Pazartesi günkü yazımda Nusra’da yakın zamanda birtakım dönüşümler yaşandıysa da kuruluş itibarıyla içine koyulduğu parantezin ve IŞİD’in yöntemi ve içeriğiyle üstlendiği misyonun, Suriye devriminin “terörizm” ile bağdaştırılma çabalarında etkili olduğunu yazmıştım. Elbette bu iki grup içerisinde safi duygularla Baas rejimine karşı mücadele edenler vardır; fakat burada yapmaya çalıştığım birey değil, grup analizi.
Maalesef sakalı olan, tetiğe basarken “Allahu Ekber”diyen, alnına “La ilahe illallah” bandı takan her Ortadoğulu’ya radikal, Selefi, terörist vs. sıfatlarını nefes almadan yapıştıran bir iç ve dış kamuoyu mevcut. Bu da Suriye’de savaşan gruplara yönelik bir kimlik tespiti yapmayı ve hem sahadaki kritik grupları hem de Suriye meselesinin genelini okumamızı zorlaştırıyor. Bu sebepten kafanızdaki tüm kategorileri bir kenara bırakıp yazının devamını okumanızı tavsiye ederim.
Suriye insanı genel manasıyla dindardır önermesiyle başlamak gerekir. Batı’nın seküler-dindar ayrımının çok da bir mana ifade etmediği bir coğrafya Suriye. Yine genel manasıyla tarihi ve sosyo-ekonomik arka planı gereği mutedil insanlar yaşar Suriye’de. Selefilik örneğin Mısır’daki kadar kuvvetli bir damar değildir ki Suriyeli Selefiler bile örneğin Körfez Selefilerinden farklıdır. Bu haliyle aslında Suriye, Türkiye’ye oldukça benzer bir yapıya sahiptir ve bu açıdan değerlendirdiğimizde Nusra ve IŞİD gibi grupların Suriye’nin yerel kodlarıyla uyumlu olduğunu iddia etmek mümkün değil. Ne var ki devam eden çatışma süreci, silahı olan, maaş dağıtan ve ufak tefek sosyal hizmetler sunan sadece Nusra ve IŞİD değil tüm gruplara halk nezdinde bir karşılık vermiştir.
Bir tarafa Suriye’de gevşek Özgür Suriye Ordusu çatısı altında yer alan tugaylar ve birliklerden çoğunun Türkiye veya Batı standartlarında dindar hatta “İslamcı” olduğunu not edelim. Diğer tarafa ise ÖSO çatısı altında olmayan “İslami cepheler”in sahadaki en aktif gruplardan olduğunu yazalım.
Suriye İslami Cephesi ve Suriye İslami Kurtuluş Cephesi gibi İslami gruplar sahada hem askeri mücadele hem de kurtarılmış bölgelerde asayişin sağlanması için aktif rol oynuyorlar. Ansiklopedik tanımlarında Selefi sıfatı kullanılsa da aralarında Selefiler, İhvan’a yakın olanlar, hiçbir siyasi - dini gruba aidiyeti olmayan Suriyeliler ve hatta sufiler bile bulunmakta. Bu cephelerin en önemli özelliği Suriyeli yani yerli olmaları. Bu durum Suriye halkı nezdinde de bu gruplara itibar sağlamakta. Yabancı savaşçıların Suriye’ye intibakta zorlanması, İslam anlayışlarının farklı olabilmesi ve bazı hadiselerde kanıtlandığı gibi yabancı istihbaratın sızmalarına açık olmaları, İslami cephelerin kadrolarını büyük çoğunlukla Suriyelilerden kurmalarına sebep oldu.
Örneğin sahadaki en organize, eğitimli, disiplinli ve sayıca büyük gruplardan birisi Suriye İslami Cephesi bayrağı altında savaşan Ahraru’ş-Şam, bugüne kadar hassas mezhepsel konularda, Esed sonrası kurulacak devletin niteliği konusunda ve Suriye’nin bütünlüğü konularında çok müspet açıklamalarda bulundu. Halep’ten Lazkiye’ye tüm kritik kazanımlarda cephenin en ön saflarında yer aldı. Veya Suriye İslami Kurtuluş Cephesi’nin çatısında yer alan Liva el-İslam, Şam’daki birçok kritik kazanımın baş aktörüydü. Şam’ın banliyölerinde oldukça aktif olan grup, Temmuz 2012’de Şam’daki Milli Güvenlik Karargâhı’na gerçekleştirilen ve rejimin kilit isimlerinin öldüğü operasyonu da organize etmişti.
Suriye’de sahada bu kadar aktif olan bu grupların göz ardı edilmesi suretiyle Suriye dışından alınacak bir kararın, ister ABD ister Rusya isterse İran desteklesin, sahada uygulanabilmesi imkansıza yakındır.
[Akşam, 13 Eylül 2013]