Uluslararası siyasette olduğu gibi Türkiye'de iç siyasette de hayli yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmalardan biri de CHP'nin cumhurbaşkanı adayını erkenden belirleme çabasıdır. CHP içindeki güç mücadeleleri ve olağanüstü kurultay tartışmalarıyla anılıyor. CHP erken seçim olacağını düşündüğü için erkenden Cumhurbaşkanı adayını belirleme kararı aldı. Bu durum, doğal olarak partinin içinde zaten var olan tartışmaları da gün yüzüne çıkardı. CHP'nin bu noktaya gelmesinde, 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecinin önemli bir etkisi oldu. Hatta her şeyin 2023 seçimleriyle başladığını söylemek yanlış olmaz.
2023 seçimlerinde, altılı masa kendi ortak adayını belirlerken bir kriz yaşanmıştı. Meral Akşener, "kazanacak bir aday" formülü üzerinden Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş'ın ortak aday olmasını istiyordu. Daha açık ifade etmek gerekirse, Akşener özellikle Ekrem İmamoğlu'nun adaylığına daha fazla sıcak bakıyordu. Mansur Yavaş, dolaylı yollardan Akşener'in "kazanacak aday" formülünü desteklerken, İmamoğlu ise bu fikre doğrudan destek veriyordu. Hatta İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığını çekinerek kabul etmiş olsa da cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda oldukça istekli davranıyor ve bu yönde adımlar atmaktan çekinmiyordu. Ancak altılı masayı oluşturan liderlerden beşi, bu girişimlere karşı bir direnç göstererek Kemal Kılıçdaroğlu'nu ortak aday olarak belirledi. Yavaş, bu durumu sakinlikle karşılarken, İmamoğlu ve ekibi ise görünüşte bu kararı kabullenmiş gibi davrandılar. Ancak arka planda, Kılıçdaroğlu'na karşı başlatılan "aday olma" eylemlerine destek verdiler. Bu süreçte hem İmamoğlu hem de Yavaş, Kılıçdaroğlu'nun gölgesinden kurtulamadılar. Bu nedenle, Akşener'in altılı masayı dağıtma pahasına Yavaş ve İmamoğlu'na yaptığı "aday olun" çağrısına cesaret edip olumlu bir yanıt veremediler. Çünkü Kılıçdaroğlu, pasif bir lider olarak görülse dahi, parti üzerinde hegemonik bir liderlik kurmuştu ve bu liderliği aşabilecek cesarete sahip değillerdi.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kılıçdaroğlu'nun kaybetmesiyle birlikte, CHP içinde bir yol ayrımı başladı. Mansur Yavaş, Ankara'nın siyasi havasına uygun bir şekilde, adeta bir memur gibi hareket etmeyi tercih etti. Bu nedenle, seçimlerden sonra CHP'de yapılan kongrede Kılıçdaroğlu'nu desteklemeye devam etti. İmamoğlu ise daha müteahhitvari bir siyaset izleyerek Kılıçdaroğlu'na karşı açıkça tavır aldı ve Özgür Özel'in genel başkan adaylığını destekledi. Aslında kongre süreci, Yavaş ve İmamoğlu arasındaki cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin bir simülasyonu haline dönüştü. İmamoğlu'nun bu müteahhitvari siyaseti, kongre sürecinde başarılı oldu ve Muharrem İnce'nin "Atatürk gelse Kılıçdaroğlu'na karşı kurultay kazanamaz" sözünü boşa çıkardı.
Ancak Özgür Özel'in CHP genel başkanı olması, partinin tüm sorunlarını çözmedi. Nihayetinde atalarımızın dediği gibi, "taç giyen baş akıllanır." Özel, genel başkan olduktan sonra ilk iş olarak fiziksel tarzında değişime gitti. 2024 yerel seçimlerinde CHP'nin birinci parti olması, Özel'in kendine olan güvenini artırdı. Hele ki seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı'nın 18 yıl aradan sonra CHP genel merkezine giderek Özel'i ziyaret etmesi, Özel'i gündemin ön sıralarına taşırken, İmamoğlu'nu bir anda arka plana itti. Bu durum, İmamoğlu'nu acilen harekete geçmeye zorladı. Çünkü Özel'in sürekli ön planda olması, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanlığı hayallerinin suya düşmesi anlamına geliyordu. Bu nedenle, Özel'in Ardahan'daki konuşmaları başta olmak üzere, bazı eylemleri CHP'nin taraftarları tarafından alaya alınmaya başlandı. Bilinçli bir şekilde Özel yıpratılmaya çalışıldı. Özel ise bu durumla mücadele etmek yerine, sürece teslim olmayı tercih etti. Onu bu duruma mecbur eden şey, partiyi kendisinden daha fazla İmamoğlu'nun kontrol etmesiydi. Bu yüzden Özel, İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adayının ön seçimle belirlenmesi yönündeki isteğini kabul etti ve bu yönde adım attı. Yavaş ise bu durumun kendisini devre dışı bırakma girişimi olduğunu düşündüğü için hemen itiraz etti.
