AK Parti, toplumsal eğilimlerle vesayet sisteminin çatıştığı bir dönemde kuruldu. Toplum, değişen koşullara uyum gösteremeyen merkez sağ partilerden uzaklaşarak siyasal taleplerini karşılama vaadinde bulunan kimlik partilerine yönelirken, devlet kimlik partilerine kapıları kapatarak merkez sağ partileri adres gösteriyordu. 1990’lar, toplum ile devlet arasındaki bu gerilimle geçti. AK Parti, 2001’de, bu siyasal kilitlenmeyi aşma iddiasıyla kuruldu.
2002 seçimleri, devleti merkez sağ alternatiften mahrum bırakarak 1990’lardaki kilitlenmeyi toplumsal eğilimler lehine sonuçlandırdı ve AK Parti iktidarını zorunlu kıldı.
AK Parti, merkez sağın kalkınma performansını kimlik partilerinin demokrasi vaadiyle birleştirerek girdiği her seçimde toplumsal desteğini artırdı. Merkez sağın çevreyi merkezle barıştırmayı hedefleyen kültürel muhalefet dilini siyasallaştırarak merkezi çevrenin eğilimleri doğrultusunda yeniden kurmayı misyon edindi.
Bu misyon yoğun bir dirençle karşılaştı. AK Parti iktidarı boyunca toplum-siyaset-devlet ilişkilerini demokratikleşmeye yönelik siyasi hamleler kıran kırana bir mücadeleye yol açtı. AK Parti’nin kararlı duruşu toplumdan destek aldıkça vesayet bloku zayıfladı. Nihayetinde 12 Eylül 2010 referandumuyla siyasal sistem vesayetçi aktörlerden arındırılarak yeni bir siyasal döneme kapı aralandı.
AK Parti üstlendiği ilk misyonu yerine getirerek vesayetçi sistemi tasfiye etmeyi başardı. Vesayetçi sistemin tasfiye edilmesi, AK Parti’ye “yeni Türkiye’yi inşa etme” misyonu yükledi. Yeni Türkiye’yi inşa siyaseti, vesayet sistemini tasfiye etme sürecinin karşılaştığı dirençlerden daha sofistike dirençlerle karşılaştı. İçeride ve dışarıda bir araya gelmesi beklenmeyen pek çok kesim AK Parti’nin yeni Türkiye’yi inşa etme misyonunu engellemek üzere ittifak kurdu.
Hem AK Parti’ye alternatif üretilemediği için hem de inşa siyaseti Erdoğan’la özdeşleştirildiği için bu süreçte Erdoğan hedef tahtasına oturtuldu. İnşa sürecinin sekteye uğratılması Erdoğan’ın zayıflatılmasıyla özdeşleştirildi. Erdoğan karşıtlığı siyasetin esas eksenine dönüştü. Bütün çabalar, Erdoğan’ın muhtemel Cumhurbaşkanlığını engellemeye hasredildi. Nitekim Gezi eylemleri ve 17 Aralık operasyonları da doğrudan Erdoğan’ı hedef aldı.
2010’dan bu yana inşa siyaseti ağır aksak devam etse de, siyaset, enerjisinin çoğunu bu dirençlerle baş etmeye ayırmak zorunda kaldı. Şimdi yeni bir dönem başlıyor. 10 Ağustos’ta gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu dönemin geride kaldığını, inşa sürecini engellemeye yönelik direncin boşa çıkarıldığını sembolize etmektedir.
Yeni Türkiye imkânıyla özdeşleşen Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığıyla, inşa süreci daha doludizgin yoluna devam edecektir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı, siyasetin parametrelerini değiştirecek, siyasal sistemi sosyolojik dönüşüme adapte edecek yepyeni bir dönemin kapısını aralıyor.
Bu yeni dönemin en önemli dinamiği de Erdoğan ve AK Parti olacak. Erdoğan, AK Parti genel başkanlığından yeni Türkiye’nin kurucu liderliğine geçerken AK Parti de kendisini bu yeni döneme uyarlayacak. 2001’de vesayetçi sistemi tasfiye etmek üzere kurulan AK Parti, bugünlerde, yeni Türkiye’yi inşa etmek üzere yeniden yapılanacak.
Türkiye'nin siyasal koşulları, AK Parti'den beklentileri ve AK Parti kadrolarının Türkiye'ye yönelik hedefleri, daha epey bir süre, AK Parti'ye iktidar imkânı sağlıyor. Bu çerçevede, yeniden yapılanma, AK Parti tabanı için endişe kaynağı olmaktan öte partiyi kurumsallaştırmaya yönelik bir imkân olarak görülmelidir.
[Akşam, 14 Ağustos 2014]