Amerikan Ekonomisi Yumuşak İnişi Başardı mı?

Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, piyasaların faiz indirimi sinyali almak için dört gözle beklediği toplantısında bu sene bitene kadar bir defa indirim öngördüklerini açıkladı.

Devamı
Amerikan Ekonomisi Yumuşak İnişi Başardı mı
Yeni Yıla Girerken

Yeni Yıla Girerken

Türkiye'de şu an ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimseniyor. Yüksek kurlardan faydalanılarak, ihracat artırılmaya ve cari açık düşürülmeye; faizler düşürülerek yatırım ortamı teşvik edilmeye, iç talep canlandırılarak, büyüme yüksek tutulmaya çalışılıyor.

Devamı

Küresel ekonomide stagflasyon beklentileri 2008'den bu yana en yüksek seviyede.

ABD doları, Avroya karşı da son 20 yılın en yüksek seviyesinde. Bu durum, şüphesiz, Anglo-Sakson dünyanın, Avrupa ile de para politikasında ayrışma trendinin bir başka kanıtı.

Küresel ticaret resesyon ihtimalinden ciddi anlamda etkilenebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye'nin rekabet gücünü ileri teknolojide geliştirmesi mevcut sürecin daha rahat atlatılmasına yardımcı olabilir.

Uygulanan dış ticaret politikasının getirisi olarak dünyanın en büyük döviz rezervlerine sahip ülkesi olan Çin enerji arz güvenliği için çeşitlendirme yoluna gitmiştir.

BIST’te Ralli Devam Eder mi?

Borsa İstanbul (BIST) son dönemler genelde alıcılı bir seyir izliyor. Küresel borsaların büyük çoğunluğunun negatif seyrettiği bir yıldaki bu pozitif ayrışma önemli. Ancak bu pozitif hava, aynı zamanda küresel resesyon ve enflasyon endişelerinin devam ettiği bir ortamda, Türkiye ekonomisine ve geleceğine güvenin de bir işareti.

Devamı
BIST te Ralli Devam Eder mi
Faizler Rasyonalite ve Riskler

Faizler, Rasyonalite ve Riskler

Kritik 2023 seçimleri sonrası TCMB'nin ilk Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı perşembe günü gerçekleşti. Gelişmiş ülkeler arasında (ABD, Avro grubu ve Japonya gibi) dahi para politikasında ayrışma trendinin sürdüğü bir ortamda TCMB'nin ne yapacağı merak ediliyordu.

Devamı

Global krizler silsilesi, ardında fiyat istikrarını bozucu etkiler bıraktı. 2020’de başlayan pandemi ve sonrasında gelen enerji krizi küresel enflasyonu tarihi yüksek seviyelere çıkardı. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere çift hanelere çıkan tüketici fiyatları alt ve orta gelirli grupları derinden etkiledi. Türkiye’de de benzer bir süreç yaşandı. Tedarik krizi, ürünlerin tüketiciye ulaşmasını zorlaştırırken enerji fiyat artışları maliyetlerin yükselmesine neden oldu. Gıda fiyatları da Birleşmiş Milletler Gıda Fiyat Endeksi’ne göre kayıtlara alınan tarihten itibaren yüzde 65’e ulaşarak en yüksek rakama geldi. Enerji, gıda ve tedarik yönlü küresel bir krizi andıran sürece bölgesel savaşlar eklemlendi. Ukrayna’da başlayan ve farklı ülkelere yayılma riski taşıyan çatışma, maliyetlerin yukarıya doğru zıplamasına sebebiyet verdi. Merkez bankalarının 2020’den sonra küresel piyasalara enjekte ettiği 20 trilyon dolarlık kaynak da enflasyonist baskının artmasında önemli bir rol üstlendi. Global borçluluk düzeyinin üç senelik dönemde 200 trilyon dolardan 300 trilyon dolara çıkması ise yeni krizlerin meydana gelebileceğine işaret ediyor. BM, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar 2024’te de enflasyonist baskının süresini ve 2025’te makul seviyelere geri çekilme ihtimaline vurgu yapıyorlar.

2023, Türkiye için aynı zamanda depremin ve acıların yılı da oldu. Buna rağmen Türkiye, depremin yaralarını hızla sarmaktadır. Depremin sarstığı 11 ilde konut ve altyapı başta olmak üzere ciddi bir yenilenme sürecine gidilmiş durumdadır. Yine de depremin 104 milyar doları bulan maliyetinin yanında, büyüme ve enflasyon üzerinde de etkileri oluştu.

