Tunus Devrimi’nin Ortadoğu’da yarattığı domino etkisi, beklenilenden daha kısa bir sürede kendisini gösterdi. Bölgenin kilit ülkesi Mısır’da 30 senelik Hüsnü Mübarek rejimini devirmek amacıyla sokaklara dökülen Mısırlıların sayısı milyonlarla ölçülür hale geldi. Ocak ayının son günlerinde patlak veren gösteriler henüz nihai amaçlarına ulaşamadıysa da Mübarek’in hareket alanını iyice daralttı ve Mısır liderini son kozlarını oynamak zorunda bıraktı.
Mübarek’i köşeye sıkıştıran üç ana gelişmeden söz etmek mümkün. Bunlardan ilki, olayların gidişatını öngörmeye çalışan ve önceleri verdikleri beyanatlarda Mübarek’in reform yapma gerekliliğine vurgu yapan ABD’nin detayları belli olmasa da artık bir “geçiş” döneminden bahsetmeye başlamasıdır. Camp David ‘den itibaren İsrail’le barış yapma karşılığında Mısır’a büyük miktarda maddi ve askeri yardımda bulunan Amerika’nın, bölge politikalarının kilit ülkelerinden birisi olan Mısır konusundaki geçiş söylemi hayati öneme sahipti. Hala net bir şekilde muhalefetin arkasında olduğunu belirtmese de bu geçiş söylemi bile “ABD artık Mübarek’i gözden çıkardı” iddialarının ortaya atılmasına yetti. Amerikan Yönetiminin Tavrı Net Değil Amerikan Yönetimi’nin ilk pozisyonunu müspet yönde değiştirmesine rağmen hala net ve kesin bir tavır ortaya koyamaması, birçok Ortadoğu meselesinde olduğu gibi yönetim içerisindeki farklı ve bazen çatışan görüşlere bağlanabilir. İsrail’in Maariv gazetesinden Boaz Ganor, ABD Başkanı Obama’ya Mısırlı generallerin darbe için cevaz aradıklarını ve bunun müttefikleri Mübarek’in nadir çıkış yollarından birisi olduğunu söyleyen Ulusal Güvenlik Danışmanı Tom Donilon’a Hillary Clinton’un karşı çıktığı iddia etmişti. Donilon’a karşı Obama’nın Clinton tarafında yer aldığının not edildiği yazı, ABD yönetimi içerisindeki politika ayrılıklarını göstermesi açısından önemliydi. Mübarek için bir diğer dönüm noktası ise hem Mısır’da hem de bir kısım dış basında çıkan “Mübarek giderse radikal İslamcılar gelir” söylemlerine rağmen gösterilere verilen uluslar arası desteği kırma çabalarının başarısızlığa uğramasıydı.
Bu noktada Müslüman Kardeşler’in (İhvan) kendilerini ön plana koymama stratejilerinin etkili olduğunu söyleyebiliriz. İhvan bu stratejisiyle gösterilerin radikalizm bağlamına hapsedilmesini engellerken aynı zamanda rejim tarafından baskı ve sindirmelerle dolu tarihinin verdiği ihtiyatlı hareket etme zorunluluğunu da elden bırakmamış oldu. Üçüncü gelişme ise Başbakan Erdoğan’ın bugüne kadar Mısır’daki gelişmelerle alakalı bir dünya liderinin yaptığı en net konuşmasıydı. Mesajın bölgenin prestijli ülkesi, Müslüman ve aynı zamanda Batı ittifakının parçası olan Türkiye’den gelmesinin anlamı büyüktü. Erdoğan, Mübarek’e samimi tavsiyeler içeren konuşmasında şiddetten kaçınılması ve halkın meşru taleplerinin yerine getirilmesi çağrısında bulundu. Al-Jazeera’nin canlı olarak yayınladığı konuşma, Tahrir Meydan’ında kurulan televizyon ekranları sayesinde göstericilere ulaştı. Arap ve dünya basınında da büyük yer bulan konuşmada Erdoğan, yeter artık söz milletin ifadesiyle Mısır’da halkın taleplerine net bir şekilde destek çıkmış oldu. Bu net destek, Mübarek rejimi