CHP, ön seçim sürecini demokratik bir adım olarak sunmaya çalışsa da aslında burada yaşanan şey parti içindeki bir güç savaşıdır. Yavaş'ın, ön seçimlere karşı çıkmasının nedeni, CHP tarafından kendisine üvey evlat muamelesi yapılmasıdır. Ancak anketlerde İmamoğlu'nun önünde çıkması, Yavaş'a bir güç veriyor. Yavaş, bu gücü memur görüntüsü altından yavaş yavaş sıyrılmaya çalışarak ortaya koymaya çalışıyor. İmamoğlu ise anketlerde Yavaş'ın gerisinde kaldığını bildiği için, ilişki ağlarını kullanarak kendisinin ön planda olduğu anketleri piyasaya sürmeye başladı. Ayrıca, CHP içinde Yavaş'tan daha fazla destekçisi olduğunu fark ettiği için, ön seçimin bir an önce yapılmasını sağlamaya çalışıyor. Özel ise mecburiyetten dolayı İmamoğlu'nun safında yer alıyor.
Cumhurbaşkanlığı adaylık yarışı, en büyük zararı İstanbul ve Ankara halkına vermektedir. Her iki şehrin belediye başkanları olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, belediyeleri adeta birer sosyal yardım derneği gibi yönetmektedir. İmamoğlu, sürekli olarak sosyal yardımlar, süt dağıtımı gibi projeleri ön plana çıkarırken, bir yandan da "yaptırmıyorlar" söylemiyle iyi bir belediye başkanı olamamanın bahanesini sunmaktadır. Toplu taşıma gibi şehrin temel sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, reklam ve algı yönetimiyle sorunları çözmüş gibi bir izlenim yaratmaya çalışmaktadır.
Mansur Yavaş ise, çorba dağıtımı gibi yanı sıra birçok soruna karşı sessiz kalarak, belediye başkanlığındaki eksikliklerin üzerini örtmeye çalışmaktadır. Ancak bu durum, Ankara'nın temel sorunlarına çözüm getirmemektedir. Örneğin, toplu taşıma sistemindeki aksaklıklar ve şehrin köpek sorunu hala devam etmektedir. Ankara'nın hemen hemen her iki-üç sokağında gruplar halinde dolaşan sokak köpekleri, ciddi bir güvenlik ve sağlık sorunu oluştururken, belediye bu konuda etkisiz kalmakta ve adeta "görmedim, duymadım, bilmiyorum" politikası izlemektedir.
Her iki belediye başkanı da cumhurbaşkanlığı adaylık yarışına odaklandıkları için, şehirlerin gerçek sorunlarına yeterince eğilememektedir. Bu durum, İstanbul ve Ankara halkının temel ihtiyaçlarının göz ardı edilmesine ve belediyelerin asli görevlerini yerine getirememesine neden olmaktadır. Halk, belediyelerden daha kalıcı ve etkili çözümler beklerken, siyasi hedefler uğruna bu beklentiler karşılıksız kalmaktadır.
Özel, bir yandan İmamoğlu'nun partide istediği gibi hareket etmesine olanak sağlamaya çalışırken, diğer yandan Yavaş'ın ayrı bir siyasi çizgi oluşturmasını engellemeye çalışmaktadır. Her ne kadar iki belediye başkanı arasında hakem rolü oynamaya çabalasa da son dönemdeki tutumlarıyla adeta taraflı bir hakem gibi davrandığı izlenimi vermektedir. Bu durum, özellikle Yavaş'ın gözünde Özel'i pek de makbul bir konuma yerleştirmemektedir. Özel'in bu tutumu, onu Kılıçdaroğlu'na kıyasla çok daha pasif bir pozisyona itmektedir.
Nihayetinde, Özel, İmamoğlu ve Yavaş aynı partinin içinde yer alan üçlüyü oluştursa da, cumhurbaşkanlığı hırsı her şeyin önüne geçtiğinden, bu üçlüden bir "muhteşem üçlü" çıkmamaktadır. Aksine, her birinin farklı hedefleri ve stratejileri, parti içinde çatışmalara ve gerginliklere yol açmaktadır.
[Sabah, 22 Şubat 2025]