Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un başlattığı son "FETÖ'nün siyasi ayağı" tartışması "darbe" uyarılarına karışarak devam ediyor. 15 Temmuz darbe girişiminin muhtemel siyasi ayağı için MHP, CHP'yi; CHP ve SP, AK Parti'yi; AK Parti CHP'yi işaret ediyor. FETÖ ile mücadelenin en az on yıl daha parti siyaseti polemiklerinin üstünde bir anlayışla yürütülmesi gerekirken meselenin "sulandırılması" gerçekten üzücü. Gerçi 15 Temmuz darbe girişimini kısa bir süre sonra "kontrollü darbe" olarak niteleyen CHP, bu yolun taşlarını döşemişti.
Milletçe sahip çıkılması gereken bir mücadeleyi, iktidarın işine yarar diye, ortak zemin olmaktan çıkarmaya çabalamıştı. Şimdi de darbe girişiminin hedefi olan Başkan Erdoğan'ı "siyasi ayak" diye niteleyerek aynı hatayı tekrarlıyor. Miladı 2009'a, hatta 2004'e götürüyor. Halbuki miladı 2013 öncesine çekmek en çok CHP'nin aleyhine. 17-25 Aralık 2013'te Gülen örgütünün suç yapılanması olduğu netleştikten sonra bu örgütün medya kurumlarına CHP'nin verdiği destek herkesin hatırında. CHP "siyasi ayak" tartışmasından kendini sıyırmak istiyorsa daha güvenli yeni bir milat belirleyebilir. Sözgelimi 15 Temmuz gecesini bile milat alsa daha rahat eder. 28 Şubat sürecinde dindarların "irtica" diye nitelendiği zamanlara referans vermek laikçi yaklaşımı aklamaz. Asıl FETÖ'ye devlet içinde gizlice örgütlenme fırsatını veren bu dışlayıcı yaklaşımdı.
Geçmişte FETÖ'nün ordu ve diğer kritik kurumlarda nasıl örgütlendiğini fark edemeyen bu laikçi tavır, kriptolarla da mücadele edemez. Dershanelerin kapatılması ile başlayan süreçte Erdoğan'ın kararlı mücadelesi olmasaydı, FETÖ tehdidi engellenemezdi. Hatırlatmadan geçmeyeyim, 40-50 yılı planlayan bu ezoterik yapı Türk devletinin selameti için hala tehdittir. Bugünün siyasetçileri köşelerine çekildikten sonra da tehdit olmaya devam edecektir. Güvenlik kurumlarımızın kriptolardan arındırılması uzun süreli bir teyakkuzu gerektiriyor. Bunun için siyaset kurumunun ortaklaşa katıldığı bir mücadele çerçevesinin önümüzdeki onlu yıllar boyunca takip edilmesi gerekir.
Darbe Dönemi Kapandı mı?
Bizim iç tartışmalarımız yetmezmiş gibi Amerikan düşünce kuruluşu RAND de FETÖ darbesi konusuna yeni bir raporla katıldı. "TSK içindeki orta kademe subayların bir darbeye girişebileceği" iddiası raporda yer aldı. Hemen akla 15 Temmuz öncesinde ABD düşünce kuruluşlarında yapılan "darbe" tartışması geldi. Ve şu soru zihinlere hücum etti: "15 Temmuz'dan sonra bile Türkiye'de darbe dönemi kapanmadı mı?" Bu soruya Pakistan seyahati dönüşü Başkan Erdoğan'ın verdiği cevap şöyle: "Bunlar özellikle 15 Temmuz'da zaten gerekli cevabı aldılar. Ve milletimiz de bu konularda artık çok ciddi bir deneyimi şu anda kazanmış durumda. Yani böyle bir şey olduğu anda artık bizim milletimiz 'kapıdan dışarı çıkalım mı çıkmayalım mı' demez. Elinde neyi var neyi yok herkes meydanlara dökülür."
Erdoğan'ın "asla öyle bir ihtimal yok" dememesi ilginçti. Darbe girişimleri ihtimalini reddetmedi. Ancak milletimiz bu defa daha sert tepki verir kıvamındaki cevabı ile hem içerdeki hem de dışardaki olası darbe heveslilerini uyardı. Geçmişi darbe ve girişimleriyle dolu olan ülkemizde "artık darbe girişimi olmaz" demek iki sebepten dolayı çok iddialı olur. İlki, Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeni pozisyonu henüz konsolide olmadı. Suriye ve Libya dosyaları henüz kapanmadı.
İran'dan Doğu Akdeniz ve Libya'ya ulaşan jeopolitik fay hattındaki krizler ve çatışmalar kısa vadede bitecek gibi de görünmüyor. Ayrıca, bu hattın merkezindeki Türkiye'nin yeni hamleleri de henüz kabul edilmiş değil. Bu nedenle, Ankara'yı asimetrik bağımlılık ilişkisine döndürmek ya da sokmak isteyen aktörlerin operasyonları durmayacak. İkincisi, bağımsız bir dış politikanın risklerinden ürken bazı iç çevrelerin korkuları ya da arzuları sebebiyle hala "sandık dışı yollara" başvurma potansiyeli taşımaları. Unutulmasın, bu millet iradesini ipotek altına alacak her türlü darbe girişimini bertaraf edecek güçtedir. Tıpkı Erdoğan'ın söylediği gibi...
[Sabah, 18 Şubat 2020].