15 Temmuz 2016’da saat 21.48’de bir haber portalı sosyal medya hesabından bir mesaj yolladı. Son dakika uyarısı ile veriliyordu mesaj: “Beylerbeyi Sarayı önünde asker: Sıkıyönetim ilan edildi herkes evine gitsin!” Evet mesaj tanıdıktı. Fakat mesaj kadar, mesajı getiren de tanıdıktı. Mesajın postacısı FETÖ’nün medya üslerinden olan Haberdar isimli internet sitesiydi. Site o dakikadan sonra anbean askerin “emir komuta zinciri içinde başarılı bir darbe” yaptığını ispat etmek üzere çeşitli paylaşımlarda bulundu.
FETÖ’nün haber organı “darbe oldu” mesajını paylaştıktan tam 12 dakika sonra İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin üzerinde tankların trafiği kestiği haberleri duyulmaya, birkaç dakika sonra da Ankara’da savaş uçaklarının şehrin üzerinden alçak uçuş yaptığı bilgisi paylaşılmaya başlandı. Hemen ardından MİT ve Genelkurmay’a helikopterle ateş açıldığı, ülkenin farklı bölgelerinde kamu binaları önünde asker ve polislerin karşı karşıya geldiği haberleri işitildi. Bu haberin üzerinden henüz yarım saat geçmemişti ki bu kez de Atatürk Havalimanı’nın tanklarla kuşatıldığı ve kontrol kulesinin darbeci askerlerce ele geçirildiği söylentileri duyulmaya başlandı.
Bunlar Türkiye siyasi tarihinde eşi benzeri görülmüş olaylardı. Evet buraya kadar anlatılanlara benzer birçok olaya Türkiye daha önce çeşitli kereler tanıklık etmişti. “Türkiye siyasi tarihi, darbeler tarihidir” diye anlatılmıştı bize yıllarca. Tanklar sokağa çıkar, kamu binalarını zapt eder, devletin radyo ve televizyonundan “darbe bildirisi” okunur, son olarak da devlet ve hükümet yetkilileri tutuklanır, yeni bir dönem başlardı.
Bu kez öyle olmadı. Darbeciler henüz TRT’den bildiri okumaya fırsat bulamadan, 23.05’te Başbakan Binali Yıldırım A Haber’e bağlanarak Türk ordusu içindeki bir grubun yasa dışı bir kalkışmaya giriştiğini, hükümetin görevinin başında olduğunu ve halkın demokrasiye sahip çıkması gerektiğini söyledi. Bu kalkışmanın ordunun emir komuta zinciri içinde gerçekleşmediğini ısrarla vurguladı. A Haber başta olmak üzere televizyon kanalları bu darbe girişiminin arkasında Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) yönettiği bir cunta olduğunu duyurmaya başladılar. Darbeci teröristler ilk yenilgiyi medya savaşında yaşadılar. Darbeciler TRT’yi ele geçirip de silah zoruyla darbe bildirisini okuttuklarında planladıkları etkiyi yaratabilecekleri bir ortam kalmamıştı. Halk artık “Türk Silahlı Kuvvetleri içine yuvalanmış bir terör örgütüyle karşı karşıya olduğunu” biliyordu.
Fakat darbe girişimini boşa çıkaran esas hamle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halkı “o malum yapı”nın işgaline karşı meydanlara çağırması oldu. Millet sadece meydanlara çıkmadı, devletin meşru güvenlik güçlerine maddi manevi destek oldu, tankların önünde durdu, darbecileri durdurmayı başardı. Teröristler boş durmadı, tankları sürdü insanların üzerine. Hedef seçerek sivillerin üzerine ateş açtı. TBMM başta olmak üzere kamu binalarını bombaladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast girişiminde bulundu. O gece teröristler 174’ü sivil 237 kişiyi şehit etti.
Sokakta devletin silahlarıyla terör estiren darbeciler başarılı olamadılar. Devletin güvenlik güçlerince ele geçirildiler. Gerek doğrudan sahada çatışan gerekse de onlara devletin farklı birimlerinden lojistik destek sağlayan terör örgütü mensupları tutuklandılar. Şimdi sıra bu darbeci teröristlerin yargılanmasında.
