Yaklaşık 15 gündür ülke dolar kuru ile yatıyor dolar kuru ile kalkıyor. Sade vatandaşın, esnafın, tacirin, iş adamlarının gözü televizyonlardaki ekonomi programlarında ve dolar ibresinde. Bunun nedeni, Türkiye'ye ve büyüyen ekonomisine döviz kuru üzerinden çekilen operasyon. Elbette, döviz kurunda yaşanılan bu hareketliliğin Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlardan kaynaklanan nedenleri de var. Türkiye ekonomisi açısından mutlak surette alınması gereken tedbirler söz konusu. Ancak, döviz kurunda yaşanılan bu denli yükselişlerin ve dalgalanmaların Türkiye'nin ekonomik dinamikleri ile açıklanamayacağı ve bir saldırının olduğu konusunda hemen hemen tüm ekonomistler ve finans uzmanları hem fikir.
Çarpıcı olması itibariyle İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali'yi örnek verelim. Yaşananların piyasa dinamikleriyle izah edilemeyeceğini belirten Sayın Bali şöyle devam ediyor: "Spekülatif ataklarla karşı karşıyayız. 94 krizi, 96 Asya, 97 Rusya, 99 depremi, 2001 krizi, hepsini yaşadık. Bir kısım dalgalanmalar yaşanması normaldi. Ancak bu sefer farklı. Tabii görmüyorum… Bütçe açığının GSYH oranı yüzde 2'yi aşacak. Yıl sonunda da 2.5'u aşması bekleniyor. Bunu kıyaslayın, önemli bir mali disiplin göstergesidir. Kamu borç stoğu yüzde 30'ların altındaydı ama yüzde 30'lar seviyesine gitmiş olabilir. Bunun 3 katına gitmiş ülkeler var… Cari açık 5,7 seviyesinde. Bu ülke cari açıkta çift basamaklı orana yaklaştığı sırada, petrol varili 130 dolar olduğunda kur atağı yemedi".
Şurası çok net ki, Türkiye bir ekonomik savaşta. Bu saldırıların nedeni, kural tanımaz bir kabadayı gibi hareket eden ABD'nin Türkiye'ye boyun eğdirme çabası. Asimetrik güç ilişkisine dayalı olarak, ABD Türkiye'nin hayati gördüğü meselelere (FETÖ, Suriye'nin kuzeyinde terör koridoru kurulması, YPG'ye binlerce TIR silah verilmesi gibi) hiçbir hassasiyet göstermeden sürekli kazanmak ve Türkiye'yi hizaya getirmek istiyor. Ekonomik yaptırımları ve saldırıları disipline edici bir mekanizma olarak kullanıyor. Türkiye'nin küresel ve bölgesel düzlemde iddia sahibi ve bağımsız hareket eden bir ülke olmasını istemiyor. Dahası, ABD sadece Türkiye'ye saldırmıyor. Gelişmekte olan diğer ülkeler, Rusya, İran, Çin, Avrupa ülkeleri…Bunların hepsi bir şekilde ABD'nin saldırısı altında. ABD'nin Kuzey Kore, İran, Afganistan gibi ülkeleri tanımlarken kullandığı kavramdan ilhamla söyleyecek olursak, bu koşullar altında ABD barışı tehdit eden bir haydut devlet gibi hareket ediyor.
ABD'nin bölgeye yönelik bundan önceki tutumu Türkiye'nin yerli savunma sanayisini güçlendirmesine vesile oldu. Bu ekonomik savaş da Türkiye'nin benimsediği ekonomi yaklaşımını gözden geçirmesine ve daha da sağlam ekonomi için adımlar atmasına yol açacak. Nitekim, ekonomi yönetimi mali disiplinden taviz verilmeyeceğini, kamuda harcamalarda kısıtlamalara gidileceğini ve teknolojik ya da yüksek katma değerli üretim sağlayan, ihracatı artıran ve cari açığın düşmesine katkı veren yatırımların yapılacağını belirtiyor. Ayrıca, Türkiye uzun zamandır yürüttüğü çok katmanlı ve çok boyutlu dış politikanın meyvelerini bu dönemde topluyor. Zamanında tüm eleştirilere rağmen yardımına koştuğu dost ülkelerin desteğini de bu süreçte yanına alıyor. Bu destekler ekonomik saldırıları atlatması açısından önemli rol oynuyor.
Bu noktada, Türkiye açısından en önemli avantaj bu yaşananları danışıklı dövüş olarak değerlendiren veya kendini diğerleri ile aynı gemide görmeyen az sayıdaki gruplar dışında, toplumun ezici çoğunluğunun ekonomideki gelişmeleri Türkiye'ye yönelik bir saldırı olarak görmesi ve safını Türkiye lehine netleştirmesi. Bu az sayıdaki gruba ise, çok yakından tanıdıkları bir cümleyi uyarlayarak meseleyi özetlemekten başka çare yok: "Mesele sadece bir papaz değil kardeşim, sen daha anlamadın mı?"
[Fikriyat, 17 Ağustos 2018].