonomisinin 1 puandan fazla kayıp yaşayacağını düşünen aşırı kötümserler de yok değil. Küresel ekonominin virüs kaynaklı yaşayabileceği büyüme kaybına yönelik tahminler ise 0,02 ile 0,3 puan arasında değişiyor.
Virüsün yayılma riskine yönelik belirsizliklerin yanı sıra Pekin yönetiminin ekonomik aktiviteyi canlandırmaya yönelik aldığı politika tedbirlerinin olası etkilerini şu anda öngörmek çok mümkün olmadığı için yılın geneline dair tahmin yapmak çok zor. Böylesi bir dönemde yıllık bazda büyüme tahminlerine karşı ihtiyatlı davranmakta fayda var.
Hangi ülke ne kadar etkilenebilir?
Çin’e finans, lojistik ve ürün tedariki gibi birçok açıdan göbekten bağlı olan Hong Kong, virüsten en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Çin’in yavaşlaması daha az emtia ithal edeceği anlamına geldiği için bu durumdan en çok Brezilya ve Avustralya gibi emtia ihracatçıları etkilenebilir.Eldeki veriler ve bilinenlerle yılın genelinden ziyade ilk çeyreğe yönelik tahminde bulunmak daha sağlıklı. Bloomberg Economics’in yaptığı tahminlere göre, virüsten dolayı küresel ekonomi 2020’nin ilk çeyreğinde 0,416 puanlık bir kayıp yaşayabilir. Çin’e finans, lojistik ve ürün tedariki gibi birçok açıdan göbekten bağlı olan Hong Kong, virüsten en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Çin’in yavaşlaması daha az emtia ithal edeceği anlamına geldiği için bu durumdan en çok Brezilya ve Avustralya gibi emtia ihracatçıları etkilenebilir. Birçok ara malında Çin’e büyük ölçüde bağımlı olan Güney Kore’de büyüme virüs kaynaklı olarak yılın ilk çeyreğinde beklenenden 0,4 puan daha düşük gelebilir. Çin’den gelen ara malı tedarikinde yaşanan sıkıntıdan dolayı Güney Koreli bir otomotiv şirketli faaliyetlerini bir süre durdurma kararı aldı. Küresel tedarik zincirinde virüs salgını kaynaklı yaşanacak sorunların ve beklentilerdeki bozulmanın ABD ve çeşitli AB ülkelerini olumsuz etkilemesi bekleniyor. Amerikan ekonomisinde ilk çeyrekteki büyüme kaybının 0,116 puan olacağı hesaplanıyor. Virüsün AB ülkeleri arasında en çok Alman ekonomisini vuracağı tahmin ediliyor.
Türkiye ekonomisine muhtemel etkileri
Türkiye ekonomisinin Çin’e bağımlılığı diğer G20 ülkelerine kıyasla daha düşük olduğu için Wuhan Virüsü’nün bize etkisi görece daha sınırlı kalabilir. Küresel ekonomik büyümenin ve ticaret hacminin ivme kaybetmesi, Türkiye’de ihracatın büyüme hızını yavaşlatabilir. Öte yandan Türkiye’nin Çin’e karşı verdiği dış ticaret açığı daralabilir. Küresel büyüme beklentilerinin gerilemesi petrol fiyatlarını aşağıya çekiyor. Petrol fiyatlarının 55 doların altına inmesi enflasyon ve cari denge için olumlu bir gelişmedir. Öte yandan son dönemde hızlı bir atış kaydeden Çinli turist sayısında bu yıl yavaşlama yaşanabilir. Bu senaryo ise cari dengeye olumsuz yansır. Asya’daki yükselen piyasalardan çıkan küresel likiditenin bir kısmı alternatif bir piyasa olarak Türkiye’ye kayabilir. Sınırlı da olsa böyle bir para girişi finans piyasalarına olumlu yansır. Eğer virüsün küresel ekonomiye etkilerine dair beklentiler kötüleşirse FED ve ECB gibi büyük merkez bankaları ilave parasal genişlemeye gidebilir. Böyle bir politika hamlesi faiz ve döviz piyasaları özelinde Türkiye’nin sınırlı da olsa elini rahatlatır. Olası olumsuz ve olumlu yansımaların nette nasıl bir etki doğuracağı farklı kanallardan hangilerinin daha ağır basacağına bağlı olacaktır.En riskli senaryolar
Piyasalar, gerçekleşme ihtimali düşük ama ürkütme seviyesi yüksek olan riskli senaryoları şimdilik “fiyatlamıyor”. Birçok muğlaklıktan ötürü de büyüme tahminlerine yönelik ihtiyatlı olmak gerekiyor.Virüsün küresel ekonomiye etkilerini arttırabilecek üç riskli senaryo bulunuyor. İlk büyük risk, virüsün yılın ikinci çeyreğinin sonuna kadar tam anlamıyla kontrol altına alınamaması durumudur. Havalar ısındıkça virüsün barınma ihtimalinin azalması bu senaryonun gerçekleşmemesini sağlayabilir. Salgının Çin’de sosyal tansiyonu arttırması ve buna bağlı olarak Pekin yönetiminin buna aşırı reaksiyon göstermesi bir başka riskli senaryodur. Bazı kesimlerden eleştiriler gelse de Çin’in 2003’teki SARS vakasına kıyasla bu sefer daha şeffaf davrandığı bir gerçek. Böylesi ciddi bir olayda, başta karantina süreci olmak üzere bir sürü meseleyi olabildiğince kontrol altında tutmak çok da kolay değil. Bu anlamda Pekin hükümeti şu ana kadar fena bir performans göstermiyor. Benzer bir olay gelişmiş Batılı bir ülkede yaşansaydı halkı bu kadar kontrol altında tutmak çok kolay olmayabilirdi. Dolayısıyla şu an için sosyal tansiyonun yükselerek işlerin Pekin yönetiminin kontrolünden çıkma ihtimali düşük. Üçüncü bir risk unsuru ise ekonominin yavaşlamasından dolayı Çin’in birinci faz anlaşma kapsamında ABD’den almayı taahhüt ettiği ithal ürün hedefini tutturamayacağının anlaşılması durumunda Trump’tan gelecek (tarifeleri yeniden arttırma tehdidi gibi) anlayışsız bir tepki. Trump geçtiğimiz hafta konuyla ilgili yaptığı açıklamada hem anlaşmanın yükümlülüklerine bağlı kalacağı hem de virüs krizinin aşılacağıyla ilgili Çin’e güveninin tam olduğunu vurguladı. Trump’ın fikirlerini bir anda 180 derece değiştirdiğine sayısız defa şahit olduk. Bu konuya dair de Trump’a yüzde yüz güvenmek doğru olmaz. 2020 seçim kampanyasına malzeme oluşturmak için Çin’i köşeye sıkıştırmayacağını kimse garanti edemez.
Piyasalar, gerçekleşme ihtimali düşük ama ürkütme seviyesi yüksek olan bu riskli senaryoları şimdilik “fiyatlamıyor”. Yukarıda değindiğimiz üzere, birçok muğlaklıktan ötürü büyüme tahminlerine yönelik ihtiyatlı olmak gerekiyor. Fakat eldeki sınırlı veriye dayanarak yapılan tahminler, (1989’daki Tiananmen Olayları’nın ertesinde Çin ekonomisi sadece yüzde 3,8 oranında büyüyebilmişti) Çin’in 2020’de 1990’dan sonraki en düşük büyüme oranına inme ve küresel büyümenin yüzde 3’ün biraz altında kalma ihtimallerinin yüksek olduğuna işaret ediyor.
[AA, 12 Şubat 2020].