Mısır’ın Kuzey Sina bölgesi özellikle 2013’teki askeri darbeden bu yana yoğun biçimde silahlı grupların saldırılarına sahne olmaktadır. Bu gruplardan en öne çıkanı DEAŞ’ın bölgedeki oluşumu Sina Vilayeti, önceki adıyla Ensar Beytü’l-Makdis örgütüdür. Yöntem ve hedef kitle açısından değerlendirildiğinde saldırının büyük olasılıkla bu gruba mensup militanlar tarafından gerçekleştirildiği düşünülmektedir.
Militanlar bölgedeki en büyük şehirlerden Ariş’in batısındaki Bir el-Abd kasabasındaki Ravza Camii’ne dört araçlık bir konvoyla gelmiş, önce patlayıcıyı infilak ettirmiş ve daha sonra kaçmaya çalışan sivillere ateş açmışlardır. Polisin müdahalesini engellemek amacıyla yol kenarındaki araçları ateşe veren örgüt militanlarının olay yerine gelen güvenlik güçleri ve ambulanslara da saldırması sonucunda can kaybı sayısı 235’e ulaşmıştır.
2- Saldırı kimleri hedef almıştır?
Mısır’ın Kuzey Sina bölgesinde yaşanan bu olay bölgedeki silahlı grupların daha önceki saldırılarından farklılıklar göstermektedir. Geçmiş saldırılarına bakıldığında Sina Vilayeti örgütünün öncelikli hedefleri arasında Mısır ordusu ve güvenlik birimleri bulunmaktadır. Örgüt Kuzey Sina bölgesinde Sisi yönetimine destek olan ya da Mısır ordusu ile iş birliği yapan bazı kabilelere saldırmaktadır. Örgütün son dönemde hedef aldığı bir başka grup da Hristiyanlardır. Öyle ki geçen yıl aralık ayında başkent Kahire’de bir kiliseye gerçekleştirilen saldırının ardından Sina Vilayeti örgütü artık Kıptileri de hedef almaya başlayacağını duyurmuştur. Nitekim izleyen dönemde Sina’da Kıptilere saldırılar düzenlenmiştir. Yine Sina Vilayeti örgütü Rusya’ya ait bir havayolu şirketinin uçağını hedef almış ve uçakta bulunan 224 yolcu hayatını kaybetmiştir.
Sina Vilayeti örgütünün saldırılarının hedefinde olan bir başka grup da sufilerdir. Bu noktada Bir El-Abd’deki Ravza Camii’ne gerçekleştirilen saldırının hedefinde sufilerin olduğu söylenebilir. Nitekim yerel kaynaklar Bir El-Abd kasabasının sakinlerinin büyük çoğunluğu sufi olan Ebu Greyr kabilesi üyelerinden meydana geldiğini ifade etmişlerdir. Saldırının gerçekleştiği caminin bölgedeki sufilerin merkezlerinden olduğu belirtilmiş ve tekke olarak kullanıldığı vurgulanmıştır. Terör örgütü DEAŞ’ın daha önce Mısır ve Tunus gibi ülkelerde sufilere ve tarikatlara yönelik saldırılarda bulunduğu dikkate alınırsa, bu eylemde de benzer bir yaklaşımın benimsendiği düşünülebilir.
Bununla birlikte bu son saldırı hedef kitle olarak kalabalık bir sivil topluluğu seçmesi bakımından önceki şiddet olaylarından farklılaşmıştır. Her ne kadar sufileri hedef aldığı iddia ediliyorsa da saldırının gerçekleştiği Bir el-Abd şehrindeki görgü tanıkları saldırı anında camide bulunanların bir kısmının bölgedeki tuz madeni ocağında çalışan işçiler olduğunu belirtmişlerdir. İşçilerin Cuma namazı için maden ocağına en yakınındaki Ravza Camii’ne geldikleri ve saldırının hedefi oldukları ifade edilmiştir. Saldırıdan yaralı kurtulan işçilerden biri ise ifadesinde “Ben sufi değilim. Oradan geçerken Cuma namazını kılmak üzere o camide tesadüfen durdum” şeklinde konuşmuştur.
