Amerikan Enerji Bakanlığı’nın basına yansıyan yeni değerlendirmesi, Covid-19 virüsünün ‘laboratuvardan sızmış’ olabileceği yönünde. Bu değerlendirme ‘düşük güven seviyesinde’ olmasına rağmen istihbarat birimleri ve bilim insanlarının ortak kanaatinden ayrışıyor. Devlet kurumlarının genel kanaatinden farklı olarak FBI Direktörü Christopher Wray, ‘FBI epey bir zamandır pandeminin kaynağının büyük bir ihtimalle potansiyel bir laboratuvar kazası olduğunu değerlendirmektedir’ sözleriyle Enerji Bakanlığı’nın değerlendirmesini desteklemiş oldu. Beyaz Saray ise devlet kurumları arasında bu konuda bir uzlaşı bulunmadığını belirtiyor. Buna rağmen Washington’un Çin’le ilgili şikayetler listesindeki pandeminin orijini meselesi tekrar gündeme gelerek Çin’e karşı yeni bir baskı unsuru oluşturuyor.
Çin’in yeterince şeffaflık göstermemesi ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kurumların açıklamalarının güven vermemesi virüsün kaynağıyla ilgili şüpheler oluşturmuş ve birçok komplo teorisinin revaç bulmasına neden olmuştu. ABD’nin ileri gelen salgın hastalık uzmanlarının 2020 başlarında yayınladığı ve tartışmaların gidişatında etkili olan bir makale virüsün laboratuvar kaynaklı olması teorisine prim vermeyerek diğer izahları öne çıkarıyordu. Yakın zamanda ortaya çıkan iç yazışmalar ise bu makalenin yazılmasına giden süreçte laboratuvar teorisine daha fazla ihtimal verildiğini gösteriyor. Bilim insanlarının bu teorinin erkenden üzerine giderek çürütmeye çalıştıkları ve bunun sebebinin de Wuhan Viroloji Enstitüsü’nün Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden aldığı araştırma fonları olduğu ileri sürülmüştü.
Bu gibi salgınlarda ilk hastanın en hızlı biçimde tespit edilmesinin virüsle mücadelede ne kadar önemli olduğu biliniyor. Çin’in buna rağmen uluslararası bilim insanlarının Wuhan’a girişine çok geç ve sınırlı izin vermiş olması ve bugüne kadar da yeterli şeffaflığı göstermemesi temel sorun olarak öne çıkıyor. Amerikan bilim insanlarının laboratuvar kaynağı teorisini neredeyse kesin bir dille reddetmeleri de sorunlu bir tutum olarak görünüyor. Pandeminin başlarında büyük bir bilinmezlik ortamı olduğu hatırlandığında özellikle o dönem için kafa karışıklığının fazla olması anlaşılabilir. Ancak virüsün kökeniyle ilgili bugüne kadar hala kamuoyuna güvenilir ve doyurucu izahlar sunmada zorlanılması hem komplo teorilerinin artmasına hem de kurumların inandırıcılığının aşınmasına neden oluyor. Bu da önümüzdeki yıllarda yaşanacak benzer krizlerde uluslararası toplumun işinin daha da zor olacağını gösteriyor.
Başkan Trump’ın anti-Çin söylemleri ve 2020’nin seçim yılı olması nedeniyle virüsle mücadeleyi siyasileştirmesi hem ABD hem de dünya için önemli bir handikap oluşturmuştu. Virüsün kaynağı ve yayılmasıyla ilgili uluslararası toplumu bir araya getirme refleksi gösterilemeyince küresel dayanışma da sağlanamadı. Her ülke küresel bir sorunla kendi ulusal sınırları içinde mücadele etmeye çalıştı. Hâlbuki dünyanın önde gelen bilim insanları önlerine engel çıkmadan virüsün kaynağını ve yayılmasını inceleyebilseydi, dünya kamuoyu çok daha tarafsız ve sağlıklı bilgi sahibi olabilirdi. Trumpçı siyaset milyonlarca Amerikalının maske takmaya ve aşıya direnmesine neden olmuş ve pandeminin hasarını ağırlaştırmıştı. Biden’ın pandemiyle bilimsel mücadeleye vurgu yapan kampanyası bu yüzden Trump’ın ikinci dönem başkanlığına mal olmuştu.
ABD’nin birçok başkan görmüş en prestijli salgınla mücadele uzmanı Dr. Fauci gerek laboratuvar kaynağı teorisinin çürütülme çabalarındaki gerekse ekonominin kapanmasındaki rolü itibariyle Cumhuriyetçi Parti’nin Trumpçı kanadının hedefindeydi. Kongre oturumlarında Fauci’yi saatlerce sorguya çekerek Wuhan’daki laboratuvar meselesini gündemde tutan Cumhuriyetçiler, Trump’ın ‘Çin virüsü’ söylemlerini haklı çıkarmaya çalışmıştı. Demokratlar ise bu söylemlerin ırkçılığa vardığından ve ortada delil olmadan üretilmiş teoriler olmasından dem vuruyordu. En son Enerji Bakanlığı ve FBI’ın açıklamaları sonrasında laboratuvar teorisine hep ‘açık bir zihinle’ yaklaştığını iddia eden Fauci, virüsün mutasyonla hayvanlardan insanlara geçmesinin mümkün olduğunu savunmuştu. Fauci laboratuvar ortamında yapay veya bilerek manipülasyon olma ihtimaline güçlü biçimde karşı çıkmıştı.
Bugünlerde tekrar gündeme gelen virüsün laboratuvar orijini tartışması, ABD’deki siyasi kutuplaşmanın kurumları etkileyerek nasıl sağlıksız sonuçlar doğurduğunu tekrar hatırlattı. Büyük bir kriz karşısında kurumların ahenkli bir reaksiyon verememesinin ve uluslararası liderlik göstermesi beklenen bilim insanlarının dar tartışmalara tıkanıp kalmasının dünyaya ciddi bir maliyeti olduğunu görüyoruz. Amerika’nın Çin’le jeopolitik mücadelesinin ekonomik rekabet, ileri teknolojilerde üstünlük yarışı, siber güvenlik ve casusluk, Tayvan meselesi ve Rusya’nın izole edilmesi gibi birçok boyutu var. Bunlara ilaveten laboratuvar sızıntısı teorisinin benimsenmesi, Çin’in bütün dünyayı ilgilendiren bir konuda sorumsuz davranan bir güç olduğu tezini güçlendiriyor.
Bu resimde Rusya ve Çin gibi ülkeler Amerikan liderliğindeki ‘kurallara dayalı uluslararası sistemi’ istikrarsız hale getiren kötü aktörler olarak öne çıkıyor. Küresel krizlerde uluslararası iş birliği imkanlarının oluşturulmasına hizmet etmesi gereken virüsün kökeni tartışmasının sadece Çin’e baskı için kullanılması talihsizlik olacaktır. Öte yandan Çin’in de bu konuda ne kadar geç kalınsa da şeffaf bir şekilde hareket ederek gelecek krizlerde daha sorumlu hareket etmesi elzemdir. Aksi takdirde küresel krizlerde uluslararası sistemin çarpıklıkları ve eksikleri büyük maliyetler üretmeye devam edecektir.
[Yeni Şafak, 3 Mart 2023]