SETA > Yorum |
Trump Kabinesinin Signal Skandalı

Trump Kabinesinin Signal Skandalı

Trump’ın kabine üyelerinin Signal uygulaması üzerinden Yemen’e saldırı planlarıyla ilgili bilgileri kendi aralarında paylaştığının ortaya çıkması, yönetimin ilk ulusal güvenlik skandalı olarak kayda geçti. Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın kurduğu Signal grubuna yanlışlıkla eklediği Atlantic dergisi genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg’in konuyu haberleştirmesiyle, Trump yönetiminin en üst düzey yetkililerinin hassas ve gizli bilgileri devlet sistemlerinin dışındaki bir platformda paylaştığını gösterdi.

Trump’ın kabine üyelerinin Signal uygulaması üzerinden Yemen’e saldırı planlarıyla ilgili bilgileri kendi aralarında paylaştığının ortaya çıkması, yönetimin ilk ulusal güvenlik skandalı olarak kayda geçti. Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’ın kurduğu Signal grubuna yanlışlıkla eklediği Atlantic dergisi genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg’in konuyu haberleştirmesiyle, Trump yönetiminin en üst düzey yetkililerinin hassas ve gizli bilgileri devlet sistemlerinin dışındaki bir platformda paylaştığını gösterdi. Kapalı devlet sistemlerinin dışında ve Amerika’nın Rusya ve Çin gibi hasımlarının takip etme ihtimalinin yüksek olduğu bir platformda Yemen’e saldırının detaylarının tartışılması ulusal güvenlik açığı bağlamında tartışılıyor. Dijitalleşmenin ulusal güvenliği ne kadar dönüştürdüğünü de akla getiren bu olay hem karar alma süreçlerinin şeffaflık ve denetim açısından ne denli kırılgan hale geldiğini, hem de teknoloji kullanımındaki tercihlerin stratejik riskleri nasıl artırabileceğini gözler önüne seriyor.

Kabine İçindeki Görüş Ayrılıkları

Hillary Clinton’ın emailleri skandalını akıllara getiren Signal olayı benzer bir siyasi deprem yaratmamakla birlikte Trump’ın isteklerinin uygulanma sürecindeki kabine içi görüş ayrılıklarıyla ilgili önemli ipuçları veriyor. Bakanların farklı yaklaşımlarını ortaya koyan yazışmalar, Yemen’e saldırının zamanlaması, stratejik sonuçları ve kamuoyuna nasıl yansıtılacağı kaygılarının öne çıktığını gösteriyor. Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Husilere karşı saldırının, Amerika’dan çok Avrupa ticaretinin çıkarına olduğu ifadeleri dikkat çekiyor. Vance, Trump’ın bu operasyonun ‘‘Avrupa’ya bedavadan Amerikan koruması sağlamama’’ politikasına aykırı olduğunun farkında olmadığını ima ediyor. Diğer kabine üyeleri aynı fikirde olduklarını ve maddi bir karşılık almaları gerektiğini ifade etmekle birlikte, hızlı hareket etmezlerse saldırının sızabileceğini veya önce İsrail’in harekete geçebileceğini savunuyor.

Kabine içi görüş ayrılıklarının ve tartışmaların operasyonel detaylar da içerdiği belirtiliyor ancak bunların gazeteci Goldberg dışında bir yere gittiğine ilişkin bir delil yok. Bununla birlikte Rusya, Çin ve İran gibi devletlerin desteklediği hacker gruplarının sürekli bu tür iletişimlerin peşinde olduğu sır değil. Devletlerin ulusal güvenlik süreçlerinin en önemli açıklarından birisi, hasımlarının karar alma süreçlerinin detaylarına hakim olmasıdır. Amerika’nın hasımlarının da yönetim içindeki farklı güç merkezlerinin nasıl etki sahibi olduğunu ve siyasi figürlerin nasıl pozisyon aldığını öğrenmek için sürekli büyük çaba ve kaynak harcadığı biliniyor. Signal yazışmalarının ortaya saçtığı bu tür gizli bilgilerin ele geçirilme ihtimalinin kabine içindeki görüş ayrılıklarının bilinmesinin ötesinde bir anlamı var. Ulusal güvenliği bu kadar yakından ilgilendiren kritik bir meselede yetkililerin mesajlaşma için Signal kullanması stratejik bir risk olarak öne çıkıyor.

