Başbakan Binali Yıldırım’ın çok sayıda bakanla ziyaret ettiği İspanya ile ilişkilerimiz diğer Avrupa ülkelerine örnek olacak türden.
İki ülke arasındaki ilişkilerin gerek ekonomik gerekse güvenlik alanlarında çok iyi olmasının temel nedeni, Türkiye ve İspanya yönetimlerinin birbirlerinin içişlerine müdahale etmekten kaçınmaları, iki NATO müttefiki olarak birbirlerinin güvenlik kaygılarını dikkate alan politika izlemeleri ve aralarındaki ekonomik ilişkileri geliştirmeye odaklanan bir tavır içerisinde olmalarıdır.
2017 yılında ulaşılan 12,6 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Türkiye’nin önemli ticaret ortakları arasında olan İspanya’nın Türkiye’de faaliyet gösteren yaklaşık 650 firması bulunurken ve 2002-2016 arası dönemde İspanya’dan Türkiye’ye yapılan toplam yatırım miktarı 7,5 milyar doları geçti.
Türkiye gibi, kendisi de terör saldırılarına maruz kalan İspanya, Ankara’nın terörle mücadele konusundaki kaygılarını çok iyi anlayan bir politika izlerken, bu konuda Almanya, Belçika ve Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerinin PKK’ya destek anlamına gelen tavırlarından uzak bir tutum içerisinde olmaya dikkat ediyor. PKK’nın ülkesindeki faaliyetlerine müsaade etmeyen Madrid yönetimi bu örgüte karşı mücadele konusunda Ankara ile iş birliği yapıyor.
Almanya, Hollanda ve ABD’nin, Suriye’den gelebilecek füze saldırılarına karşı Türkiye’ye konuşlandırdıkları Patriot hava savunma sistemlerini Türkiye’den çekme kararı aldıkları 2015 yılında İncirlik üssüne bu savunma sistemlerini yerleştirme kararı alan İspanya, Ankara tarafından NATO çerçevesindeki güvenlik ortaklığına en sadık müttefik olarak görülüyor ve takdir ediliyor.
2005 yılında İspanya Başbakanı Zapatero ile o dönemde Türkiye Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, BM çatısı altında başlatılan Medeniyetler İttifakı girişimine öncülük etmişlerdi.
Türkiye’nin bu şekilde, Batı ile karşılıklı kültürlere ve egemenliğe saygı temelli bir ilişki kurma arzusunu gören İspanya hükûmetleri, Ankara ile bu çerçevede ilişkileri geliştirme konusunda bir sorun yaşamadılar ve iki ülke ekonomik ve güvenlik ilişkileri sürekli gelişme gösterdi.
Kuşkusuz Türkiye ile İspanya arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesi, iki ülke ticaret hacminin mevcut 12 milyar doların çok daha üzerine çıkarılması ve güvenlik ortaklığının artırılması potansiyeli var. Başbakan Yıldırım’ın ziyareti bu açıdan oldukça önemli.
Türkiye, kendi egemenliğine ve güvenlik kaygılarına saygı gösteren İspanya ile ilişkilerini bu şekilde geliştirirken, bir başka Avrupa ülkesi olan Almanya ile yeni bir krize doğru sürükleniyor. Üstelik Almanya ile Türkiye’yi bağlayan çok daha derin tarihî ortaklıklar ve bu ülkede yaşayan 3 milyondan fazla Türkiye kökenli insan varken.
Türkiye’de seçimler yaklaşırken Almanya’da birçok siyasetçinin Erdoğan ve AK Parti düşmanlığının hortladığı görülüyor.
Belki de bu düşmanlık hiç kaybolmamıştı!
Ancak geçen yıl Türkiye’de yapılan anayasa referandumu ve Almanya parlamento seçimlerinin ardından, iki ülke ilişkilerinde sağduyunun öne çıkacağı ve Berlin’in Türkiye’nin içişlerine doğrudan müdahale anlamına gelen tavırlarından uzaklaşacağı beklentileri oluşmuştu. Eski Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in meslektaşı Çavuşoğlu’nu memleketi Goslar’da ağırlayıp kendi eliyle çay ikram etmesi de olumlu bir hava oluşturmuştu.
Ancak alışkanlık bu ya, Türkiye’nin yeniden seçim atmosferine girmesi Almanya’daki iflah olmaz Erdoğan ve AK Parti karşıtlarını tekrar harekete geçirdi.
Bu seçimi de bir fırsat olarak gördüklerine işaret eden açıklamalar birbiri ardına gelmeye başladı.
İktidardaki Hıristiyan Demokratlar ile Sosyal Demokratlar’dan yetkililer, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Partili siyasetçilerin Almanya’daki Türk seçmenlere yönelik seçim çalışması yapmalarına müsaade etmeyeceklerini söylediler.
Hatta o kadar ileri gittiler ki, 29 Mayıs 1993’te Alman ırkçıların evlerini kundaklaması sonucu Türk kökenli Genç ailesinden beş kişinin hayatını yitirdiği Solingen Katliamı’nın anma törenlerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun katılmasının yasaklanmasını bile tartışıyorlar.
Daha PKK’nın Almanya’daki uzantısı Sol Parti (Die Linke) sahneye çıkmadan bu kadar sorun yaşandığına göre, 24 Haziran’a kadar Türk-Alman ilişkilerini ciddi krizler bekliyor.
Almanya’nın, İspanya’nın yaptığı gibi sağlıklı bir Türkiye politikası geliştirmesi neredeyse imkânsız hâle gelmiş.
[Türkiye, 25 Nisan 2018].