Washington İsrail’e Baskı Yapmadan Sonuç Almaya Çalışıyor

Biden yönetimi İsrail’le Hamas arasındaki ateşkes müzakerelerinde sonuç almakta zorlanırken bir yandan da savaşın Lübnan’a sıçramasını engellemeye çalışıyor. Biden, İsrail’in bir ateşkes planını kabul ettiğini söylemiş ve detaylarını açıklamıştı. Netanyahu ise Hamas’ı tamamen yok etme amacından vazgeçmediklerini söyleyerek Washington’ın elini zorlamasına direnmişti. İsrail Gazze’de saldırılarına devam edince, Hamas da pozisyonunu sertleştirmişti. Biden yönetimi bu sefer Hamas’ın oyun bozanlık yaptığı argümanını öne sürerek İsrail’e ateşkes için gerçek bir baskı yapmaktansa Mısır, Katar ve Türkiye gibi ülkelerin Hamas üzerindeki nüfuzunu kullanmalarını sağlamaya çalıştı.

Devamı
Washington İsrail e Baskı Yapmadan Sonuç Almaya Çalışıyor
Casus Balonlar Amerika-Çin İstihbarat Mücadelesinde Yeni Alan

Casus Balonlar: Amerika-Çin İstihbarat Mücadelesinde Yeni Alan

Amerikan kamuoyu ülkenin hava sahasında gözetlenen Çin’in ‘casus’ balonuyla meşgul hale geldi. Halkın balonu çıplak gözle gözlemlemesiyle gündemin ilk sırasına oturan balonun Amerikan hava sahasında seyretmesi ABD’yle Çin arasında yeni bir diplomatik kriz alanı haline geldi.

Devamı

Yaklaşık altı ay süren pazarlıklar sonunda Kongre Ukrayna, İsrail ve Tayvan’a 95 milyar dolarlık savunma yardımını onaylamıştı. Cumhuriyetçiler bu yardımı Biden’dan Meksika sınırıyla ilgili tavizler koparmak için sürüncemede bırakmıştı. Ancak İsrail’in Suriye’deki İran konsolosluğuna saldırısı sonrasında bölgesel tansiyonun yükselmesi Kongre’yi harekete geçirdi ve Biden paketi 24 Nisan’da imzalayarak Ukrayna’ya yardımın da hemen başlayacağını açıkladı. Amerikan siyasetinin Ukrayna’ya yardım konusundaki isteksizliği ve konuyu iç siyaset malzemesi haline getirmesi, Rusya’nın Batı’nın desteğinin ilelebet sürmeyeceği hesabının doğru çıkabileceğine işaret ediyordu. Biden yönetimi ve Amerikan Kongre’si bu hesabın boşa çıkacağı mesajını vermek adına yardım paketini geçirdi ancak bu paketin bu kadar zor geçmesi ileride Ukrayna’ya desteğin devam edip etmeyeceği konusunda derin şüphe uyandırdı.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işledikleri suçlamasıyla İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri kararı çıkarılmasını talep etti. Yargıçlar Khan’ın bu talebini onaylarsa Amerikan müttefiki bir ülkenin siyasi liderlerine karşı alınan karar mahkemenin tarihine bir ilk olarak geçecek. Amerikan siyasetinin her iki kanadından muhtemel bir tutuklama kararına karşı lobi çabaları daha önce basına yansımıştı. Amerikan siyasetçileri UCM üyelerine yazdıkları mektupta sadece kendilerine değil ailelerine de yaptırım uygulayacakları tehdidini savurmuştu. Başsavcının baskılara rağmen tutuklama kararı başvurusu Batılı ülkeler ve özellikle ABD açısından yeni bir sınav teşkil ediyor zira uluslararası hukuk ve düzenin savunuculuğunu başka aktörlere kaptırmakla karşı karşıya durumda.

Genel itibariyle Biden yönetimi kafasını güncel Amerikan siyasetinden pek kaldırabilecek gibi görünmüyor. Türk Amerikan ilişkilerin sancılı fakat sonuçsuz, sabit fakat krizli bir dönem olacağını söyleyebiliriz. Daha basit bir ifadeyle ilişkiler ne kopacak ne de tamir olacak.

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, Biden'ın Putin'e yönelik "katil" ifadesini ve ABD dış politikasını değerlendirdi.

Türkiye'nin Sahada Sonuç Alması AB'ye Geri Adım Attırdı

SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Nebi Miş, Türk dış politikasında güncel gelişmeler üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Devamı
Türkiye'nin Sahada Sonuç Alması AB'ye Geri Adım Attırdı
Siyasete Müdahale Tartışmaları ve Uluslararası Raporlar

Siyasete Müdahale Tartışmaları ve Uluslararası Raporlar

Biden ve Blinken gibi isimlerin açıklamalarıyla resmiyet kazanan ABD'nin müdahaleci siyaseti günümüze kadar farklı formlarda olsa da süreklilik göstermiştir.

Devamı

Gözler 14 Haziran'da Brüksel'de gerçekleşecek olan ikili zirvede.

