SURİYELİ göçmenlere yönelik nefret dilini sadece ulusalcılar ve mezhepçiler kullanıyor sanıyordum. Bir de baktım ki, bu yabancı düşmanlığı dili kendine kolayca farklı mecralarda yaşam alanı bulabiliyor.
Hayatında Suriyeli mültecilerle sokakta karşılaşmaktan başka hiçbir ilişkisi olmayan yani onlardan bireysel anlamda hiçbir zarar görmemiş bir adam ağzından salyalar akıtarak saldırıyor bu insanlara. Ulusalcı ve mezhepçilerin Suriyeli göçmenlere dair ürettiği ne kadar basmakalıp yalanlar ve hikayeler varsa hepsini sıralıyor. "Ülkenizde savaşsaydınız. Neden bırakıp kaçtınız? Türkiye size bakıyor. Cebinize para koyuyor" gibi yarı yalan doğrusu yanlışına karışmış laflar söylüyor. Baksanız normal şartlarda Osmanlı torunu olmakla övünüyordur. "Biz bu topraklara barış getirdik" diyordur. Ama şimdi bu dili kullanmakta sıkıntı çekmiyor. Çünkü onun Osmanlı'ya dair söylediği de Suriyeli dair söylediği de gerçek fikri değil. Kendi düşüncesi değil. Ezberden nefretini dillendiriyor. Stratejik anlamda Suriyeli göçmenlere yönelik "açık kapı" politikasını hiçbir zaman desteklemedim. Ahlaki ve insani boyutu bir yana "açık kapı" siyaseti izlemek yanlış bir hesaba dayanıyordu. Sözüm ona 100 bin mülteci akın ettiğinde Birleşmiş Milletler ve başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeler müdahil olmaktan başka bir şans bulamayacaktı. İnsani kriz öylesine büyüyecekti ki, Suriye'ye askeri bir operasyon gelecekti. Yine sözüm ona Türkiye de bu işten karlı çıkacaktı. Yanlış hesap geri döndü. Değil 100 bin 4 milyon mülteci geldi Türkiye'ye ama batılı ülkelerin kılı kıpırdamadı. BM dediğiniz örgüte böylesi yanlış bir anlam yüklerseniz onu insani müdahale gerçekleştirebilecek sanırsanız hata edersiniz. Amerika'nın Suriye'ye stratejik çıkarları dışında gerçekten insani müdahale yapacağını düşünürseniz yanlış yaparsınız. Halbuki uluslararası ilişkiler ders kitaplarının hemen başında bu tartışma vardır. BM gibi uluslararası kurumlar işe yarar mı? Gerçek mi? Amerika gibi büyük güçler kendi çıkarları dışında ahlaki davranış sergiler mi? Stratejik faydanın olmadığı yerde insani müdahale olur mu? Realistler yüzyıllardır bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışır. Der ki, BM gerçek bir aktör değildir. İşe yaramaz. Amerika gibi büyük güçler ahlaki davranış peşinde koşmaz. İnsani müdahale gibi görünen operasyonların bile arkasında stratejik bir fayda vardır. Aksi halde yapılmaz. Tüm bu basit gerçeklere rağmen, birileri çıkar bu gerçekleri göz ardı eder. Sonuç böylesi felaketlerdir. Hayır gerçekten insani müdahale gerçekleşmiş olsa ne olacaktı? Amerika Esed'i devirip Suriye'nin anahtarını bize mi verecekti? Gerçekten Suriye halkını ve Türkiye'nin ulusal çıkarını bir siyaset insani müdahale fikrine dayanmamalıydı. Ama şimdi bunlar hep ders çıkarılması gereken tarihi olaylar. Şimdi önümüzde bir Suriyeli mülteci meselesi var. Bu konuyu doğru düzgün ele almak lazım. Hala piyasada bu insanlara dair doğru düzgün veriler ve çalışmalar bile bulamıyoruz. Mesela Suriyeli mülteciler gerçekten Türkiye'ye bir yük mü yoksa Türk ekonomisine katkısı mı var? Bunları önümüze döken çalışmalara ihtiyaç var. Ama bunun yerine nefret diline teslim oluyoruz. Ulusalcı ve mezhepçilerin yalanlarını herkesin kullanıyor oluşu çok üzücü. Ya Osmanlı geçmişiyle övünmeyi bırakın ya da mültecilere hakaret etmeyi bırakın. Zira ikisi birden olmuyor. Ama bana sorarsanız stratejik değeri zayıf olsa dahi bu Müslüman çocuklarına sahip çıkmak iyidir. Sahip çıkmıyorsanız dahi şu mübarek günlerde küfür bari etmeyin.
[Takvim, 26 Ağustos 2018]