3- Kuzey Sina bölgesi son dönemde hangi şiddet olaylarına sahne olmuştur?
Kuzey Sina tarihsel olarak Mısır’da radikal örgütlerin operasyonel oldukları bir bölge olarak kabul edilmektedir. Terör örgütleri 2013’teki askeri darbenin ardından bölgedeki faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Kuzey Sina’daki saldırılar büyük oranda terör örgütü DEAŞ’ın bölgedeki oluşumu Sina Vilayeti tarafından gerçekleştirilmektedir. Örgüt çoğu zaman kalabalık gruplar halinde askeri noktaları hedef alırken yol kenarına bomba yerleştirme ve suikast gibi yöntemleri de kullanmaktadır.
2014 yılının Ekim ayında gerçekleştirilen bir saldırıda Mısır ordusu mensubu en az otuz bir asker öldürülmüştür. Bu eylem bölgede uzun yıllar sonra gerçekleştirilen en büyük saldırıdır. 2015’in temmuz ayında ise Kuzey Sina bölgesindeki Şeyh Züveyd şehrinde militanlar güvenlik güçlerini hedef almış ve en az yirmi askerin ölümüne neden olmuşlardır. Saatlerce süren çatışmalar sonucunda yüze yakın militanın öldürüldüğü açıklanmıştır. Benzer saldırılar 2016 ve 2017 yıllarında da devam etmiştir. 2013’ün temmuz ayından günümüze kadar yaşanan olaylarda terör örgütü DEAŞ’ın saldırıları nedeniyle en az bin Mısırlı güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiştir.
Sina Vilayeti örgütü halen Kuzey Sina bölgesinde etkinliğini sürdürmekte, kimi kaynaklara göre bazı kasabalarda kontrolü elinde bulundurmaktadır. Bu kasabalar arasında bölgedeki büyük şehirlerden biri olan Şeyh Züveyd gelmektedir. Gazze sınırına yakın bir bölgede bulunan şehrin bazı kesimleri Sina Vilayeti’nin kontrolü altındadır. Şehirdeki radikal gruplar 2011 yılının mayıs ayında şehre adını veren sufi Şeyh Züveyd’in türbesini bombalı saldırıyla havaya uçurmuşlardır. Geçtiğimiz yıl ise Sina Vilayeti örgütünün “din polisi” yetkilileri 98 yaşındaki sufi Süleyman Ebu Haraz’ı idam etmişlerdir.
Silahlı grupların bu saldırıları nedeniyle Sina bölgesinde yaşayan Hristiyan cemaati mensupları da bölgeyi terk etmeye başlamışlardır. Sina Vilayeti örgütünün Kıpti Hristiyanları da hedef alacağını açıklamasının ardından özellikle 2017 yılında bölgede yaşayan Kıptiler Mısır’ın diğer kesimlerine göç etmişlerdir.
4- Kuzey Sina bölgesindeki şiddet olayları nasıl yorumlanmalıdır?
Kuzey Sina bölgesi Mısır’da 2013 yılında yaşanan askeri darbeyi izleyen süreçte silahlı grupların artan faaliyetlerine sahne olmuştur. Darbe yönetimi için 2014’ün ekim ayında yaşanan ve Mısır askerlerini hedef alan saldırının bir dönüm noktası olarak kabul edildiği söylenebilir. En az otuz bir askerin hayatını kaybettiği saldırının ardından Sisi yönetimi Kuzey Sina bölgesinde olağanüstü hal (OHAL) ilan etmiştir. Bölgede uygulanan OHAL her üç ayda bir uzatılmak suretiyle günümüze kadar devam etmiştir.
