AK Parti ve MHP'nin uzlaşmasıyla hazırlanan 21 maddelik anayasa teklifi AK Parti'li milletvekillerinin imzasıyla Meclis'e sunuldu. Yürütme yetkisini Cumhurbaşkanı'nda toplayan ve Başbakanlık makamını ortadan kaldıran teklif, 2007'de Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından doğrudan seçimini getiren anayasa değişikliğiyle başlayan "başkanlık sistemi"ne geçiş sürecini tamamlamayı öngörüyor. Bu haliyle parlamenter sistemden başkanlık hükümet sistemine geçişin son halkasını teşkil ediyor. Bu geçişin, siyasi sistemde gerçekleşen çok daha geniş bir değişimin parçası olduğu akıldan çıkarılmamalı. Peki nedir bu değişim? Türkiye'de "başkanlığa geçiş", siyaset- öncesi bir yönetim şekli olan oligarşiden, siyasi bir yönetim şekli olan cumhuriyete geçiş bağlamında anlam kazanmaktadır. İlk olarak oligarşide yöneten ile yönetilenler arasında mutlak bir ayrım vardır. Yönetenler zengin-seçkin bir azınlık, yönetilenler ise halkın geri kalan büyük kesimidir. Egemenlik elitlere aittir. İkinci olarak siyasetöncesi bir yönetim şekli olan oligarşide yönetim güce ve sınıfsal dışlamaya dayanır. Cumhuriyet ise ilk olarak yöneten ile yönetilen arasında ayrışmanın olmadığı yani egemenliğin millete ait olduğu ve halkın kendi kendini yönettiği yönetim şeklidir. İkinci olarak yönetim, güce ve sınıfsal dışlamaya değil, müzakere ve kamusal yarara dayanır. Türkiye'de AK Parti, Kemalist oligarşik yapının çöktüğü noktada bir siyasi aktör olarak ortaya çıktı. Şu ana kadar AK Parti'li yıllar, oligarşik yapının kalıntılarının temizlenmesi ve cumhuriyete geçiş için gerekli zemin hazırlıklarının yapılmasına tanıklık etti. Yönetim sisteminde değişiklik bu sürecin en önemli kalemlerinden biridir. Keza parlamenter hükümet sistemimiz cumhuriyet rejimine uygun bir yönetim öngörmekten ziyade, oligarşik güçlerin kendi sınıfsal çıkarlarını sürdürmesinin aracı olarak kurgulanmıştı. Bulunduğumuz noktada cumhuriyet rejiminin iki kritik şartından biri büyük oranda gerçekleşmiş durumdadır. Bu şart, yöneten- yönetilen ayrışmasının ortadan kaldırılmasıve nihayet egemenliğin gerçek manada halka verilmesidir. Devletin geniş halk kesimlerine açılması ve milli irade olgusunun siyasette artan belirleyiciliğinde kendisini gösteren bu değişim tarihi bir önem arz etmektedir. Bunun ardından ikinci büyük adımın atılması gerekmektedir. Bu adım, bir azınlık ya da liderin yönetiminden ziyade, müzakere ve kamusal yararı merkeze alan kurumsal bir yönetimin tesis edilmesidir. Ancak bu adım atıldıktan sonra Türkiye devleti gerçek manada bir cumhuriyet haline gelecektir. Elbette bunun için öncelikle AK Parti'li yıllarda ivme kazanan sosyolojik eşitlenme sürecinin kesintiye uğramaması gerekmektedir. Oligarşik yapının ürettiği ve bu yapının iktidarını yeniden üreten toplum kesimleri arasındaki kültürel ve ekonomik uçurumun hafifletilmesi ve nihayetinde ortadan kaldırılması şarttır. Siyasi-hukuki eşitliğe dayanan cumhuriyet rejimi ancak kültürel ve ekonomik açıdan eşitliğin hâkim olduğu bir toplumsal bağlamda sahicilik kazanır ve gerçek manada uygulanabilir hale gelir. Sonuç itibarıyla mevcut anayasa değişikliği teklifinde öngörülen sistem cumhuriyet rejimine geçiş için gerekli sosyolojik şartları mümkün kılacak siyasi zemini hukukileştirmeyi vaat etmektedir. Böylece yaklaşık 15 yıldır oligarşik düzene karşı üretilen fiili durum hukukilik kazanacaktır.
[Sabah Perspektif, 17 Aralık 2016].