El-Kaide’ye destek iftiraları, 17 Aralık cuntasının şu ana kadar alçaldığı en dip nokta oldu. Bilmiyorum daha fazla alçalabilecekler mi? İlginç olan şu ki alçaldıkça asıl gündemlerini kimsenin reddedemeyeceği bir şekilde ifşa ediyorlar. Kendilerince stratejik hamleler olan İrancılık veya El-Kaide destekçiliği tarzı iftiralar, bir bumerang gibi kendilerine dönüyor.
Artık 17 Aralık’ın güdümlü bir operasyon olduğunu ve operasyonun Türkiye ayağının Gülen grubu tarafından yürütüldüğünü düşünmeyen yok gibi. Tabii ki Gülen grubunun kendini kandırmaya ve milleti de kandırdığını düşünmeye devam eden mensuplarını saymazsak.
17 Aralık’ın büyük bir algı operasyonu olduğunu haklı olarak birçok kişi yazdı. Bir taraftan yaklaşan seçimler öncesinde seçmenlere yönelik, diğer taraftan da 17 Aralık operasyoncularına bu vazifeyi ihale eden aktörlere ve kamuoylarına yönelik algı operasyonu devam ediyor. Özünde Erdoğan düşmanlığı da olsa hitap ettikleri kitlelerin farklı olması sebebiyle farklı sinir uçlarına dokunan grup gazeteleri ve uzantılarının operasyonu artık salt bir cemaat asabiyesini aşıp milli güvenliği tehdit eden bir “hıyanet sarmalına” dönüşmüş durumda.
Mesele ifşa edilen MGK kararlarını vs. aştı. Karakter suikastları, siyasi mühendislik, ekonomik operasyon ve uluslararası ölçekteki kara propaganda tüm milletin hayatına etki eder ölçeğe ulaştı.
ÇİFT DİLLİ OPERASYON
Gezi olaylarında New York Times’a ilan veren zihniyet ile Twitter’da İngilizce twitlerle ve hashtag’lerle seviyesiz jurnalcilik ve şikayet faaliyetleri yürüten zihniyet aynı düşünce dünyalarının ürünüdür. Meşruiyetin kaynağını millet dışındaki mercilerde arama hastalığının ürünüdür. Milletin evlatlarını otorite olarak kabul edememe hazımsızlığının ürünüdür.
Benzer şekilde mücahit kelimesini jihadist olarak tercüme etme bir cahillik alameti değil, haddini aşan bir algı operasyonudur. Bu güdümlü operasyona karşı gösterilen tepkileri yolsuzluğun üstünü örtme çabası olarak resmetme ucuzluğu ise aslında paralel yapının kendi cürmünü örtme çabasıdır.
SUÇ ÖRTME ARACI OLARAK EL-KAİDE
El-Kaide bugüne kadar İslam dünyasının onlarca farklı noktasında statükocu güçlerin katliamlarının üstünü örtme aracı olarak kullanıldı. Afganistan, Irak gibi coğrafyalarda ABD, El-Kaide diyerek yüz binlerce cana kıydı.
Çok eskiye gitmeyelim. Suriye’de Baas rejimi sistematik bir şekilde yürüttüğü El-Kaide tehdidi söylemiyle on binlerce Suriyeli’yi katletti. Kimyasal silah kullanımını bile El-Kaide söylemiyle perdeledi ve Batı ile El-Kaide tehdidi üzerinden anlaşmaya vardı.
Türkiye’de Gülen Grubu’nun sistematik olarak dillendirdiği Erdoğan-El-Kaide ilişkisi iftirasını, Afganistan’daki ABD zihniyetinden veya Suriye’deki Baas zihniyetinden ayırmak mümkün değil. Amaç sürdürdükleri güdümlü operasyonu, Mısır darbecilerinin yaptığı gibi “aşırılar ılımlılara karşı”eksenine oturtmak ve otorite olarak gördükleri aktörlerden destek peyda etmek.
Hatırlayanınız olur belki, darbeci Mısır medyasından tüm TV kanalları darbenin hemen sonrasında ekranlarına “Mısır terörizm ile savaşıyor” yazısını sabitlemişlerdi. Olayın asıl trajikomik olan yönü ise Arapça kanallardaki bu yazıların İngilizce olarak yazılmasıydı. Yüzlerce Mısırlı’yı katlederlerken dış tüketim için İngilizce olarak “terörizm ile savaşıyoruz” demişlerdi. Bizdeki zihniyet de bundan farklı değil.
Bilal Erdoğan, Yasin El-Kadı ve İHH üzerinden sanal bir ilişki kurma çabası, Başbakan Erdoğan’a karşı yürütülen karakter suikastını ve siyasete karşı mücadeleyi El-Kaide söylemi yardımıyla “şekerle kaplama” çabasından başka bir şey değil.
Bunun dışarıda hazır alıcısı olduğu muhakkak. Fakat Anadolu insanı bu iddialara ve iddiaları yayanlara prim vermez.
Kısacası buradan ekmek çıkmaz...
[Akşam, 2 Ocak 2014]