Atılması Gereken Üç Adım
Önümüzde atılması gereken başka adımlar da var. Bunlardan birincisi son dönemde Türkiye’yi ateşe atmak için elinden geleni ardına koymayan, son olarak devletin uçakları, tankları ve silahlarıyla millete darbe yapmaya çalışan FETÖ’nün çökertilmesi.
Bunun için bu hareketin liderinin yakalanması, finans kaynaklarının çökertilmesi, yurt içindeki ve yurt dışındaki faaliyetlerinin sonlandırılması ve mensuplarının tümünün adalet önüne çıkarılması gerekiyor.
Atılması gereken ikinci adım herhangi bir grubun FETÖ gibi terörist bir yapılanmaya dönüşmemesi için her türlü tedbirin alınmasıdır. Herhangi bir grubun, hangi ideolojik saikle olursa olsun kamu gücünü kendi grup çıkarı için kullanmasına, devlet içinde bir grup olarak örgütlenmesine izin vermeyecek bir ortam oluşturulmalıdır.
Ve son olarak “askeri darbe” aygıtı başta olmak üzere siyaset dışı araçlarla meşru ve demokratik siyasetin engellenmesine izin vermeyecek yapısal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Türkiye’de 2002 sonrasında sivil-asker ilişkileri siviller lehine şekillense de 15 Temmuz darbe girişimi ne yazık ki Türkiye’nin henüz “askeri darbe” tehdidinden tam anlamıyla kurtulamadığını göstermiştir. Hiç kuşkusuz 2002 sonrasında yaşadığımız demokratikleşme, tanık olduğumuz siyasal istikrar, ekonomik büyüme ve toplumsal refah 15 Temmuz darbe girişiminin atlatılmasında büyük rol oynamıştır. Bununla birlikte bir yandan askeri eğitim kurumlarının köklü bir revizyona tabi tutulması, ordunun her ilde dağınık garnizonlar şeklinde değil ülke çapında birkaç üsde toplanmasını sağlayacak mekansal düzenlemeler yapılması, profesyonel orduya geçişin sağlanması ve benzeri adımların atılması gerekmektedir.
Kimler Suçüstü Yakalandı?
“Türkiye’de ihtilal oldu ama kimin kazandığı belli değil. Mikrofonda bir biri, bir diğeri biz kazandık diyor!” 1962 yılında BBC, Talat Aydemir’in “başarısız darbe teşebbüsü”nü bu şekilde duyurur. İki taraf arası mücadele!
Aradan geçen yıllar Türkiye’yi ileriye taşıdı. Batılıların Türkiye’ye bakışı ise daha da geriye gitti. Türkiye’nin modernleşme, demokratikleşme, kurumsallaşma ve büyüme süreçleri onların özcü, ayrımcı ve ötekileştirici bakış açılarına hiçbir tesirde bulunmadı. Dahası Türkiye’nin özgürleşme, modernleşme ve demokratikleşme mücadelesini geriye götürmek için uğraşmayı tercih ettiler.
ABD ve İngiliz medyası 15 Temmuz darbe girişimini hayrete düşmeden, şaşırmadan ve yaptıkları her haberde “iki taraf”tan, “iki taraf arasındaki mücadele”den bahsederek verdi. Kimdi bu iki taraf? Seçilmiş bir hükümet ve bir askeri cunta. 1962’de de öyleydi. Fakat bu kez BBC daha fazlasını yaptı. BBC prodüktörü James Bryant insanlara, “hükümetin yaptıklarını eleştirecek” birilerini aradığını, bugünlerde öylelerini bulmakta zorlandığını anlatan e-mailler atıyor. Dünyaya objektivizm satan BBC, Türkiye demokrasisi söz konusu olduğunda “hükümet karşıtı” yani “darbe yanlısı” görüş avına çıkıyor!
Evet şimdi çok daha fazlası var. Birincisi bu askeri cunta ordu içinde örgütlenmiş sıradan bir darbeci oluşum değil. Bu cunta ABD’de yaşayan ve bağlılarının kendisini mehdi olarak gördüğü sözde bir “din adamı” tarafından yönetiliyor. On yıllar boyunca ordu içinde yuvalanan bir terör örgütü var karşımızda. Ve bu örgüt kendisine yaraşır bir biçimde darbe girişimi esnasında her tür terörize yöntemi kullanıyor. Ne var ki bunlar Batı medyasının pek dikkatini çekmiyor!
