5 Soru: 2020 Münih Güvenlik Konferansı

Münih Güvenlik Konferansı nedir? Münih Güvenlik Konferansı’nın Almanya’nın dış politikası açısından önemi nedir? Geçtiğimiz yılki (2019) Münih Güvenlik Konferansı’nda hangi konular öne çıkmıştı? 4.Bu yılki (2020) Münih Güvenlik Konferansı’nın ana gündemi nedir ve katılımcıları kimlerden oluşmaktadır? 10 Şubat 2020’de yayımlanan Münih Güvenlik Raporu’nun içeriği nelerden oluşuyor?

Devamı
5 Soru 2020 Münih Güvenlik Konferansı
Irak taki Gösterilerin Devam Etmesi Durumunda Erbil Washington İlişkileri Daha

Irak’taki Gösterilerin Devam Etmesi Durumunda Erbil Washington İlişkileri Daha da Güçlenecektir

SETA Strateji Araştırmacısı Veysel Kurt, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’nin Irak’a gerçekleştirdiği ziyaret üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Devamı

Barış Pınarı Harekâtı’nı pek çok cephede yürütmek durumunda kalan Türkiye, bir yandan sahada operasyona devam ederken bir yandan da terör örgütü PKK/YPG’yi işbirliği yapacakları bir aktör olarak gören ülkelerden gelen baskıları göğüslemek zorunda.

Şurası kesin, bu yeni uzlaşma Barış Pınarı Harekatının başarısıyla gerçekleşti. YPG'nin çekilmesi 702 teröristinin etkisiz hale getirilmesinden sonra gündeme geldi. Türkiye'nin ABD'ye rağmen terörle mücadelede kararlı olduğunun tüm dünyaya gösterilmesiyle mümkün oldu.

Washington, 31 Mart seçimleri sonrasına bıraktığı S-400 gerginliğini tırmandırıyor. Cumhur İttifakı'nın lehine olacağını düşünerek erteledikleri eleştirileri birer birer ortaya koyuyorlar.

Görevinin ikinci yılında olan ABD Başkanı Donald Trump, uyguladığı dış politika ve ticaret yaklaşımlarıyla ülkesini uluslararası arenada giderek yalnızlaştırıyor.

Küresel Medyanın Çifte Standardına Karşı Türkiye Ne Yapmalı?

Türkiye, Batı’daki kampanya ve lobi faaliyetlerine karşılık verecek şekilde dışarıdaki çalışmalarını gözden geçirmek zorunda.

Devamı
Küresel Medyanın Çifte Standardına Karşı Türkiye Ne Yapmalı
Cerablus Sonrası Türkiye nin Suriye Stratejisi

Cerablus Sonrası Türkiye’nin Suriye Stratejisi

ABD Türkiye’nin kendi kontrolünde Suriye’ye girmesini ve kendi hedefleri için savaşmasını istiyordu. Oysaki Türkiye bugün ABD’ye rağmen hareket ederek kendi hedeflerini önceleyeceğini göstermiş oldu.

Devamı

Türk tanklarının Suriye topraklarına girmesinin arkasında ABD'nin DAİŞ ile mücadele yönteminin yarattığı sorunlara "dur deme" arzusu da bulunuyor.

Doğalgaz ihracı gibi somut çıkarlar söz konusu iken İsrail neden isteksiz? Bu sorununu cevabı için Moskova'ya bakmak gerekir.

Cenevre-3 görüşmelerine katılamaması durumunda PYD temel stratejisinde ciddi bir kayıp yaşayacak. Suriye krizinin başından itibaren kendini Esed rejimi yanında konumlandırarak iç savaşın fırsatçısı konumunda tuttu.

İsmail Çağlar, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Türkiye ziyaretinde görüştüğü gazetecilerin “Amerika’nın siyasi hamlesine kullanışlı birer malzeme” oldukları tespitinde bulundu.

Ankara, DAİŞ ile mücadelede yeni ve önemli adımlar atsa da hatta Başbakan Davutoğlu "DAİŞ'i topyekûn biz bitirebiliriz" tonunda bir söyleme geçmiş olsa da uluslararası medyada "DAİŞ'e destek" suçlaması hız kesmiyor.

Türkiye ve Rusya, sahip oldukları özellikleriyle birbirinden vazgeçebilecek konumda değiller. Bu özelliklerden en önemlisi Rusya'nın enerji kaynaklarına sahip, Türkiye'nin ise enerji merkezi bir ülke olmasıdır.

Hem Obama hem de Biden, net fakat başarısız bir şekilde Suriye ve Irak konusundaki kendi beceriksizliklerinin üstünü “günah keçileri” seçerek kapama çabasındalar.

Irak'taki hiçbir aktör; hayata geçirilebilir ve diğer aktörlerce kabul edilebilir neo-Sykes-Picot sınırları çizecek kapasiteye sahip değil. Zira bölgenin içine düştüğü kaostan çıkışın adresi post-Sykes-Picot olmadığı sürece, bütün geçiş süreçleri hem uzayacak hem de daha fazla kaos üretecek.

