SETA > Yorum |
Çift Başlılığın Neden Olduğu Ekonomik Krizler

Çift Başlılığın Neden Olduğu Ekonomik Krizler

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca çıkan ekonomik krizlerin en büyük sebebinin sistemdeki çift-başlılık olduğu açıkça görülüyor.

Salı günü Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş SETA Vakfı'nda düzenlenen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Etkin Yönetim, Güçlü Demokrasi” konulu özel oturumda, “Cumhurbaşkanlığı sistemine neden ihtiyaç duyuldu?” sorusunu gerekçeleriyle birlikte açıkladı.

Sayın Kurtulmuş'un konuşmasında öne çıkanlardan birisi de, geçmişte Başbakanlar ve Cumhurbaşkanları arasında yaşanan krizlerin ekonomik tetiklediği gerçeğiydi.

Gerçekten de, geçmişte ekonomide pek çok kriz yaşamışız ve maalesef birçok siyasi kriz ekonomik krizleri beslemiş. Aynı şekilde, ekonomik krizler siyasi krizlere davetiye çıkarmış.

Peki geçmişte Başbakanlar ve Cumhurbaşkanları arasında ne oldu da ekonomik krizler yaşandı? Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş'un konuşmasında öne çıkan krizleri kısaca hatırlamakta fayda var.

Şöyle ki;

1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Recep Peker arasında atamalar ve ülkenin genel yönetim politikaları konusunda çıkan anlaşmazlık, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk devalüasyonu ile sonuçlandı ve Türk Lirası Amerikan Doları karşısında yüzde 100'den fazla değer kaybına uğradı.

Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Başbakan Süleyman Demirel arasında 1975 yılında Genelkurmay Başkanının atanması konusunda yaşanan anlaşmazlık ise, iki liderin de adaylarının emekli olmasıyla ve son aşamada 1980 darbesini gerçekleştiren Kenan Evren'in Genelkurmay Başkanı olarak atanması ile sonuçlandı.

Darbeyi gerçekleştiren Evren'in, darbeyle birlikte ekonomide sebep olduğu tahribatın maliyetini yıllarca ödemek zorunda kaldık.

1992 yılında Başbakan Demirel'in Cumhurbaşkanı Özal'ı devirmek için yürüttüğü çalışmalar ve siyasi gerginlikler de büyük bir krize neden olmuştu, bu çatışmada olan ekonomiye oldu. Ekonomi büyük ölçüde olumsuz etkilendi ve ülkenin ekonomik göstergeleri krizlere açık hale geldi.

1994 yılında yine Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Tansu Çiller arasında güç müdahalesi büyük gerginliklere yol açtı ve neticesinde de ekonomik kriz meydana geldi. Bu kriz sonrası Türk Lirası dolar karşısında yüzde 100 oranında değer kaybetti ve bu dönemde oluşan ekonomik ve siyasi krizler 2001 ekonomik krizinin de öncü tetikleyicileri oldu.

Hatta 1994 yılında meydana gelen bu kriz sonrası ekonomi o kadar kötüleşti ki, yurtdışına eğitim için gitme sürecinde olan benim de içinde bulunduğum burslu öğrencilerin tasarruf tedbirleri nedeniyle yurtdışına gidişi bir yıl ertelendi. Tasarruf gerekçesiyle burslu öğrencilerinize burs ödeyemeyen bir ülke ekonomisinden bahsediyoruz. Ekonomi o kadar bu denli zayıflamıştı.

1996 yılında Cumhurbaşkanı Demirel'in Necmettin Erbakan'ın Başbakanlığını yaptığı Refah-Yol hükümetinin yönetimden uzaklaştırılmasında önemli rolü olmuş ve sonrasında oluşan kaotik ortam ve siyasi atmosferin kötüleşmesi 2001 ekonomik krizine yol açtı.

Türkiye son olarak ise, 2001 yılında Cumhurbaşkanı Sezer'in Anayasa kitapçığını Başbakan Ecevit'e fırlatması üzerine cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi ile karşı karşıya kalmış, Türk Lirası yeniden devalüasyona uğramış ve faizler bir gecede yüzde 7500'lere kadar çıkmıştı.

Bu kriz sonrasında birçok banka iflas etmiş, Türkiye IMF ile anlaşmaya mecbur kalmış ve yüksek miktarlarda borç almaya mahkûm olmuştu.

Üstelik siyasi görüş olarak Sezer ve Ecevit'in birbirine yakın olması bile bu krizin yaşanmasını engelleyememiştir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca çıkan ekonomik krizlerin en büyük sebebinin sistemdeki çift-başlılık olduğu açıkça görülüyor.

Söz konusu çift-başlılık durumunun zaman içinde oluşturduğu uyumsuzluklar, farklı bakış açıları ve hatta aynı görüşlere sahip olunmasına rağmen Başbakan ve Cumhurbaşkanları arasında çıkan anlaşmazlıklar Türkiye ekonomisini ciddi ölçüde olumsuz etkiledi, yüksek maliyetlere sebep oldu.

REFERANDUM KRİZLERİN SONLANDIRILMASI İÇİN BÜYÜK FIRSATTIR

Tam da bu sebeple, Türkiye'nin yaşadığı bu kriz tablosundan ders çıkartması gerekiyor. Artık Türkiye'nin geçmişte Cumhurbaşkanları ve Başbakanlar arasında yaşanan çatışma dolayısıyla ortaya çıkan ekonomik krizlerin tekrarına tahammülü yok ve açıkçası halk da buna mahkûm değildir.

Hem son yıllarda sahip olduğu kazanımların korunması hem de bu kazanımların artarak devam etmesi için, Türkiye'de kriz üretmeyen yeni bir sisteme ihtiyaç olduğu açık.

Bu nedenle, 16 Nisan referandumu kriz, müdahale, darbe ve koalisyon üretmeyen, yeni bir hükümet sistemi için önemli bir fırsattır.

[Yeni Şafak, 9 Mart 2017].