Türkiye’ye tıpkı 1960’larda baktığı gibi bakan Batılılar Türkiye’de sivil siyasetin nasıl güçlendiğini, halkın iktidarın merkezine oturduğunu, demokrasinin nasıl sahiplenildiğini ve Erdoğan’ın aşağıdan yukarıya doğru ilerleyen yeni bir modernleşme hareketinin simge lideri olduğunu göremiyorlar.
Bu farklılaşmalar ve değişimler Batı medyasını hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Nitekim 15 Temmuz darbe girişimini ve halkın bu girişimi bastırmasını ele alırken kalıpları, önyargıları ve ezberleri devreye soktular. “İki taraf”tan birinin, “Erdoğan”ın kazandığı anlaşıldıktan sonra bu kez “Erdoğan karşıtı” sloganlar ardı ardına atılmaya başlandı. Son 3 yıldır tekrar edilen söylemler 3-4 saat içinde bir araya getirilip servis edildi.
Halkın sokaklarda darbeci teröristlere karşı verdiği mücadele görmezden gelindi. Gezi kalkışmasını mitleştiren Batı medyası, 15 Temmuz direnişinin sivil yanını baskılamaya, meydanlardaki halkı “İslamcı militanlar” olarak göstermeye çalıştı.
Yalanlar, asparagaslar, aşırı yorumlar, manipülasyonlar gırla gitti. Bütün bunlar Türkiye halkının gözü önünde oldu ve olmaya da devam ediyor. Türkiye bu kez gerçekten de çok net bir biçimde dostunu ve düşmanını gördü.
Hiç kuşkusuz ABD ve İngiliz medyası başta olmak üzere Batı medyasının bu tavrı Türkiye’de aşağıdan yukarıya doğru bir Batı karşıtlığını beraberinde getirecek bir husus. Fethullah Gülen’e ve onun başında bulunduğu terör şebekesine sahip çıkan Batı dünyası Türkiye halkının tepkisini çekmeye, Türkiye’de siyaset yapan bütün aktörler de bu tepkiyi ciddiye almaya devam edecek.
ABD ve İngiliz medyasının bu tavrının salt oryantalist önyargılardan kaynaklanmadığına da emin olun. Bir de meselenin “stratejik” bir yönü var. Bana öyle geliyor ki FETÖ üzerinden gerçekleştirilecek bir darbe girişiminin her halükarda Tayyip Erdoğan’a suikast kısmını başaracağını ve darbe girişimi gün sonunda başarısız olsa bile Türkiye siyasetinin müdahale ve yönlendirmeye açık hale geleceğini düşündü birileri. Belki bu senaryo içeriden birilerine de sevimli geldi. Fakat bu siyasi ameliyat girişimi başarılı olamadı. Ne darbe ne de Erdoğan’a suikast girişimi hedefine ulaşabildi.
Yeni Dönemin İmkanları
Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine ve ailesine yönelik suikast girişiminden çok şükür ki kurtulabildi ve liderliğiyle bu darbe girişiminin boşa çıkarılmasında büyük bir rol üstlendi. Ve bu süreç halkın gözü önünde oldu. Bugün Türkiye siyasetinde yer alan farklı aktörler nazarında Erdoğan’ın liderliği 15 Temmuz öncesinden çok daha farklı bir anlam ifade etmektedir. İkincisi Erdoğan’ın 15 Temmuz öncesinde dile getirdiği “yerlilik ve millilik” söylemi her düzeyde daha geniş bir alıcı kitlesi bulmuş durumdadır. Üçüncüsü Erdoğan’ın gerek inşa gerekse de mücadele stratejileri bugün 15 Temmuz öncesinden çok daha geniş bir sosyopolitik zemini harekete geçirecek niteliktedir. Dördüncüsü darbenin püskürtülme sürecinde farklı siyasal aktörler arasında uzun yıllardır görülmeyen bir siyasal etkileşim imkanı doğmuştur.
Bütün bunları bir arada düşündüğümüzde bugün 15 Temmuz öncesinden çok daha güvenli ve güçlü bir Türkiye’de yaşadığımızı, yeni tehditleri bertaraf etmek ve yeni imkanları kullanabilmek için çok daha geniş bir fırsat alanına sahip olduğumuzu görmemiz gerekir.
[Kriter, 1 Ağustos 2016].