2020-2023 dönemi küresel kriz dalgalarıyla geçti. 2020’de başlayan salgın küresel tedarik ve üretim krizini ortaya çıkardı. 2021’in sonlarında belirginleşen global enflasyon krizleri daha kaotik hale getirdi. 2022 Şubat’ta alevlenen Ukrayna Savaşı öncelikle enerji ardından gıda fiyatlarını petrol krizleri dönemindeki fiyat seviyelerine çıkardı. Petrol fiyatları iki katından fazla artarken doğalgaz on kat artış gösterdi. Gıda fiyatları ise Bileşmiş Milletlerin kayıtlara ilk aldığı tarihten itibaren yüzde 65’lik seviyesiyle tarihi zirveye tırmandı. Tedarik, enerji ve gıda fiyatlarının yükselmesi global enflasyonu da son 50 yılın en yüksek seviyelerine çıkardı. Gelişmiş ülkelerde çift haneli rakamlar görülürken FED ve Avrupa Merkez Bankası politika faizlerini enflasyonla mücadele için yükseltmeye başladılar.

IMF’ye göre; Türkiye 2024’te 1,34 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğüyle küresel sıralamada 17. sırada bulunuyor. Türkiye, 800 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ve 80 binden fazla yabancı yatırımcı firmasıyla küresel ekonomide önemli bir yer tutuyor. İstihdamın ulaştığı 32 milyonluk hacme 120 milyar dolarlık hizmet ihracatı eşlik ediyor. Dünyanın en büyük sekizinci tarım ekonomisi olarak 35 milyar dolarlık ihracat yapan Türkiye, küresel sanayi devleri arasında 360 milyar dolarlık üretim değeriyle 12. sırada yer alıyor. Satın alma gücü açısından gelecek yıllarda 9. sıraya yükselmesi beklenen Türkiye’nin potansiyelinin yüksek olduğunu söylemek mümkün.

Son dönemde enflasyon ve büyüme arasında görece daha dengeli bir duruşa ve daha konvansiyonel bir politika setine doğru evirilen iktisat politikaları, 31 Mart sonrası da yakın markajda olacak.

Bugünlerde belki de en fazla akla takılan sorulardan biri de Türkiye'nin özellikle de seçim sonrası enflasyonu nasıl düşürmeyi ve Türk lirasını nasıl desteklemeyi planladığı konusudur. Dahası, politika yapıcılar neden tıpkı Fed veya ECB'nin yaptığı gibi faizleri artırmıyor? Elbette, daha öncelikli olarak enflasyon konusu önemlidir. Bununla birlikte, Türkiye'de ne Merkez Bankası'nın ne de hükümetin resmi olarak belirlenmiş bir kur hedefi yok. Döviz kuru istikrarı, daha geniş finansal istikrar yetkisinin bir parçası olarak düşünülebilir.

Batıdaki mevcut bankacılık krizinin özeti aslında şudur. Bankalar zaten sorunlu, kötü yönetiliyor, çok fazla risk almalarına izin veriliyor ve haddinden fazla riskler barındırıyordu. Bazıları gereğinden fazla büyük, daha küçüklerinin risk yönetimleri facia, gizli kayıpları çok fazla, türev ürünler üzerinden alınan risklerin ise haddi hesabı yok. Fed'in faiz artışları dalgası ise, buz dağının görünmeyen yüzünü ortaya çıkardı. Riskler adım adım ortaya döküldü, düzeltme hamleleri ise işe yaramadı ve bankalara hücum dalgası takip etti.

İflasına izin verilemeyecek kadar büyük ve etkin şirketlerin ortaya çıkmasını sağlayan Amerikan liberal kapitalizminin finansal krizlerde devletin rolüne ihtiyaç duyması, keskin bir tezat yaratmakla kalmayıp sürekli “büyük paranın” korunduğu bir sistemin varlığına işaret ediyor.

Bugün yaşadığımız Credit Suisse, Deutsche Bank, SVB, Signature ve Silvergate krizleri de bunun yeni halkaları. Kaliforniya'daki 40 yıllık SVB de regülatörler tarafından kapatıldı. Banka, gelen yoğun bankaya/mevduata hücuma cevap veremeyerek 36 saatte battı. Örneğin, sadece 9 Mart'ta bankadan 42 milyar dolar mevduat çekilmişti.

2008'deki ekonomik krizden sonra ilk kez ABD'de yeniden banka iflasları gündemde. Teknoloji, girişimcilik ve kripto piyasası için oldukça önemli olan bankaların müşterileri koruma altında olacak. Ancak, bankaların neden iflas ettiği konusu tartışmaya açık. Uzmanlara göre, bankalar FED'in artırdığı faiz riskine fazla maruz kaldı.

2022’nin ilk aylarına yüzde 36 ile başlayan enflasyon rakamları Ekim ayında yüzde 85 ile zirveyi görerek düşüş eğilimine girdi. Baz etkisiyle Ocak, Şubat ve Mart aylarında yüzde 50’in altına gevşeyecek olan enflasyonun 2023 yılını yüzde 22,3 ile tamamlaması bekleniyor.

ABD ve AB başta olmak üzere birçok aktörü etkisi altına alan ekonomik resesyon istihdam piyasası üzerinde tehdit oluşturuyor. Enflasyon henüz kontrol altına alınamazken ekonomik büyümenin negatife dönmesi çift taraflı bir krize ülkeleri maruz bırakabilir.