Clinton’ın Emailleri

Trump yönetiminin Signal skandalının akla ilk getirdiği örnek elbette Clinton’ın emailleri skandalı. Skandalın ironik tarafı, 2016 başkanlık seçimlerinde, Hillary Clinton’ın emailleri tartışmasının Trump’ın en büyük kozu haline gelmiş olmasıydı. Clinton’ın devletin güvenlikli email sistemlerinin dışında özel bir e-posta sunucusu üzerinden email kullandığı ortaya çıkınca Cumhuriyetçiler meselenin peşini bırakmamıştı. Hakkında açılan soruşturmada sunucunun FBI’a teslim edilmesi öncesinde Clinton’ın şahsi emaillerinin ‘temizlenmesi’ de çok tartışılmıştı. Clinton’ın neden böyle bir sunucu kurma ihtiyacı duyduğunu açıklamakta zorlanması ve Trump’ın emaillerin silinmesinin hassas bilgilerin yok edilme çabası olduğu yönündeki iddiaları, başkanlık yarışının en önemli gündemi haline gelmişti. FBI’ın soruşturmayı sonlandırdığını ve kovuşturmaya gerek olmadığını açıkladıktan aylar sonra ve seçime sadece dört ay kala soruşturmayı tekrar başlattıklarını açıklaması Clinton’ın kampanyasına kritik bir darbe vurmuştu.

Dijital Çağda Ulusal Güvenlik

Trump’ın bakanlarının Signal kullanımı ve Clinton’ın emailleri siyasi skandallar olarak öne çıksa da, meselenin dijital çağın hayatın her alanını kuşatması bağlamında da değerlendirilmesi gerekiyor. Dijitalleşme, akıllı cihazlar ve yapay zekanın hayatın her alanını fethettiği bir dönemde, siyasiler ve devlet yetkililerinin hantal ve yavaş görülen devlet sistemlerini tercih etmemeleri ulusal güvenlik alanında en güncel ikilemlerden birine işaret ediyor. Trump yönetiminin çizmeye çalıştığı ulusal güvenlikte sert ve güçlü imajın altını oyan bu hadise, bakanlar arasında hızlı ve pratik iletişim ihtiyacının mahrem bilgilerin korunması gerekliliğinin önüne geçebildiğini gösteriyor. Uçtan uca şifreleme imkanı tanıyan Whatsapp, Telegram ve Signal gibi mesajlaşma platformlarının sunduğu rahatlık ve kolaylıkların en gizli bilgilerin dahi paylaşılmasını kaçınılmaz kılması ulusal güvenlik açısından kritik bir zorluk olarak öne çıkıyor.

Son on beş yıllık süreçte müthiş bir ilerleme kaydeden akıllı telefonların sunduğu iletişim imkanları, siyasetin alanını genişletmekle kalmayıp mahremiyetin anlamının da temelden değişmesine yol açtı. Vatandaşlar arasındaki paylaşımların viral hale gelmesi kamuoyunun yönlendirilmesi imkanını ana akım medyanın tekelinden çıkardığı bir süreci tecrübe ettik. Birçok protesto ve ayaklanmanın hızlıca organize edilebildiği uygulamaların yaygınlaşması, devletlerin bu hıza yetişmesini mecbur kılarak ulusal güvenliğin tanımını da değiştirdi. Devletlerin oluşturduğu güvenlikli platformların teknolojinin hızına yetişememesi sonucunda siyasilerin ve bürokratların da devlet sistemleri dışındaki platform ve uygulamaları tercih etmelerine yol açtı. Ulusal güvenlikle birlikte mahrem ve açık bilgi tanımlarını dahi dönüştüren bu değişim süreci, bütün devletler için üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir meydan okuma olarak öne çıkıyor.

[Yeni Şafak, 26 Mart 2025]