Başkan Trump'ın İran nükleer anlaşmasını iptal etmesini ABD'nin küresel sistemde kendi rolünü yeniden tanımlama çabasının bir parçası olarak görebiliriz. Bu çaba Obama dönemine de damgasını vuran ve özellikle Irak işgali ve 2008 ekonomik krizinin sosyoekonomik mirasıyla da alakalı. Amerikan halkı bu iki tarihi travmanın etkisini iyi okuyan ve bunu kampanyasında son derece etkili kullanan Trump'a iltifat ederek küreselci liberal siyasetten ulusalcı muhafazakar siyasete doğru evrildiğini göstermişti. Uluslararası ittifaklara (NATO) ve anlaşmalara (Trans Pasifik Ticaret Anlaşması) karşı sert eleştirileri hatırlandığında Avrupalı müttefikler, Rusya ve Çin'le birlikte imzalanan çokuluslu İran nükleer anlaşmasının iptali Trump'ın ulusalcı misyonunun bir sonucu olarak yorumlanabilir. Anlaşmanın iptalinin iç siyaset açısından en önemli motivasyonunun Trump'ın Obama'nın siyasi mirasını yok etmeyi kendisine ana misyon edinmesi olduğunu söyleyebiliriz. Trump iktidara geldiğinden beri sağlık sigortasından vergilerin indirilmesine, İran anlaşmasından İsrail ve Suudi Arabistan politikalarına kadar birçok konuda kendisini adeta anti-Obama olarak konumlandırdı. Obama'nın en önemli dış politika mirası olarak görülen İran anlaşmasını iptal etmek son derece dayanılmaz bir hamleydi başkan için. Birkaç defa İran'ın anlaşmaya uyduğunu kerhen ve formel olarak onaylamak zorunda kalan Trump anlaşmayı iptal ederek hem seçimlerde verdiği en önemli sözlerden birini tutmuş hem de Obama'nın siyasi mirasını yok etme konusunda ciddi bir adım atmış oluyor. İran'a karşı sertleşmenin diğer önemli bir nedeni de ABD'nin İsrail ve Suudi Arabistan gibi "geleneksel" müttefiklerinin Obama'nın İran politikasını değiştirmek için çok yoğun bir lobi faaliyetine girişmiş olması. Obama'nın İran'ı bölgenin meşru bir aktörü olarak gören ve Washington'ın nihai olarak Tahran'la normalleşmesini hedefleyen politikası bu müttefikler tarafından hiç kabul görmemişti. Anti-Obama Trump'ta büyük umut gören bu bölgesel aktörlerin İran'ı yalnızlaştırma çabalarıyla Trump kabinesindeki İran "şahinler"inin etkisi de yadsınamaz. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın "İran nükleer silah kapasitesi edinirse biz de nükleer silah edinmek için çaba gösterebiliriz" yönündeki sözleri İran'ı köşeye sıkıştırabilmek için lobi faaliyetlerinde en uç tezleri kullandıklarını da gösteriyor. Önümüzdeki dönemde Trump'ın Ortadoğu'ya bakışında İsrail-Suudi ekseninin etkisinin yüksek olacağını söyleyebiliriz.
İzolasyona dönüş Trump'ın söylemine bakılırsa önümüzdeki dönemde ABD, İran'a karşı tekrar baskı, yaptırım ve izolasyon politikasına dönüş yapacak. Ancak bu sefer Avrupalı müttefiklerini, Rusya'yı ve Çin'i yanına alması çok zor olacak. Bölgede yeni bir istikrarsızlık unsuru yaratma ihtimali yüksek olan ABD yaptırımları ve baskısına İran'ın daha önce olduğu gibi "direniş cephesi"ni harekete geçirmeye çalışarak cevap vermeye çalışması kuvvetle muhtemel. Son günlerde İsrail'in Suriye'deki İran çıkarlarına karşı yaptığı harekatlarda görüldüğü gibi artan bölgesel tansiyon kendini en fazla Suriye'de hissettirecek. Bu tür çatışmaların yeni bir İsrail- Hizbullah savaşına yol açması da ciddi bir ihtimal olarak önümüzde duruyor. Netanyahu'nun öteden beri İran'ı yalnızlaştırma ve nükleer tesislerine bir ABD askeri operasyonu gerçekleşmesini sağlama çabaları biliniyor. Trump her ne kadar İran anlaşmasını iptal etse ve yoğun bir baskı oluşturmak istese de İran'la savaşa gidecek adımları atmasının çok zor olduğunu belirtmek gerekir. Trump'ın hem iç politikada verdiği yeni bir savaşa girmeme sözü hem de ulusal güvenlik bürokrasisinin İran'la savaşa girmeye karşı direncinin hatırlanması gerekir. Trump, Netanyahu ve Muhammed bin Selman'ın etkilerine açık olacaktırancak ABD'nin savaşa girmesine yanaşmayacaktır. Bu ikili özellikle Kasımseçimleri öncesinde Trump'ı İran'a tam kuşatma uygulatmaya çalışacaktır ancak ne Amerikan halkı ne de Trump'ın Ortadoğu'da yeni bir savaşa tahammülü ve iştahı var.
Türkiye nasıl etkilenir? Türkiye açısından bakıldığında Washington-Tahran gerginliğinin tırmanması bölgede istikrarsızlığın artmasına yol açacağı ve İran'la ticarete ket vuracağı için olumsuz bir gelişme olarak öne çıkıyor. ABD'nin yeniden yaptırımlar uygulaması ve bu yaptırımların ise geniş kapsamlı olması durumunda Türkiye'nin ticari çıkarlarına zarar gelebilir. Öte yandan Trump genel olarak bölgede İran etkisini geriletmeye çalışacak kapsamlı bir politikaya yönelirse (ki bu zayıf bir ihtimaldir) Türkiye'nin hareket alanı genişleyebilir. Ancak Suriye ve Lübnan'da yaşanacak İsrail-İran mücadelesi bölgenin daha genel dengelerini değiştirecektir. İran ise anlaşmayı iptal eden ABD'nin kredi kaybından yararlanarak Avrupa ile ABD arasındaki ayrılığı derinleştirmeye çalışacaktır. Bu durumda derinleşecek istikrarsızlık ortamı Türkiye'nin işine gelmeyecektir. Öteden beri İran'la Suudi Arabistan arasındaki tansiyonu azaltmaya çalışan Türkiye'nin çabaları yeni dönemde daha da kritik hale gelecektir ancak Suudi liderlerin Trump'ın başkanlığını değerlendirme konusunda son derece agresif ve maksimalist davranacaklarını öngörebiliriz. Bundan sonra bölgede ve özellikle Suriye'de ABD-İsrail- Suudi üçlüsünün anti-İran inisiyatifleri belirleyici olmaktan öte bölgeyi geniş kapsamlı bir çatışma ortamına sürükleyebilir. ABD'nin kapsamlı bir savaş istememesi bu cephenin heveslerini dizginleyecektir. ABD'nin bölgesel istikrarsızlığa yatırım yapması ve küresel liderlik misyonundan feragat etmesinin bölgesel sonuçları göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin daha çatışmacı,istikrarsız ve öngörülemez bir bölgeye hazır olması gerektiğini söyleyebiliriz.
[Sabah, 12 Mayıs 2018].