Bütün sorunlu meselelere rağmen farklı Amerikan yönetimlerinin geleneksel olarak İsrail’in güvenliğine en büyük desteği verme yarışına girdiklerini de unutmamak gerekiyor.

Bir yandan TSK’nın kara ve hava unsurları tarafından geri üslenme noktalarına çekilmek zorunda bırakılan, diğer yandan kolluk kuvvetlerinin ve emniyet güçlerinin aralıksız yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarıyla sahada baskılanan, MİT’in gerek bireysel gerek TSK unsurlarıyla müşterek yürüttüğü operasyonlar neticesinde komuta-kontrol ve operatif kadroları giderek tahrip edilen PKK’dan Duran Kalkan’ın serzenişine benzer ifadeleri gelecekte sıkça duyacağız.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Çin gezisinin hemen sonrasında Çin lideri Xi Jinping’e diktatör yakıştırması yapan Biden bu makalenin yazıldığı saatlerde Hindistan lideri Modi’yi en üst düzeyde ağırlamaya hazırlanıyordu. Biden, Kaşıkçı meselesiyle ilgili Muhammed bin Selman’la ilgili ‘parya’ gibi ağır laflar etmiş ancak zirve yapan petrol fiyatları Suudi Arabistan ziyaretini zorunlu kılmıştı. Demokrasi ve insan hakları konusunda yüksek retorik kullanan Biden’ın buna rağmen jeopolitik dengelerin gerektirdiği adımları atması birçok Amerikan başkanının pratiğiyle uyumlu aslında. Demokrasi Zirvesi’ne dahil edilen ülkeler listesi de Amerikan çıkarlarının ve stratejik tercihlerin öncelikli olduğuna başka bir örnek. Biden ‘demokrasilere karşı otokrasilerin mücadelesini’ en önemli mesele olarak gördüğüne ilişkin sözlerini boşa çıkaran tutarsızlıklar, Amerika’nın bu konudaki güvenilirliğine zarar vermekle kalmayıp Çin gibi birçok ülkeyle ilişkilerini pragmatik bir çerçevede götürmesini de zorlaştırıyor.

Erdoğan'ın BM'ye dair "daha adil bir dünya mümkün" çıkışı ve Ukrayna Savaşı'ndaki politikası ile Türkiye'nin milli çıkarlarını aşan öncü bir rol üstleniyor. Çözüm odaklı yeni çok taraflılık arayışının ayak sesleri...

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçtiğimiz günlerde İran ile ABD arasında bir mahkum takası anlaşması yapıldığını açıkladı. İki ülke arasında bir süredir bu konuda müzakerelerin yürütüldüğü biliniyordu. Mart ayında İran tarafı ABD ile bir mahkum takası anlaşması yaptıklarını iddia etse de ABD tarafı bunu derhal yalanlamıştı. Ancak bir süredir iki ülke arasında Umman'ın arabuluculuğunda müzakerelerin yürütüldüğü biliniyordu. Söz konusu müzakerelerin aslen nükleer anlaşma ile alakalı olduğu iddia edilse de ortaya çıkan sonuç sürpriz bir esir takası oldu.

Hindistan’daki G20 zirvesi Biden’ın Çin’in etkisini azaltma çabalarını güçlendirmesine vesile oldu. Biden, Başbakan Modi’nin büyük bir prestij aracı olarak gördüğü zirveye katılarak alttan alta Hindistan’ın Çin’e alternatif olabileceği mesajını verdi. Bu bağlamda zirvede açıklanan yeni ticaret güzergahının Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne alternatif sunma amacı taşıdığı açıktı. Biden’ın zirveden hemen sonra Vietnam’a uğraması da Çin’in Hint-Pasifik’teki etkisini kırma stratejisine yönelik bir adımdı. Ancak Putin ve Şi’nin zirveye katılmaması ve dahası sonuç bildirgesinin Rusya’yı rahatsız etmeyecek bir dil kullanması Biden’ın işinin hiç de kolay olmadığını bir kez daha gösterdi.

Biden yönetimi İran’la gerçekleşen mahkûm takası anlaşmasının nükleer anlaşma konusunda beklenti yaratmamasına özen gösteriyor. Bu tür ‘insani’ çabaların nükleer meseleden tamamen ayrı olduğunu göstermek için de takasın başarıyla gerçekleşmesinin hemen ardından İran’a yeni yaptırımlar uyguladı. Buna karşın takasın Güney Kore’de dondurulmuş olan 6 milyar dolarlık İran petrol gelirlerinin insani alımlar için serbest bırakılmasını da içermesi olayın basit bir mahkûm değişimi olmadığını gösteriyor. Amerikan yönetimi içerde anlaşmanın siyasi maliyet doğurmasını engellemek adına olsa gerek hem yeni yaptırım uyguluyor hem de halihazırda ilerlemeyen nükleer müzakere süreciyle herhangi bir alakası olmadığını savunuyor.

Batı dışı dünyada tepkiler büyürken ABD Başkanı Biden'ın Tel Aviv'e koşulsuz desteği İsrail-Filistin çatışmasını ne yazık ki daha büyük yıkımlara yol açacak yöne götürüyor.