SETA Dış Politika Araştırmacısı Mehmet Uğur Ekinci, ABD'nin Kıbrıs Meselesinin çözümünden beklentisinin, ABD'nin Doğu Akdeniz'de Batı ittifakının kuvvetlenmesi olduğuna dikkat çekti.

"Türkiye'nin bir Kürt meselesi bulunuyor." Türkiye, Suriye ölçeğinde veya ağırlığında bir ülke olsaydı, yaşanan soruna dair önceki cümleyi kurup, durmak yeterli olurdu. Kürtlerin ana gövdesinin yaşadığı, tabii kaynakları olmamasına rağmen bölgenin en güçlü ekonomisine ve askeri gücüne sahip, son on yıldır istikrarlı bir değişim ve demokrasi tecrübesi bulunan ülkenin ismi Türkiye. Bu haliyle, Türkiye'nin, "Kürt meselesini ya da PKK'yı" sadece kendi lokal sorunu olarak ele alması mümkün değildir. Demokratik açılım süreciyle kendi Kürt meselesinin çözümünde ciddi mesafe alan Türkiye'nin bir güncelleme yapması gerekmektedir. Türkiye bütün Ortadoğu'yu ihata edecek bir yaklaşımla Kürt sorunsalına yaklaşmak durumundadır. Hem siyasi derinliği açısından hem de güvenlik kaygıları açısından bu yaklaşım kaçınılmazdır. Hali hazırda, Baas rejimine Kürtler adına tarihlerinde ilk kez haklarının iade edilmesi talebi doğrultusunda baskı yapmış Türkiye'nin daha farklı bir seçeneğe yönelmesi düşünülemez bir durumdur.

İsrail, bir süredir ‘dostlarını’ diplomatik yollardan zor durumda bırakmayı adet edindi. Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi’nin zatında Türkiye’yi küçük düşürme niyetiyle ortaya konulan mizansene benzer bir hakarete yakın zamanda ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da maruz kaldı. Biden’in Arap-İsrail görüşmelerine yeni bir sayfa açmak için yaptığı İsrail seyahati sırasında İsrail, Doğu Kudüs’te 1600 yeni konuta izin verdiğini açıkladı. “Yerleşimlerin dondurulması” meselesinin ABD yönetiminin Arap-İsrail barış sürecindeki en büyük önceliği olduğu dikkate alındığında, bu açıklamanın Biden’in şahsında ABD yönetimindeki barış yanlılarına özellikle Obama’ya, karşı yapılan büyük bir diplomatik gaf olduğunu söylemek mümkün. Bu gaf, İsrail’in Washington Büyükelçisi Michael Oren’in sözleriyle iki ülke arasında “son 35 senenin en büyük krizinin” patlak vermesine neden oldu. Biden, Netanyahu ile yiyeceği akşam yemeğine geç katıldı, basın toplantısında yerleşim kararını Ortadoğu barışına engel olarak gördüğünü söyledi, ABD Dışişleri Bakanlığı kınama mesajı yayınladı, Hillary Clinton Netanyahu ile sert bir telefon görüşmesi yaptı, Obama’nın Başmüşaviri David Axelrod yeni yerleşimleri ABD’ye yapılan bir hakaret olarak gördüğünü açıkladı, Clinton’in AIPAC toplantısındaki konuşmasında İsrail’in yerleşimler politikasını eleştiren kısımlar yer aldı...

İsrail’in Kudüs’te işgal altında tuttuğu bölgelerde yeni 1,600 konut inşa edeceğini duyurması bütün dünyada tepkilere neden oldu. Aslında yeni bir durum söz konusu değil. İşgal altındaki Filistin topraklarında, kulağa ilk anda oldukça masum gelen ‘yerleşimci’  kılıfı altında yıllardır toprak gaspı devam ediyor. ‘Yerleşimci’ ya da daha rafine bir kullandığını düşünenlerce ‘Yahudi Mahallesi’ denilen bölgeler adeta bir Filistin devleti ihtimalini ortadan kaldıracak derecede stratejik ve hız kesmeden artmaya devam ediyor. Sadece geçen sene içerisinde Batı Şeria’da ‘yerleşimci’ işgalleri %5 civarında arttı. Aynı şekilde İsrail’deki yahudi nüfusun yaklaşık %5’i de bu işgal bölgelerinde yaşamaktadır. Filistin’deki işgalin içerisinde başka bir işgal yaratılmış durumda. Yıllar içinde İsrail nüfusunun %5’i bu işgal bölgelerine oldukça kanlı bir şekilde ‘yerleşti’. Ne var ki, 9 Mart’ta ABD Başkan yardımcısının ziyaretine denk gelen 1,600 yeni ev projesi Amerika’dan ‘beklenmedik’ bir tepki aldı.