OHAL kapsamında bölgedeki güvenlik önlemleri en üst düzeye çıkarılmasına rağmen Mısır güvenlik birimleri terör örgütlerinin saldırılarına hedef olmaktadır. Sisi rejiminin OHAL kapsamında aldığı bazı karar ve uygulamalar bölge halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu kararlar çerçevesinde Mısır ordusunun Gazze sınırı boyunca bir tampon bölge oluşturmak amacıyla bölge halkını göçe zorlaması Sisi rejimine tepkilerin artmasına neden olmuştur. Öte yandan Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olan Refah Sınır Kapısı’nın 2013’teki darbenin ardından kapatılması ve tünellerin Mısır ordusu tarafından deniz suyu ile doldurulması ya da iş makinaları ile yıkılması sınırın iki tarafında da Sisi rejimine yönelik tepkilerin artmasına yol açmıştır.
Uzun yıllardır Mısır’daki yönetimlerin yatırımlardan mahrum bıraktığı, altyapı, eğitim ve sosyal hizmetler anlamında ülkedeki en kötü durumda olan Kuzey Sina bölgesinin Sisi yönetimi altında da benzer bir süreçten geçmesi bölgede rejim karşıtı aşırıcı örgütlerin belli bir taban kazanmasına neden olmuştur. Özellikle son dört yıldır devam eden OHAL’in de etkisi ile bölgedeki gençlerde radikal örgütlere yönelik eğilimler artmış ve bu durum şiddet sarmalını beraberinde getirmiştir.
5- Mısır’da Sisi rejiminin siyasi geleceği hakkında ne söylenebilir?
Mısır’da 3 Temmuz 2013’te askeri darbe ile göreve gelen Abdülfettah Sisi her ne kadar iç politika ve ekonomide ciddi sıkıntılar yaşıyorsa da özellikle dış politikayı siyasi meşruiyet için önemli bir araç olarak kullanmaktadır. Ülkede muhaliflere yönelik baskılar, insan hakları ihlalleri ve giderek artan baskıcı bir rejimin yerleşmesi Sisi yönetimine yönelik hem halktan hem de uluslararası kamuoyundan tepkilerin yükselmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte özellikle son iki yıldır Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) çizdiği programlar çerçevesinde yapılan reformların enflasyonu artırması, Mısır cüneyhinin dolar karşısında ciddi oranda değer kaybetmesi ve gelir adaletsizliğinin büyümesi gibi sonuçlar doğurması ülkede zaten kötü durumda olan milyonlarca Mısırlının ekonomik koşullarını çok daha zorlaştırmaktadır. Buna ilaveten başta Kuzey Sina bölgesi olmak üzere ülke genelinde devam eden şiddet olayları ve güvenlik endişeleri Sisi rejiminin ülkeyi yönetmek ve ekonomiyi ayakta tutmakta başarısız olacağı inancının yerleşmesine neden olmaktadır.
Bu durumun farkında olan Sisi yönetimi özellikle dış politikadaki temaslarını artırarak bir anlamda ülke içinde sağlayamadığı meşruiyeti temin etmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede ABD, Rusya, Almanya ve Fransa gibi küresel aktörlerle ilişkilerini devam ettiren Sisi rejimi, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle yakın ilişkilerini korumaya çalışmaktadır. Sisi yönetiminin dış politikadaki bu aktivizmi Mısır’ın İsrail ile ciddi anlamda yakınlaşmasına neden olmuş, iki ülke bölgesel meselelerde ortak politikalar izlemeye başlamıştır. Her ne kadar dış politikadaki aktivizmi ile ayakta kalmaya çalışsa da ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve şiddet ortamının devam etmesi Sisi rejiminin geleceğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Kuzey Sina bölgesindeki son saldırı ise Sisi rejiminin geleceğindeki belirsizliğin ilerleyen dönemde daha da artacağını göstermektedir.