Küresel medyada, yayın politikasının temellerini belirleyen ilkenin mesleki kaygı veya etik olmadığını gösteren örneklere bir yenisi daha eklendi. ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinde üç Müslüman gencin aşırı ateist Craig Stephan Hicks isimli beyaz Amerikalı tarafından öldürülmesi sonrasında yapılan yayınlar haberciliğin temel ahlaki kriterlerinden uzaktı. Haberler büyük ölçüde kendi kültürel ve siyasi duruşu adına pozisyon alan bir muhtevaya sahipti.
Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan üç Müslüman gencin öldürülmesi önce medyada yer alamadı. Ancak sosyal medyada tepkiler artınca CNN televizyonu, cinayetlerin nedenini Müslümanları zan altında bırakacak içerikle haber yaptı. Aslında haber, öldürülmeleri durumunda bile Müslümanların suçlu olduğuna işaret ediyor-du.
Batılı diğer yayın organları da haberin öznesini farklı noktalarda arayarak olayı aktarma yolunu tercih etti. Haberlerinde katilin akıl sağlığından, ruhsal durumundan, psikolojik rahatsızlıklarından ve çocukluk sıkıntılarından bahsedilerek olay aktarıldı. Böyle yaparak da aslında Batı’da artan İslam karşıtlığının, nefret suçlarının ve ayrımcılığın boyutlarını gizleme yoluna gidilmiş oldu.
Hiçbir medya grubu, aşırı radikal militan ateistlerden, ateist terörden bahsetmedi. Batı toplumlarının gittikçe hoşgörüsüz olmaya başladığından, kendilerinden olmayanlara karşı tahammül edebilme anlayışlarının zayıflamaya başlamasından ve bu durumun insanoğlunun geleceğini tehdit eden bir durum olduğundan bahsetmedi.
Batı merkezli küresel medya için bu durumun yeni olduğunu söylemek zor. Yakın tarihin tanıklıkları batılı yayın organlarının kendi kültürel ve siyasal akıllarıyla ve dolayısıyla kendi hegemonik anlayışlarıyla iliştirilmiş bir yayın politikasını toptan kabul ettiğini, ender örnekler dışında, bu anlayışın dışına çıkılmanın zor olduğunu gösteren zengin bir içerik sunuyor. Irak’ın işgalinden Afganistan’ın işgaline, İslam’ın terörle özdeşleştirilerek sunulmasından dini göstergelerin dışlanmasına, CİA işkence merkezlerine, yoksulluğa, İsrail’in çıkarlarına ve İslam coğrafyasındaki insanların siyasi ve sosyal tercihlerine saygı duyulmamasına uzanan geniş bir yelpazede örnekler verilebilir. (Edward Said’in ‘haberlerin Ağında İslam’ isimli kitabı taraflı yayınların temellerine ve örneklerine dair önemli bir kaynaktır.)
Mesela İsrail’in son Gazze işgali sırasında BBC ve CNN gibi yayın organları İsrail’i haklı gösterecek yayınlar yaptı. 2000 kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı ve sakat kaldığı yerle bir olmuş Gazze’de olup biteni ve insani trajediyi aktarmak yerine İsrail’de insanların ne kadar korku içinde yaşadığına dair yayınlar yapıldı. Aynı şey Mısır’da meydana gelen darbe sırasında tekerrür etti. BBC’nin yayınları İngiltere dış politikasıyla doğrudan örtüşüyordu. Küresel yayın organları kendi ülkelerinin çıkarları doğrultusunda yayın yaparak Mısır’da bir gecede öldürülen 3-4 bin kişiyi görmedi bile. Darbeyi aklayacak şekilde, sanki olması gereken oluyormuş refleksiyle hareket etti.
Medya organları mesleğin gerektirdiği ahlaki ilkelere göre yayın yapmadığı için güç merkezleri belirleyici oluyor. Ekonomik güç, siyasi güç ve kültürel güç kimdeyse ibre o tarafa dönüyor.
Şimdi, Türkiye küresel bir güç olsaydı ve ABD’deki cinayetlerin ertesinde Türkiye’de çok satan beş gazete ve çok izlenen televizyonlar yükselen radikal ateist terörden bahseden manşetler atarak yayınlar yapsaydı nasıl bir atmosfer oluşurdu?
Artan bu aşırılığın küresel barışı tehdit ettiğini, ayrımcılığı ve nefreti körüklediğini belirten ifadelerle haberi aktarsaydı; işte o zaman dengeler açısından başka bir yerde, farklı bir dünyada olduğumuzdan bahsedebilirdik. Fakat bunun ille de olması gerekmiyor. Olması gereken adalet ve hakkaniyettir. Bunun ülkeye, etnik kimliğe ve inanca göre değişmesi en başta medyanın inandırıcılığına darbe vurur. Ahlaki olan aynı duruşun farklı olaylar karşısında da gösterilebilmesidir.
Ayrıca Fransa'daki Charlie Hebdo saldırısından sonra "ortak duruş" sergileyen ve meseleyi İslam ve terör, İslamcı terör bağlamında ele alan Hürriyet, Cumhuriyet, Taraf, Birgün ve Bugün gazeteleri 3 Müslüman'ın katledilmesini nerdeyse görmeyerek birinci sayfaya almamaları; Zaman ve El Cezire Türk’ün de olayı "ABD'de üç kişi öldürüldü" şeklinde aktarması düşündürücüdür.
[Milat, 15 Şubat 2015]