başta kaldığı müddetçe Türkiye-Mısır ilişkilerini çıkmaza soktuysa da Mısır’da halkın iradesinin belirleyici olduğu bir sistemin kurulması durumunda ikili ilişkilerin güçleneceğine dair öngörüde bulunmayı kolaylaştırdı. Mübarek’in teskin çabaları işe yaramayacak Alternatifleri azalan Mübarek önce yıllardır atamadığı Cumhurbaşkanı yardımcısı pozisyonuna halkın en az kendisi kadar nefret ettiği İstihbarat Şefi Ömer Süleyman’ı atadı. Kabineden de istifasını isteyen Mübarek, kendince büyük halk nezdinde küçük bu hareketin göstericileri teskin etmesini umdu. Mübarek’in hareketine cevaben Tahrir Meydan’ında milyonluk gösteri gerçekleşti. Bu gösteriyle Mısır halkı Mübarek’e karşı pozisyonunu da netleştirmiş oldu. Gösterilerin bitmesinin tek yolunun Mübarek’in görevi bırakması olduğunu açıklayan muhalefet, ElBaradei’i geçiş döneminde orduyla görüşmeleri yapacak uzlaşmacı olarak seçtiğini açıkladı. Bu gösteriyle birlikte Mısır, artık geri dönülmez bir yola da girmiş oldu. Mübarek’in gösterileri yatıştırma adına yaptığı ikinci hamle de muhalefetten karşılık görmedi. Eylül 2011’deki başkanlık seçimlerinde aday olmayacağı zaten uzun bir süredir konuşulan Mübarek, Tahrir’deki gösteri sürerken halka seslenip aday olmayacağını açıkladı. Bu açıklamasıyla seçimlere kadar görevimi bırakmayacağım ve mücadeleye devam edeceğim mesajını verdi. Obama’nın geçiş dönemi hemen başlasın çağrılarına karşı hamlesini de Çarşamba günü Tahrir Meydan’ına gönderdiği sivil polis ve kiralık taraftarlarla yapmış oldu. Muhalefet ile Mübarek taraftarları arasında başlayan çatışmalar sürüyor.
Mübarek rejiminin Mısır halkını birbiriyle çatışma ortamına sürükleyecek kadar gözü kara hareket etmesi ve ordunun olaylara müdahale etmemesi, Mübarek’in gösterilerin direncini kırma çabalarından birisi. Bu süreçte muhalefetin göstereceği direnç, Mübarek rejiminin meşruiyet kaynağı olan korkuyu tekrar ikame edip edemeyeceğini de belirleyecek. Mübarek iplerin elinde olduğu mesajını veriyor Peki Mübarek’in direnç kaynağı nedir? ABD’nin en azından resmiyette yaptığı geçiş çağrılarına rağmen Mübarek neden direniyor? Bu durumun bir sebebi yukarıda belirtilen ABD yönetiminin Mübarek rejimi hakkındaki farklı fikirleriyse diğerinin de umuma yansımayan pazarlıklar olma ihtimali büyük. Şiddetin caydırıcı aynı zamanda ikna edici gücünü kullanarak Mübarek ve destekçileri Mübarek sonrası senaryodan en az zararla çıkma niyetindeler. Pazarlık pozisyonlarını güçlendirebilmek için de bu şiddet olaylarıyla Mısır’da iplerin hala kendi ellerinde olduğu mesajını vermeye çalışıyorlar. Mısır ayaklanmasının şu ana kadarki seyri hareketin nihai amacına ulaşacak kapasitede ve etkinlikte olduğunu göstermekte fakat 30 senedir ülkede korku ve baskı üzerine bina edilmiş bir meşruiyet kuran ve ordunun en azından bir kısmında nüfuzunu devam ettiren Mübarek, elinde kullanacağı koz kalmayana kadar direnecektir. Muhalefet’n d’reUluslar arası camianın, özellikle ABD’nin, bu konuda takınacağı tavır hayati öneme sahiptir. ABD yönetiminin statükocu kanadının ağırlık kazanması rejimin ömrünü biraz daha uzatacaktır; yine de Mısır artık geri dönülmez bir yoldadır. Değişim er ya da geç gelecektir.